Arama sonuçları

Çocukların ‘kanatlarını’ kırmayalım

Çocukların ‘kanatlarını’ kırmayalım

Çocukların ‘kanatlarını’ kırmayalım. Birçok aile çocuklarına ‘kıyamadıkları’ için onlar adına tüm kararları alıyor, işlerini yapıyor. Oysa bu durum çocukların gelecek yaşamlarını olumsuz etkiliyor. Oyun ise çocuğun hayata ‘ön hazırlığı’. Oyun ile risk alıyor, kararlarını gözden geçiriyor, esneklik kazanıyor. Çocuk ne kadar çok oyun oynarsa, hayata o kadar çok hazırlanıyor. Bu kez pervinkaplancom instagram yayınında konuğumuz kendisini “oyun savunucu” olarak tanımlayan çocuk gelişimcisi, erken çocukluk eğitimcisi Prof. Dr. Belma Tuğrul. Yayınımızın ana teması ise “oyun.”

Oyunun çocukların hayatındaki önemine dikkat çeken Tuğrul, çocukların oyun oynamasının özel hayatlarına, iş hayatında aldıkları pozisyonlara yansıdığını söyleyerek, “Çocuk oyun ile dayanıklılık ve esneklik kazanıyor” diyor. ‘Oyun’ olmadan eğitimin olabileceğini ancak bunun “iyi bir eğitim” olmayacağının altını çiziyor.

Oyuncaklara gelince, Tuğrul, “Biz zannediyoruz ki çocuklara ne kadar büyük, renkli, elektronik, pahalı şeyler alırsak o kadar mutlu olacaklar. Hayır. Çocuğun çok oyuncağı olması onu çok mutlu eden bir şey değildir, ne oynadığı ve kiminle oynadığı da önemlidir” diyor. Tuğrul, çocukların tasarım zekalarını, araştırmacı keşfedici zihinlerini kullanabilmeleri için bir seferlik değil de bir şeyden çok seferlik şeyler yapabilecekleri taşlar, legolar, çubuklar gibi oyuncakların önemini vurguluyor.

Küçük yaşlarda meraklı olan, çok soru soran çocukların büyüdükçe meraklarının yok olmasını da “Biz onlara kırmızı ışıklar” yakıyoruz diye açıklayan Tuğrul şöyle konuşuyor: ‘Sana mı kaldı, başına dert açacaksın, burnunu sokma, ezber bozma, sana ne, dokunma, yapma’ diye kırmızı ışıklar yakarak yok ediyoruz. Bizim çocuklar için ‘yeşil ışıklara’ ihtiyacımız var. Merak uyanık olma halidir, çocuğun dünyayla kontağını işaret eder. Çocuklara ‘yeşil ışık’ yakmalıyız.”

ÇOCUKLARIN ‘KANATLARINI’ KIRMAYALIM

Anne babalarının çocuklarına kıyamadıkları için tüm işleri, kararları onlar adına almalarının “çocuklarının kanatlarının kırılması” olarak nitelendiren Tuğrul, şöyle diyor: “Çocuklara fırsat vermeliyiz, anne babalar çocuklarının her işini yaparak onların tüm kanatlarını kırmış oluyorlar. Bizim anne baba olarak işimiz dünyayı onların önüne vermek değil, onlara dünyayı keşfedecek cesaretin tohumlarını atmak.”

İşte Prof. Dr. Belma Tuğrul’un sorularımıza verdiği yanıtlar:

OYUN OLMADAN EĞİTİM OLUR MU?

İçinde oyunun olmadığı bir müfredat, bir eğitim olur mu?

Aslında bu sorunun bir sürü cevabı var. Çünkü oyun olmadan da oluyor ama iyi olmuyor tabii ki. Çocukların yaşlarıyla olan ilişkileriyle oyuna olan ihtiyaçları farklılık gösteriyor. Oyunun çocuklara katkısı, onları değiştirme gücü açısından hayatlarında olması gerekiyor. Oyunun bizim üzerimizde bile böyle bir gücü var. Eğitim sisteminin içerisinde oyun yok diyemeyiz, çünkü bunu çok etkin kullanan öğretmenler de var, sıkntılı örnekleri de var. Bu müfredat kadar ailelerden gelen talepten de kaynaklanıyor. Örneğin anne babalar okula başlagıçtan itibaren daha akademik bir prestije bağlı bir eğitim bekliyorlar.

ÇOCUK KENDİNİ OYUN İLE İYİLEŞTİRİYOR

Birçok aile okul öncesi eğitimde çok oyun olduğu için çocuklarını göndermiyorlar, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Anneler babalar ve hatta bazı eğitimciler de bunu zaman kaybı olarak düşünebilir. Oyunun çocukların hayatındaki önemini daha çok vurgulamak gerekiyor. Yapılan pek çok çalışma çocuğun oyunla geçirdiği zamanını artması, oyun oynadıkları alanın güvenli olması ve oyunla kendilerini ifade edebilecekleri ortamların çeşitlendirilmesiyle onların da fiziksel ve duygusal sağlıkları daha iyi bir hale geliyor. Eğer aileler öğrenmekle ilgili bir performans istiyorlarsa, oyunda da çocukların öğrendiğini bilmeli. Özellikle geçirdiğimiz bu Kovid-19 zamanında çocuklar oyunu kendi içlerindeki çatışmaları, problemleri çözmek için bir ifade yolu olarak kullanıyorlar. Biz yetişkinler belki yazıp çizip, yemek yapıp kendimizi iyileştirmenin yollarını buluyoruz. Ama çocuğun kendini iyileştirme yolu, mış gibi yaparak oyun oynamak, çünkü oyun onun anadili. Çocuk orada kendisine ifade edemeyeceği şeyleri yumuşatıyor. Kovid sırasında kaygıyı azaltmak için de oyundan faydalandı. Bunun ileride akademik hayatlarına da olumlu yansıması olacağını düşünüyorum. Oyun çocuğun iyi olma hali. Çocuklar yetişkinlerin kurduğu dünyaya uyum sağlama konusunda çok edilgen olabiliyorlar ama oyun çocuğun kendi dünyası ve çocuk bu donanımla kurgulanarak doğuyor. Bizim yapacağımız da çocuğun doğasından gelen oyun oynama gücünü de onun lehinde kullanabileceği ortamlar yaratmak.

DOYASIYA OYUN OYNAMAZLARSA NE OLUYOR?

Yeterince oyun oynamayanlar yetişkinlikte nasıl sorunlarla karşılaşıyorlar?

Yapılan çalışmalar var, bir TEDX konuşması var, “oyun eğlenceden daha fazlasıdır” diye, Stuart Brown diye bir uzmanın. O diyor ki, mesela belirli ağır suçları işlemiş kişilerin çocukluklarında oyun yaşantılarındaki özellikleri incelemişler ve oyun yoksunluğu çektiklerini bulmuşlar. Bu çalışmada cinayet işleyen kişilerin çocukluklarına bakılmış. ‘Oyunsuzluk, oyunun olmaması durumu depresyon halidir’ diyor. Bizim çok alıştığımız bir dil olmayabilir ama oyun araştırmaları dünyada çok yaygın. Bu araştırmalar bize şunu gösteriyor ki çocukların oyun oynamaması özel hayatlarına, iş hayatında aldıkları pozisyonlara yansıyor. Çocuk dayanıklılık ve esneklik kazanıyor oyun oynayarak, yapıyor yapıyor, olmuyor, bir daha deniyor. Kararlılıkları, toleransları hep bundan etkileniyor. Dolayısıyla erken çocukluktan itibaren oynanan sembolik oyunlar, akıl oyunları, harekete dayalı oyunlar, elleriyle oynadıkları manipülatif oyunlar, her bitinin çocuğu geliştiren bir yönü var. Bunların hepsi bir bütün olarak çocuğu etkiliyor ve kararlılık, girişimcilik gibi özelliklerini ve çeviklik, esneklik gibi bedensel özelliklerini de geliştiriyor. Çocuklukta öğrenme çok hızlı gelişiyor ve temeldeki bu erken çocukluk dönemi alışlanlıkları, güven duygusu, tüm yaşamdaki becerilerimizin yüzde 60, yüzde 70’ini oluşturuyor. Oyun çağı dediğimiz bu zamanda çocuğun oyundan mahrum kalması hem ilerideki ilişkilerini yaşam becerilerini oldukça etkiliyor. O yüzden çocukların bebeklikten itibaren oyuna olan ihtiyacını ciddiye almak lazım. Çocuğun oyuna ihtiyacını ciddiye alırsanız, çocuğu ciddiye almış olursunuz.

ÇOCUĞUN HAYATI OYUN

Aileler çocuklar fazla oyun oynadıklarında “yeter” diye eleştiriyor, yorulduğunu söylüyor.  Çocuk oynarken yorulur mu ve oyun oynamanın yaşı var mı?

Çocuk oynarken yorulur, yorulsun zaten. Ama o yorulmak bizim yetişkinlerin dışarıdan gördüğü bir yorgunluk değil çünkü oyun hem çocuğu deşarj hem de şarj ediyor. Çocuklar oyun sırasında fiziksel olarak yorulsalar dahi bu onlar için bir engel oluşturmuyor. Özellikle küçük çocukların enerjisini harcaması gerekir. Aileler sık sık “Doymadın mı, bıkmadın mı?” derler ama oyuna doyulmaz bir defa. Çocuk orada kendisini buluyor, o onun kendisini bulduğu kişisel alanı. İçinden, ‘Sen nasıl bu zevki anlayamıyorsun?’ diyor. Anne babaların da gerçekten endişelendiği ve kendi kafalarında düşündükleri bir şey vardır, belki başka tip sorumlulukları da vardır diye. Çocuğun hayatı oyun. Anne babalar çocuğun oyun hayatı olduğunu düşünür oysa çocuk ‘Benim hayatım oyun’ der.  Puzzle gibi tek tek parçalardan oluşan bir yetişkin hayatı çocuğun bütün hayatını kapsıyor. O yüzden aile ve eğitimcilerin çocuğu anlayabilmek için oyun okur yazarlığını da geliştirmeleri gerekiyor. Ama tabii ki çocukların başka yapacağı şeyler de var, ev işlerine yardım, ders yapma gibi. Anne babaların çocuğun oyunla arasını bozmadan sorumluluklarını hatırlatması gerekebilir.

OYUNUN BİR YAŞI VAR MI?

Oyunun bir yaşı yok, ama yaşlara göre oynanacak oyunlar var. Siz evcilik oynamak istemezsiniz ama bir çocuk evcilik oynarken davet ederse katılabilirsiniz. Evde akıl oyunları var mesela, kovid sürecinde katamino oyunum oldu mesela, akıllı bardaklar var, o kadar çok oyunlar var ki çocuklarla beraber oynayabileceğim. Çocuklar bizim oyun oynamaya devam ettiğimizi görürse onlar da yetişkin olduklarında oyun oynamaya teşvik edilmiş olacaklar. Neoteni kavramı var, canlı türleri içerisinde çocukluk dönemine ait en aktif özellikleri taşıyabilecek tür insan ve bu konudaki en baskın aktivite de oyun. Oyunlarımızın türü malzemesi mekanı belki değişiyor ama oyuncu karakterimiz hep içimizde. Bazılarımız bunu bastırmış durumda, bazılarımız bunu hayatının bri parçası olarak devam ettiriyorlar. Ben bunun bir enerji olduğunu ve dünyaya bir iyilik sağladığını düşünüyorum.

BİLGİSAYAR OYUNLARI NASIL ETKİLİYOR?

Bilgisayar oyunları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu benim doğrudan ilgilendiğim bir alan değil ama çok ilgilendiğim bir alan. Eskiden böyle oyunlar yoktu. Çocuklar bu zamanın gerektirdiği bu yeniliklerle bir şekilde karşılaşıyorlar ama onu ne kadar süre oynayacağı ailenin iç düzeniyle ilgili bir şey. Uzmanlar da çocuğun asıl tercihinin anne babayla diyalog kurup o ilişkiyi sürdürmek olduğunu söylüyor. Küçük yaşta çocuklar anne babayla olmayı daha fazla istiyorlar ama büyüdükçe daha fazla bu oyunlara yöneliyorlar. Ne kadar uzun süre geçireceklerini aileler biliyor. Ama bazı ailelerin bu işine geliyor. Bir aile toplantısında bir çocuğun dört saat boyunca oturduğu yerden kalkmayıp yemekleri almak için masaya bile kalkmadan o oyunla oynadığını biliyorum. Çünkü o oyun ona kendisini iyi hissettiriyor. Ama biz evde çocukların kendisini iyi hissedeceği bir ortam sağlarsak onların da buna o kadar ihtiyacı olacağını sanmıyorum. Yüz yüze iletişim yoksa çocuk bilgisayara oyunlarına yöneliyor. Beni üzen ise bebeklerin buna maruz kalması, ‘susturulmak’ için ellerine telefon verilmesi. Çocuklar kontrol edildikten sonra neden oynamasınlar ki? Çünkü o oyunları da oluşturan uzmanlar var, çocuklar için yaşına uygun içerikleri ailelerin bulması çok kolay. Aile içinde iletişim yoksa çocuklar kendilerine ilgi gösterecek bir şey bulacaklardır. Bu bazen yanlış bir arkadaşlık, bazen bir dijital ortam olabiliyor. Çocukların bize ve bizim onları onaylayan etkileşimimize çok ihtiyacı var o yüzden ben ev ortamıını ve aileyi çok önemsiyorum.

BAĞIMLI ÇOCUKLAR YARATILIYOR?

Birçok aile çocuğu adına kararlar alıyor ve ‘kıyamam’ diyerek onlara hiçbir şey yaptırmıyor. Sonra da çocukları yetersizlilikle eleştiriyor. Çok mu bağımlı çocuklar yetiştiriyor?

Böyle davranmamak lazım. Bir defa çocuklara güvenmek lazım, çocuklar çok şey yapabiliyorlar. Her şeyi henüz yapamıyor olabilirler, ama aileler bazen çocuklarını hayal ettikleri bir yere konumlandırıp oraya gelmeleri için acele edebiliyorlar. Bazen aileler kendilerine güvenemiyorlar, hatasız olması için çok yüksek beklentileri oluyor. Çocuğun bazen bunu yapmak için yetersiz ya da küçük olduklarını düşünüyorlar. Ama bu tabii anne babanın da büyümesiyle kendi hikayeleriyle ilgili bir şey. Çocuklar birçok şeyi yapabilecek durumdayken anne ve  babaların çocuklarından düşük ya da yüksek beklentileri yüzünden uzmanlaşabiliyorlar ve çocuk normalde kendisinin yapabileceği bir şeyi de yapamayacağına inanıp yapamam diyor. Burada çocuğun kendi başına özgürleşip, düşüp kalkmasını önleyerek daha sonraki yıllarda düştüğünde hiç kalkamayacağını garantileyen bir tavır. Çocukları tanıyıp anlamak, bir sakin kalıp onları gözlemek lazım. Çocuklar sinyaller verirler, anne babaların bunları okuması gerekir ve bu da çocuklara nasıl davranmamız gerektiğini gösterir.

ÇOCUKLARI TANIMAK GEREKİYOR

Binlerce çcouğu tanıyabilirsiniz ama tanıdığınız her çocuğa acemisinizdir. Benim o çocuğu tanımam için ona fırsatlar vermem, onu gözlemlemem lazım ki yapıp yapamayacağımız şeyler konusundaki perspektifimiz belli olsun. Çocuklar elbette düşecekler kalkacaklar, onların yerine bir şey yapmak çocuğu acizleştirir, kendisine yabancılaştırır. Ben öyle çocuklar gördüm ki “Ben bunu sever miyim, yapar mıyım, üşür müyüm?” diyebiliyor. Anne ve babasını memnun etmek zorunda kalan çocuk kendi hızında ilerleyemiyor bile. Çocuklara fırsat vermeliyiz. Çocukların yerine değil, çocukların gözünden bakmalıyız. Onun  yerine acıkıyoruz, üzülüyoruz. Üniversiteye gittiği zaman, iki şeyi bir araya getiremiyor. Çocukların elinden fırsatları alıyorlar ve kendilerini ‘çocuklarına çok düşkün bir anne baba’ olarak tanımlıyorlar. Çocuklar elleriyle öğrenir, konuşurlar. Ellerini düşünce aracı olarak kullanan çocukların ileride seçecekleri meslekler bile ona göre değişir. Anneler babalar çocuklarının her işini yapıyorlar ama sonra çocukların kendi hayatlarını sürdürmesiyle ilgili onların tüm kanatlarını kırmış oluyorlar. Bizim anne baba olarak işimiz dünyayı onların önüne vermek değil, onlara dünyayı keşfedecek cesaretin tohumlarını atmamız gerekiyor.

YARATICILIĞI GELİŞTİRMEK İÇİN OYUNCAĞIN ÖNEMİ

Yaratıcılığı geliştirmek için çocukların ihtiyaçı olan oyuncaklar nasıl olmalı? 

Çocuklar küçük bir taştan heveslenmeyi öğrenmediyse tam öğrenecekken bunun çok basit, sıradan bir şey olduğuna dair geribildirimler aldıysa çocuk maddi değeri daha yüksek olan şeylere ilgi göstermeye başlamış olabilir. Genel olarak bizim çocuklarımızın ihtiyacı olan şey, bir şeyden birçok şey yapılabilen şeyler. Mesela legolar, bu altı legodan 917 milyon farklı versiyor yapılabiliyor. Six bricks diye izleyenler baksınlar. Bir çocouğun ufkunu açmak ya da daraltmak konusunda ailelerin sorumlulukları var. Biz zannediyoruz ki çocuklara ne kadar büyük renkli elektronik pahalı şeyler alırsak o kadar mutlu olacaklar, hayır. Üreten bir beyinleri var çocukların. Çocuklar tasarım zekalarını, araştırmacı keşfedici zihinlerini kullanmak istiyorlar, bunun için de bir seferlik değil de bir şeyden çok seferlik şeyler yapabilecekleri , üretebilecekleri, her seferde başka bir şey yapabileceği, açık uçlu dediğimiz şeyler, taşlar, legolar, çubuklar, çocuklar için çok önemli.

ÇOCUĞU MUTLU EDEN ÇOK OYUNCAĞI OLMASI DEĞİLDİR

Gelişmeye yardımcı olacak çok sade materyallerdir. Ama çocukların kutu oyunlara, boyalara, kitaplara da çok ihtiyacı vardır. Ama çocuğun çok oyuncağı olması onu çok mutlu eden bir şey değildir, ne oynadığı ve kiminle oynadığı da önemlidir. Çocukların bazen çok eşyaları olduğu halde anne ve babanını eşyalarıyla oynamak isterler, bu anne babanının dünyasına yakın olmak içindir. Çok oyuncağa değil, bir şeyden çok şey düşünececeğine olan ihtiyacımızı aktarmamız gerekiyor. Bundan bir şey yapıyor, oo hadi başka ne yapacaksın diyorum. Başka bir başlangıç daha yapabiliriz dediğimizde, orada bir rehberlik yaptığmızda o şeyi atıl durumdan çıkarıp ondan başka bir şey daha yapabileceğine inancını desteklemiş olabilriiz. Çocukların yaşları ve ilgilerine göre aradıkları şeyi bulabileceklerine inanmamız gerekir. Açık uçlu dediğimiz bu materyallerin, çocukları düşünmekten vazgeçirmeyecek, onları geliştirme, zenginleştirme yolunda çok tetikleyeceğini düşünüyorum. Bunu yaparken top, ip, lastik gibi, mış gibi yapacakları oyunların, hepsinin ayrı yeri var. Doğadan olan şeyler taşlar kumlar dallar yapraklar, çocukların bundan heyecan duyması, doğa okur yazarı olması, sadece attığımız yerde gördüğümüz şeyleri bir çocuğa verseniz, bundan bize ne oyun yapacaksanız deseniz eminim çocuklar oyunlarını gösterecek.

ÇOCUKLARIN MERAKI NASIL ÖLDÜRÜLÜYOR?

Küçük yaştaki çocuklar çok meraklı oluyorlar ve çok soru soruyorlar ancak büyüdükçe soruları azalıyor? Çocukların bu merakını nasıl yok ediyoruz?

Çünkü biz diyoruz ki “Bu merak senin başına çok dert açacak, her şey senin başına meraktan geldi” diyoruz. “Sana mı kaldı, burnunu sokma, Zihni Sinir, karıştırma, ezber bozma, sana ne, dokunma, yapma” diyoruz. Çocuğun dünyayı keşfetme ilgisine kırmızı ışıklar yakıyoruz. “Yap da göreyim” diyoruz, küçümsüyoruz belki ve o bizim söylemlerimize bir süre çocuklar direniyorlar ama sonra ona inanıyorlar. “Hakikaten sormamalıyım, burnumu sokmamalıyım” diyor ve bunun yücelen bir değer olduğunu görüyor. Bunu kırmızı ışık olarak görüyoruz, bizim yeşil ışıklara ihtiyacımız var. Onları motive etmeliyiz. Rol model olarak aldıkları anne baba ve hatta öğretmenleri dur diyorsa, yapma dokunma diyorsa “Bunda bir iş vardır” diyor bizi yücelttikleri için. Ve maalesef çocuklar kendilerine ve meraklarına yabancılaşıyorlar. Özgürleşmek için bütün yolların kapanması demek artık merak etmemeleri demek.  Çocuklarımızın bu hale dönüüşmesinde hepimizin payı var. Sorgulamıyorsak ikna olmuşuz demektir ve ikna olmuş bir kişiye her şeyi yapabilirsiniz. “Sorgulamak tehlikelidir, o konuları açma” dersiniz çocuk kapatır ama kendini de kapatır. Merak uyanık olma halidir, çocuğun dünyayla kontağını işaret eder. Siz “Bunu yapma” dediğinizde, bunu diyenler kendinden korkuyor bence. Çünkü onunla baş edemeyeceğini düşünüyor. Ben çocukların yeşil ışıklar yakan öğretmenler, anne babalarla karşılaşmalarını diliyorum.

Petek SAMATYALI

pervinkaplancom editörü

24-06-2020


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş