Arama sonuçları

BİRLEŞİK KRALLIK'TA TÜRK AKADEMİSYENLER: PROF. DR. İBRAHİM SİRKECİ

BİRLEŞİK KRALLIK'TA TÜRK AKADEMİSYENLER: PROF. DR. İBRAHİM SİRKECİ

British Council Türkiye ve Pervinkaplan.com işbirliğiyle Birleşik Krallık üniversitelerinde görevli akademisyenlerle röportajlara başlıyoruz. Bu dizide hem Birleşik Krallık’ta görev yapan Türk bilim insanlarını tanıtacağız, hem de lisans ya da lisansüstü öğrenimlerini bu ülkede yapmak isteyen gençlere yurtdışı kariyer konusunda bilgi vereceğiz. 

Birleşik Krallık’ta Türk Akademisyenler başlıklı dizimizin bu hafta konuğu göç ve nüfus alanında çalışmalar yürüten,Londra Regent’s Üniversitesi Ulusötesi Araştırmalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. İbrahim Sirkeci. 

SERİN OLUR DİYE ALIŞVERİŞ MERKEZİNE GİRİNCE  

ABD’de yüksek lisans yapmaya karar vermiş hatta burs bulmuşken Sirkeci’nin yolu İngiltere’ye çevriliyor. Bu kararının nasıl değiştiğini de Sirkeci şöyle anlatıyor:        

“Komik olacak ama İngiltere’ye gelmeme Ankara’nın sıcağı neden oldu. Texsas’a gitme zamanının gelmesi için Ankara’nın sıcağında vakit öldürürken, serin olacağını düşünüp, alışveriş merkezine girdim ve  formları doldurdum, ardından da kabulüm geldi.” 

ELİNDE DOKTORA İLE İŞSİZ BEKLEMEMEK İÇİN 

Sirkeci gençlere okuyacakları alanı hatta üniversiteyi bile seçerken gelecek perspektifine sahip olmaları gerektiğini vurgulayarak, “Pek çok öğrenci rehberlikten yoksun konuya giriyor sonra elinde doktorası işsiz bekliyor. Sonraki adımı düşünmek önemli. Okul ve alan seçimi bir 10-15 yıllık perspektifle yapılmalı. Yoksa hayal kırıklığı bol olabilir” diyor.

SURİYELİ GÖÇMENLER KALICI OLACAK 

Göç üzerine çalışan Sirkeci Türkiye’de sayıları 3 milyonu bulan Suriyeli göçmenlerle ilgili de şu yorumu yapıyor: “Suriyeliler Türkiye'de kalıcılar. Savaş bitse dahi büyük bir Suriyeli azınlık nüfus Türkiye'de yaşayacak ve daha fazlası da göç edecek. Türkiye'nin yerli nüfusunu buna hazırlamak gerekli. Çünkü mutlaka kültürel, ekonomik veya siyasi nedenlerle bu grupla çatışmalar olacak ve bunları önlemenin bir yolu genel olarak nefret suçlarını önlemekten geçiyor.” 

İşte Prof. Dr. İbrahim Sirkeci’nin sorularımıza verdiği yanıtlarla deneyimleri ve gençlere önerileri: 

Lisans eğitiminizden başlayarak eğitim hayatınızdan bahsedebilir misiniz? 

Lisans eğitimimi Bilkent Üniversitesi’nde burslu olarak Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında 1990-1997 yılları arasında tamamladım. Bilkent'in akademik formasyonumda katkısı büyüktür. Önemli sayıda hocanın ABD’den gelmesi o zamanlarda başka üniversitelerde olmayan bir şekilde bize yurtdışı kariyer konusunda teşvik etti. Dönem arkadaşlarımdan önemli bir kısmı gibi ben de yüksek lisans ve doktorayı ABD’de yapmaya karar vermiştim. Birkaç üniversiteden burs ve kabul aldım ve Texas Üniversitesi Austin'e gitmeye karar verdim. Burs vardı ama yine de ekstradan araştırmalarda çalışarak, özel ders vererek para da biriktirdim. Sonra aniden bu kararım değişti. 

Bu kararınız nasıl değişti? ABD’yi düşünürken İngiltere’ye gitmeye nasıl nasıl karar verdiniz?  Tüm gençlerin de merak ettiği gibi nasıl kabul ve burs buldunuz?

Biraz komik olacak ama İngiltere'ye gelmeme Ankara'nın sıcağı neden oldu. Okul bitmiş, mezun olmuşum. Ankara'da vakit öldürüp Texas için gün sayarken serindir diye bir alışveriş merkezine girdim ve İngiliz eğitim fuarına rastladım. Birkaç üniversitenin yetkilisiyle görüştüm ve başvuru formlarını doldurdum. Doktora tez önerimi gönderdim. Notlarım ve sınav skorlarım zaten çok iyiydi. Bilkent'te önceleri ‘devrim yapacağız’ diye notlar biraz kötü gitmişti ama sonradan toparlayıp ortalamamı 3'ün üzerine çıkarmıştım. Yaklaşık bir hafta sonra da Sheffield Üniversitesi'nden doktora kabul ve burs teklifi geldi. Hem burs miktarı ve kapsamı ABD’den iyiydi hem de Türkiye'ye yakın diye tercih ettim. Sheffield zaten birçok Nobel ödüllü bilim insanının da geçtiği çok iyi bir üniversiteydi. Zor bir karar olmadı.

Zorlukları açısından yurtdışında okumak nasıl? Eğitim hayatınızda yaşadığınız en büyük zorluk neydi?

Her ülkede şehirde ve üniversitede farklı deneyimler söz konusu. İlk en büyük zorluk Yorkshire aksanı ve hava durumuydu. Bunları birkaç ayda aşıyorsunuz. Asıl sıkıntı bağlarınız kopuyor. O zaman sosyal medya diye bir şey yoktu ve internet “dial-up” dediğiniz, bugün için çok ilkel ve yavaş birşey üzerinden işliyordu. Arkadaşları ve ailenizi özlüyorsunuz. Yeni bir hayata ve kültüre alışmak da zor. Yiyecekler, içecekler, aklınıza gelen her şeyi bir nevi yeniden öğreniyorsunuz. Tabii bütün bunlar para pul sıkıntısını aştıysanız… Londra gibi merkez ve büyük şehirlerdeyseniz pek olmayan ama küçük yerlerde olan bir de ırkçılık veya en azından dışarda kalma söz konusu. Sonuçta siz yeni gelmişsiniz ancak geri kalan nerdeyse herkes oralı. Aynı dili konuşuyorsunuz ama aynı kültürü değil. Aynı filmleri izlemişsiniz ama sizinki dublajlı ya da alt yazılı. Bunların hepsi duygusal olarak zor gelebilir. İngilizce "not for faint hearted" dediğimiz durum.

Sizin de bildiğiniz gibi Türkiye'deki gençlerin en büyük hayallerinden biri yurtdışında okumak. Sizce yurtdışında okumak nasıl bir katkı sağlıyor?

En büyük katkı başka hayatlar görmek, başka bakışlar ve görüşlerle karşılaşmak. Heryerde değil ama iyi üniversitelerde eğitimin iyi olduğu ülkelerde yöntem ve sistem öğreniyorsunuz. Eleştiriyi, anlamayı, ahlakı ve disiplini öğreniyorsunuz. Tabii öğrenmeye niyetiniz varsa... Kişisel ağlarınız gelişip çeşitleniyor. Dünyaya başka bir yerden bakmak çok faydalı olabiliyor. Bunların yanında tabii ki akademik olarak iyi bir eğitim almış olmak var. Özellikle akademik kariyer niyetindeyseniz kitaplarını okuduğunuz insanların kendisiyle tanışmak veya onların oturduğu sıralarda sınıfta oturmak da zenginleştirici deneyimler. Diplomanızın menşei de sonraki kariyerinizde önemli. 

Şu anda hangi alanda çalışmalar yürütüyorsunuz?

Temel araştırma alanım göç ve nüfus. Uluslararası göçler,göçmen uyumu, kalkınma-göç ilişkisi, diyaspora pazarlama ve ulusötesi tüketiciler üzerinde durduğum alt başlıklar. Masamda duran en acil çalışmalar ise Doğu Avrupalı göçmen işçilerin İngiltere istihdam piyasasında karşılaştığı dezavantajlar ve Türkiye dışında Türkler ve Türkiye'de yabancıların entegrasyonu konularında. 

Okuduğunuz alana nasıl karar verdiniz? Seçtiğiniz alanla ilgili pişmanlık yaşadınız mı?

Çeşitli bölümlerde okudum ancak ana eksen hep nüfus meselesi oldu. Bu interdisipliner bir alan ve o açıdan transfer edilebilir bir konu. Ama akademik kariyer açısından baktığınızda  maalesef tek bir disiplinde kalmak daha avantajlı. Örneğin ekonomide lisanstan başlayıp doktora dahil o alanda kalmak. Bunu yaparsanız iş piyasasında şansınız daha yüksek olacaktır. 

İnterdisipliner konular araştırma odaklı kariyer için daha değerli ama orada da işler sınırlı.

Pişmanlık değil ama bunu bilmek lazım. Pek çok öğrenci rehberlikten yoksun konuya giriyor sonra elinde doktorası işsiz bekliyor. Sonraki adımı düşünmek önemli. Okul ve alan seçimi bir 10-15 yıllık perspektifle yapılmalı. Yoksa hayal kırıklığı bol olabilir.

Dünyadaki göç tablosunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Türkiye’den özellikle Batı'ya göç ve başta Suriyeli mülteciler olmak üzere Türkiye’ye gelen göç tablosuna bakıldığında diğer ülkelerde nasıl bir kıyaslama ve değerlendirme yapabilirsiniz? Bu göç trendinin süresi konusunda öngörüleriniz neler?m

Dünya ilginç bir şekilde hem çok hızlı hareketliliğin artışına hem de buna karşı bir nefret ortamı oluşumuna sahne oluyor. Göçmen sayıları son yüzyılın rekor düzeylerine çıktı ve geleneksel göç alan ülkelerde yabancı kökenlilerin oranı yüzde 20'ler dolayında. Bu bir kaygı yaratıyor ancak bugünkü durumun altında bir türlü bitmeyen bir ekonomik sistem krizi var. Bunun da kısa sürede çözümü var gibi görünmüyor. Ben göçü açıklamak için iki kuramsal çerçeve geliştirdim son 15 yıldaki çalışmalarımda: “Göçün çatışma modeli” ve “3D ya da 3 açık modeli.” Demokratik açık ile temsiliyet sorunları, development-kalkınma açığı ile sosyo-ekonomik eşitsizlikler ve demografik veya kitle açığı ile de nüfus baskısını işaret eden üç güç dünyada göçü besliyor. Bu üç açığın giderilmesine yönelik ciddi adımlar atılmadıkça bu krizler devam edecek.

Türkiye, Suriye mülteci krizinde dünyanın en başarılı ve özverili ülkesi konumunda. Hem nicel olarak hem de nitel olarak muazzam adımlar atıldı ve 3 milyondan fazla mülteci şu veya bu şekilde birçok soruna rağmen Türkiye'de. 500 mülteci almamak için bin bir takla atan ülkelerin yanında bunun önemi açık. Türkiye'de hem siyaset hem akademi hem sivil toplum hem de nüfusun önemli bir kesimi göçmenlere sıcak. Bu olumlu. Ancak hala çok yaygın bir nefret suçları meselesi var.

Nefret suçları meselesi sorunuzun ikinci kısmı ile daha ilgili. Başından beri çeşitli vesilelerle yıllardır ifade ettiğimiz gibi Suriyeliler Türkiye'de kalıcılar. Savaş bitse dahi büyük bir Suriyeli azınlık nüfus Türkiye'de yaşayacak ve daha fazlası da göç edecek. Türkiye'nin yerli nüfusunu buna hazırlamak gerekli çünkü mutlaka kültürel, ekonomik veya siyasi nedenlerle bu grupla çatışmalar olacak ve bunları önlemenin bir yolu genel olarak nefret suçlarını önlemekten geçiyor.

Daha genel olarak Türkiye ekonomik ve siyasi olarak istikrarlı bir ülke olabildiği ölçüde artan oranda göçmen almaya devam edecek. Bu süreçte entegrasyon meselesinin iki yönlü bir süreç olduğu ve meşakkatli ve dikenli bir yol olduğunu unutmamak gerek ve sürekli hazırlanmak gerek.

Göç konusunda uyum sorununun önüne geçmek için neler yapılmalı? 

Siyasi irade, toplum liderleri ve basının negatif dilden uzak durması önemli. En az onun kadar önemli olan göçmenlere ekonomik ve siyasi katılım haklarının hızla verilmesi. Bu limboda kalmaktan kaynaklanabilecek pek çok sorunun önüne geçecektir. Ucuz işgücü sömürüsünü de bir nebze önleyecektir.

Suriye’den gelen göçün artıları neler olabilir?

Gelen nüfusun genç olması bir avantaj ama sorunları ve külfetleri ile birlikte. Ülkenin dil zenginliğine yeni dil veya diller eklenmesi bir artı. Göçmen nüfusları genel olarak daha girişimci ve risk alır tavrı ekonomik anlamda önemli bir artı.

Yeniden sizin yurtdışı deneyiminize dönersek kariyerinizdeki en zor yıl sizin için hangisi?

Kariyerimdeki en zor yıl, hep bir sonraki yıl. Londra dünyanın pek çok açıdan merkezi ve çok hızlı bir maraton koşusu gibi. İddialıysanız hep daha iyi ve daha çok çalışmak gerekiyor.

Alanınızda öğrenim görüp çalışmak isteyen öğrencilere ne önerirsiniz?

Çok çalışsınlar ama hem çok açık görüşlü olsunlar hem de eleştirel. Ezberden uzak durup her şeyi sorgulamadıkça hiçbir alanda amiral gemisinde olamazsınız. İkincisi mütevazi olup had bilmek gerek. Küçük uyanıklıklar orta ve uzun vadede başarı getirmez. İddialı olmak boş heves ve kof övünme demek değil. Dünya çok zengin ve çeşitli başkalarını dinlemek anlamak ve öğrenmeye çalışmak gerek. Bizden olmayan bize benzemeyen binbir çeşit hayat ve tarz var ve tek doğru yok.Son olarak, maalesef iş piyasası bir markalar dünyası. Okul seçimi çok belirleyici. Doğru yerde doğru okulu seçmek ve her koşulda onun da bir adım önünde gitmeyi hedeflemedikçe milyonlarca üniversite  mezunundan biri olurlar.

Çalışmalarınıza öğrenci/stajyer kabul ediyor musunuz? Hangi şartları arıyorsunuz?

Her yıl stajyer öğrencilerim oluyor. Bir şekilde iddialı olduğunu gördüğüm öğrencileri tercih ediyorum. İngilizce bilmek bir avantaj ama disiplinli çalışabilmek ve kestirme yol peşinde koşmamak daha önemli. Etrafa saygılı ve ilişkilerinde seviyeli olabilmek de önemli. Bazı öğrenciler kendilerini dünyanın en meşgul insanı sanıyorlar ve size generik emailler gönderebiliyorlar. Bunları spam kutusunda çıkarmıyorum bile.

Sosyal hayatınızı nasıl geçiriyorsunuz? 

Mümkün ölçüde yakın arkadaşlarımla ve ailemle olmaya çalışıyorum. Arsenal ve Beşiktaş fanatiğiyim, maç izlemeyi seviyorum. İş için de özel olarak da çokça seyahat ediyorum ve yeni yerler görmeyi seviyorum. Film izlemeyi seviyorum; özellikle korku ve polisiye filmler ve eski kovboy filmleri.

01-04-2017


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş