Arama sonuçları

Bu nesil ‘kaygı kuşağı’ bazı öğretmenler ise ‘google öğretmeni’

Bu nesil ‘kaygı kuşağı’ bazı öğretmenler ise ‘google öğretmeni’

Bu nesil ‘kaygı kuşağı’’ bazı öğretmenler ise ‘google öğretmeni’. Türk Eğitim Derneği (TED) Genel Müdürü Sevinç Atabay günümüz çocuklarının kaygılı ebeveynler yüzünden ‘kaygı nesli’ olarak yetiştiklerini söyledi. Annelerin “okulda tuvalete gitme” uyarıyla birçok öğrencide “bağırsak düğümlenmesi” yaşandığını anlatan Atabay, şöyle dedi: “Anneler bu nesli çok kaygılı büyüttüler. Biz okullarda çok fazla bağırsak düğümlenmeleri yaşıyoruz. Çünkü anneler çocuklarına lütfen tuvalete girme, oturma klozete diyorlar. Bunun bir çözümünü bulmak durumundayız. Bu çocuklarda ciddi bağırsak sendromu oluyor.”

BU NESİL ‘KAYGI KUŞAĞI’ BAZI ÖĞRETMENLER İSE ‘GOOGLE ÖĞRETMENİ’

Atabay, bazı öğretmenlerin ise hazırlık yapmak yerine google bilgilerini aldıkları için ‘google öğretmeni’ haline dönüştüklerini söyledi. Atabay, “Son zamanlarda bir grup öğretmen Google öğretmeni olmuştu. Hazırlıklarını kendi yapmak yerine Google’dan bilgileri alıyorlar” dedi.

İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 

OKULLAR EYLÜL AYINDA AÇILIYOR

2019-2020 öğretim yılı resmi olarak son buldu ama uzaktan eğitim 19 Haziran’a kadar devam edecek. 60 gündür süren “evde okul” devam edecek. Peki ailece geçirilen bu süre bizlere ne kazandırdı? Okullar eylül ayında açıldığında neler eğitimde neler değişecek?  Tüm bunları pervinkaplancom instagram yayınında konuğumuz olan Türk Eğitim Derneği (TED) TED Genel Müdürü Sevinç Atabay ile konuştuk.

Evde kalınan bu dönemi “kulaçka dönemi” olarak nitelendiren Atabay herkesin bu kuluçkadan mutlu çıkacağına inandığını söyledi. Devlet-özel tüm okulların da eylül ayında okulların açılma sürecine herkesin hazırlanması gerektiğini söyleyen Atabay, “Eğitimcilerin, eğitim yöneticilerinin şuna hazırlanması lazım; Eylül’de her ne başlık altında olursa olsun okulu açtığımda  bizi ne bekliyor? “ demesi gerektiğini vurguladı.

İşte Atabay ile yaptığımız söyleşiden satır başları:

TEKNOLOJİ KULLANMAYI HEPİMİZ ÖĞRENDİK

Benim için kuluçka dönemindeki en önemli öğrenilenlerden biridir; teknolojiyi bu kadar kullanabiliyor olmak, çünkü bilmediğimiz şeylerden korkar ve çekiniriz. Benim gibi yaşı ileri olan pek çok eğitimci, deneyimli olsa da hep teknolojiye uzak durmayı seçiyordu, yani ben öyle değildim ama birçok öğretmenimiz öyleydi. Teknolojiyi hep kötüledik, hayır pek öyle değil hepimiz güzelce teknoloji kullanımını öğrendik, korkulacak bir şey olmadığını, tam aksine çok da faydalı olduğunu gördük. Bütün anne babalar biliyorlar ki kendi çocukları bu konuda teknolojiyi en iyi kullanabilen çocuklar. Uzaktan eğitim bize yabancı geldi, onlara hiç gelmedi, çünkü bilgiye ulaşmada teknoloji kullanmayı biliyordu onlar.

ÖĞRETMEN BİLGİ TRANSFERİ YAPIYOR

Eğitimciler, 40 yıllık bir eğitimci olduğumu düşünerek beni mazur görsünler, biz artık bilgi üreten eğitimciler değiliz. O, 1900’lü yıllarda kaldı. 1900’lü yıllarda öğretmen sınıfta bilgiyi üreten biriydi, bilgi üretimi yapardı ve bunu öğrencisine de bir şekilde aktarırdı. Biz şu anda sadece bilgi transferi yapıyoruz, çünkü bilgi her yerde. Yeter ki biz o bilgiye ulaşmanın yollarını bilelim.

ÖĞRETMEN, ÖĞRENME İSTEĞİ UYANDIRMALI

Dolayısıyla öğretmenliğin sınıfta işlevi, öğrencide öğrenme isteği yaratmak. Meseleye buradan bakarsak sevgili ailelerimiz, hiç şüphe etmesinler çocuklarımızın bir öğrenme açıkları yok, çünkü onlar çok güzel bilgiye erişmeyi biliyorlar. Bizim bütün yol göstericiliğimiz bilgiye erişmek yönünde.

AKADEMİK KAYIP MI, SOSYAL DUYGUSAL KAYIP MI?

Bu  60 günlük süreçte kaybedilen bilgi iki ayaklı. Bir tanesi akademik boyut, bir diğeri sosyal ve duygusal boyut. Beni daha çok sosyal  ve duygusal boyutu ilgilendiriyor. Akademik bilgiyi bir ayda, üç haftada yoğunlaştırılmış bir şekilde öğrencilerimize veririz. Okullar bütün yaz tatilllerinden sonra olduğu gibi, hemen çocukların nerede eksikleri olduğunu görmek için bir hazır bulunuşluk yaparlar ki yaz tatilleri 70 gün. Yaz tatillerinden sonra bile çocukların  %25 kayıpları varken bunu yapmama ihtimalimiz yok.

BU ÇOCUKLAR OKULA NASIL GELECEK?

Benim için önemli olan sevgili yavrularımız okula nasıl gelecekler? Her ev ortamı aynı değil, farklı farklı ev ortamlarından çıkıp gelecekler. Çocuklar karantina dediğimiz süreçten okulumuza geldiğinde biz hangi ruh halindeki çocukları karşılayacağız. Bizim asıl eğitimciler olarak buna hazırlıklı olmamız lazım. Anne babalar da ‘Benim çocuğum acaba fen bilgisinde hangi üniteyi kaçırdı, matematikte ne eksik kaldı’ diye düşünüyor. Oysa şu anda çocuklar bizim tahminlerimizden daha uygun şekillerde ve hızda bilgiyi alabiliyorlar. Asıl bu tarafına bakalım, çünkü okul onların duygudaşlık, arkadaşlık yaptığı, öğretmeniyle güven ortamı duyduğu, duygularını paylaştığı ve bazı duyguları öğrendiği yerdir. Örneğin, evde çok pohpohlanan bir çocuk, okulda bazen başarısızlığı görür. O duyguyla tanışır. Tanışılmamış duygular ileride büyük sorunlar yaratır. O yüzden ben duygularla tanışılmasını istiyorum. Lütfen çocukların bilgi eksiğine değil, bu tarafına aileler ağırlık versinler. 60 günü biz her durumda tamamlarız. Ailelerin içleri çok rahat olsun.

OKULLAR NASIL AÇILACAK, HANGİ ÖNLEMLER ALINACAK?

Bu çok tıbbi bir durum, bilim insanlarının bu konuda yol göstericiliğine ihtiyacımız var. Her ülke farklı bir kurallar silsilesi içinde gidiyor. Bunların hepsinin bilim insanları tarafından doğru ifade edilip kurgulanması lazım. Bence bunlar okullara bırakılmayacak. Bu ve bunun gibi önlemler, çerçevesi çizilecek ve o çerçeve içinde okullar önlem alabilecekler. Servislerle nasıl taşınacakları gibi ki biz bunun üzerinde senaryoları düşünmek zorundayız, ülkenin şartlarını düşünmek zorundayız. Bilim insanlarının bize çerçeveyi belirlemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir maskeyle onları sürekli okulda tutmak, öğretmende maske olması, bunlar bir eğitim ortamı için çok kolay şeyler değil. Eğitim ortamının düzeninde olacak durumlar değil. Ama önlem alınacak mı? Eminim bütün okullar çok dikkatli önlem alacaklar.

AİLELER KAYGIYA KAPILMASIN

Şu anda pek çok senaryo üzerinde düşünüyoruz. Aileler ve eğitimciler şu kaygıya kapılmasınlar, çocuklar okula başladı, eyvah ne olacak? Hayır herkes önlemini alacak ama sadece okulların önlem alması yeterli mi? Değil. Aileler de çok ciddi önlem alacaklar, çünkü çocuk evinden vürüsü getirebilir. Bu çok karşılaştığımız bir durumdur. Örneğin aileler haftasonu bir geziye giderler, sonra Pazartesi derler ki benim çocuğumun midesi okuldaki yemekten bozuldu. Bu olaydaki gibi çocuk virüsü alır, sonra veli der ki okuldan aldı. Halbuki onların tedbirsiz bir davranışı bunu okula taşıyabilir. O yüzden sadece okullar değil, herkes çok tedbirli olmak zorunda. Bu birlikte yönetebileceğimiz bir süreç. Şu anda hep o bahsettiğimiz okul ve aile işbirliğine çok ihtiyacımız var.

ÖNLEMLER BİRLİKTE ALINMALI

Okul açıldığında bütün önlemleri okul alsın derseniz, bir ayağı eksik kalır. Haftasonu bir dikkatsiz restorana gitmek, bir alışveriş merkezi gezmek olası virüsü taşımak anlamına geleceğinden, bu süreci çok dikkatli geçirmemiz lazım. Ben açıkcası devlet okullarımızı da düşünmek isterim, bu kadar imkan var mı yok mu? Onlara da bakmak lazım. Tedbirler alınacaktır, ama tedbir iki taraflı, hep birlikte yürütmek zorundayız.

ANNELER ‘KAYGI NESLİ’ YETİŞTİRİYOR

Annelerin çok fazla çocuklara karşı uyarıları oluyor. Zaten anaokulu, ilkokul ve ortaokulun ilk yıllarındaki bu neslin adını “kaygı nesli” koydum. Kaygı kuşağı koydum. Çok kaygılılar. Anneden kaynaklı kaygılar çok fazla. Biliyorsunuz ne yazık ki çocuk istismarları yüzünden aman kızım, evladım, oğlum kendine dokundurtma… İşte böyle başlıyor. Oraya dokunma, oraya oturma süreci zaten vardı. Şimdi bir de üstüne bu virus geldi. Özellikle PDR uzmanlarına sesleniyorum, lütfen bambaşka bir vakayla karşı karşıya kaldığımızı görünüz ve bu konuda kendinizi eğitmeniz gerektiğini biliniz, diyorum.

OKULLARDA BAĞIRSAK DÜĞÜMLENMELERİ YAŞIYORUZ

Anneler bu nesli çok kaygılı büyüttüler. Biz okullarda çok fazla bağırsak düğümlenmeleri yaşıyoruz. Bağırsakların ikinci beyin olduğu söylendi. Neden bunu yaşıyoruz biliyor musunuz? Çünkü anneler çocuklarına lütfen tuvalete girme, oturma klozete diyorlar. Bunun bir çözümünü bulmak durumundayız. Bu çocuklarda ciddi bağırsak sendromu oluyor, halbuki ikinci beyin bağırsak, tuvalete gidemediği için o çocuğun öğrenmesini etkiliyor. Bunu zaten yaşamışken biz bir de üstüne bu virus gelecek. Bu çocuklar koşacak, arkadaşlarına sarılacak, yere düşecek, arkadaşı onu kaldıracak, beni asıl bu kısmı çok düşündürüyor.

KAYGI ÇOK ARTACAK

Kaygı çok artacak, lütfen bu kadar kaygıyla yönetmeyelim bu süreci. Zaten kaygılı bir neslimiz var ve onların ileriki yaşlarda, yetişkin olduklarında, tüm bunlar zihinlerine başka türlü yansıyacak ve başka sorunlara neden olacak. Bir miktar daha olağan sürecine bırakmaktan yanayım ben bunları. Yani  kolay değil söylemek ama anneler de bu konuda bazı makaleleri okurlarsa, bu kadar da kaygılı olmak gerekmediğini onlar da hissedeceklerdir. Okulların da tabi hazırlı olmasını istiyorum.

ÖĞRETMENLER BU SÜREÇTEN NASIL ÇIKACAK?

Yeniden öğrenmek zorundayız. Kuluçka sürecinden bütün eğitimcilerin yeni öğrenmelerle çıkmasının gerekli olduğunu söylüyorum. Lütfen öğrenin, bildiklerinizle eğer bu süreci yönetmeye kalkarsanız hata yaparsınız. Hep birlikte yeniden öğrenmek zorundayız. İşini iyi yapanları, sorumlulukla yapanları tenzih ediyorum, ama zaten son zamanlarda bir grup öğretmen Google öğretmeni olmuştu. Hazırlıklarını kendi yapmak yerine Google’dan bilgileri alıyorlar. Bu aslında her meslekte var. Bu çok sağlıksız, o yüzden öğretmenlik mesleğini yeniden yorumlamak gerekecek.

BU EĞİTİM SİSTEMİNE YERLEŞECEK

Uzaktan eğitim ki ben buna uzaktan öğretim diyorum, İngilizcesi ‘distance learning’dir, yani uzaktan öğrenme. Eğitim yok, eğitimin ayağı okullarda. İşte orada eğitimin önemi ortaya çıkıyor, ama öğretimde ne var? Bilgiye ulaşmak var. Bu ister öğretmenle senkron olsun, ister asenkron olsun artık okulların sistemine yerleşecek, bundan vazgeçilmez. Bunun İngilizce karşılığı ‘blended’ yani karma. İngilizce kavramını veriyorum, yerleşirse kelime anlamında kulak yabancılık çekmesin. Ben İngilizce öğretmeni olmama rağmen Türkçe’ye çok önem veririm, bütün eğitimciler Türkçe’yi iyi konuşmalı.  Eğitim karma olacak ve bundan sonra kimse bunu bırakmayacak. Yarım yarım bir şekilde, öğretimin bir bölümünde olacak. Okullar buna hazırlıklı olsunlar. Neden? Diyelim ki Eylül’de ikinci dalga oldu, yine uzaktan eğitim devam edecek. Çocuklar zaten teknolojiyi çok seviyorlar, onların sevdiği bir durum bu. Bu nedenle bundan sonraki süreçte artık uzaktan öğrenme, okulların programının, sisteminin içinde olmalı diyorum.

TÜRK İNSANIN ÖĞRENME ÇEVİKLİĞİ VAR

Türk insanının öğrenme çeviği olduğunu söylerim ben. Genç öğretmenler olmasından öte çevik insanızdır biz. Çabuk adapte oluruz. Türk insanının böyle bir özelliği var. Adaptasyon konusunda çok hızlıdır, kurumlarımız da öyledir. Kendi okullarımızda yaşları ileri olan ve teknoloji konusunda hafif de tepkili olan öğretmenlerimiz, bu süreci en iyi öğrenenler oldu. Çünkü başarmak ve iyi yapmak konusunda istekleri var, ben biraz buna bağlıyorum, OECD raporunda teknoloji kullanımında Türkiye’deki öğretmenlerin durumunun diğer ülkelere göre iyi olmasını. Sadece gençliğe değil, çevik olmamıza bağlıyorum. Uyumda hızlı olmamıza bağlıyorum. Özellikle benim gibi deneyimli olan öğretmenlerin de teknolojiyi öğrenerek bu süreçten çıkmasını müthiş bir artı değer olarak görüyorum. Onları da kutluyorum buradan.

KİMLER ÖĞRETMEN OLMALI?

Sevdiğin mesleği seç, onun en iyisi oluyorsun zaten. Bir kere seveceğiz. Aklıma hep şu gelir. Gardiyanlar, gardiyanlık mesleğini niye seçer acaba? Bunu severek yaptığı için mi? Bu çok farklı bir durum. Ya da ben çocukları çok seviyorum, onun için öğretmen olayım… Hayır böyle bakılmaz bu mesleğe. Bu meslek adanmışlık ister. Bu süreçte öğretmenlerimizin çoğu, yani gece gündüz çalışan öğretmenlerimiz, kendi çocuklarını da bıraktılar, senkron öğretmenlik yaptılar ekranlarda. Herkesin alışık olduğu şeyler değil. Ama bir de Eylül’e ertelendiği için içten içe mutlu olan öğretmenlerimiz var. Böyle olmaz, bu meslek adanmışlıkla olur. Öğretmenlik mesleği bunu gerektirir. PISA’nın en son açıklamasında sınıfına en enerjik, güler yüzlü gelen ve öğrencisinde istek uyandıran öğretmenin öğrencilerindeki öğrenmenin kalıcı izli olduğu bulgusu vardı. İşte öğretmenlik bu. Sonuç çıkmış, enerjik gireceksiniz, hevesle gireceksiniz, çocuklarda öğrenme isteği yaratacaksınız. O zaman öğretmenlik sevilen bir meslek haline geliyor. Öğretmen, öğrenci kalmayı bilecek öğretmen. Benim 40 yıllık meslek hayatımda karşılaştığım en büyük eksiklik ne biliyor musunuz? Öğrenmeyi durduruyorlar. En çok sevdikleri laf her seminerden sonra şudur: “Biz bunları biliyoruz”. Peki biliyorsunuz da neden bu seminere ihtiyaç duyuluyor? Neden bütün bildiklerini sınıfa yansıtmıyor? Öğretmenlik duran bir meslek değildir, her gün öğrenilen bir meslektir. Her gün öğrenmenin sevincini yaşaması gerekir öğretmenin.

ÖĞRETMEN ROL MODELDİR

Bizim mesleğimizde biz, rol modeliz. Bakın adımız üstünde rol model. Neyin rol modeliyiz? Öğrencinin. Neyiyle rol model, her şeyiyle. Yani öğrenme isteğiyle rol model olacaksın ki öğrencin de seninle bu yolculukta mutlu gitsin ve onun zihninde kalabilen bir öğretmen ol.  Benim en büyük tavsiyem, eğer öğrenme isteğiniz mezun olduğu gün bittiyse bu mesleği yapmayın.

İNGİLİZCE ÖĞRETMENİSİNİZ, NEDEN 12 YIL SONRA DA KONUŞAMIYORUZ?

Ben Talim Terbiye’de kurul üyesi olduğum zaman dediler ki sen İngilizceden sorumlusun. O zaman bir de Avrupa Birliği’nde çalışıyorum. Avrupa Birliği’nin eğitiminden sorumlu Brüksel nezdinde koordinatörüyüm. Bir baktım İspanya’da ilkokuldan, zorunlu eğitim bitene kadarki İngilizce eğitim süresi unuttum tam olarak ama 826 saat, bizim o yıllardaki süremiz 1100 saatti. İspanyol günlük derdini anlatabiliyor, ihtiyaçlarını giderebiliyor, ama bizim öğrencilerimiz bir türlü derdini anlatamıyor. O zamanda söylemiştim bunu. Biz kendi dilimizi çok iyi öğretemiyoruz. Biz Türkçe’yi çok iyi öğretemiyoruz. Sanıyor musunuz ki okuldan çıkmış, mezun olmuş herkes doğru bir Türkçe kullanıyor. Kendi dilini iyi öğrenememiş kişiler, başka bir dili öğrenemezler, asıl sorunumuz bu. Biz Türkçe’yi de dil bilgisi kuralları üzerinden öğretiyoruz. Oysa 2,5 yaşındaki bir çocuk konuşmaya başlar, hangi anne baba ona, sen burada yanlış bir dil bilgisi kullandın der, doğal haliyle öğrenir, sonra düzeltilir. Yani bir sebebi kendi dilimizi öğretememek, diğeri korku. Türk insanı beden dilini çok iyi kullanır, beden diliyle mükemmel bir iletişim kurar ama dil kullanma konusunda bir çekingenliği var. Ne kadar az kelimeyle konuşuyor Türk insanı, çünkü okumayı sevmiyoruz. Kullanabileceğimiz binlerce kelime var ve okumuyoruz. Dilini kullanmayınca da başka bir dil kullanmak maalesef zor.

DİL BİLGİSİ ODAKLI İNGİLİZCE

Bir diğeri de bugüne kadarki İngilizce programlarından kaynaklanıyor. Çok uğraşıldı değiştirmek için, çünkü dil bilgisi odaklı. İngilizce öğretmenleri de bunu seviyorlar. Sınıfa girdiklerinde dil bilgisi kurallarını öğretiyorlar. Oysa bir dili kullanmak sadece dil bilgisi kuralları değildir. Dört temel beceri gerekir dil öğrenmek için. Kendi dilimiz Türkçe için de. Dört temel beceri nedir? Dinlediğini anlamak, okuduğunu anlamak, yazmak, yani derdini yazılı olarak anlatabilmek, bir diğeri de konuşabilmek, konuştuğunla da derdini anlatmak. Anlamak, iyi dinlemek diye özetleyebilirim.

İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

23-05-2020


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş