Arama sonuçları

Eğitimin ilk yarıyılı: Sorunlar çözülecek algısı yaratıldı

Eğitimin ilk yarıyılı: Sorunlar çözülecek algısı yaratıldı

Eğitimin ilk yarıyılı: Sorunlar çözülecek algısı yaratıldı. 18 milyon öğrenci için karnelerin verilmesiyle birlikte yarıyıl tatili de başlamış oldu. Eğitimciler ise ilk yarıyılı değerlendirmeye devam ediyor. Eğitim Sen de 2019-2020 eğitim öğretim yılının ilk yarısının son bulmasıyla ilgili rapor hazırladı. Raporda dönemin başındaki sorunların çözülmediği ancak Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından “çözülecekmiş” algısı yaratıldığını belirtti.

İşte sendikanın hazırladığı rapora göre 2019-2020 öğretim yılının ilk yarıyılı ve sorunları: 

EĞİTİMİN İLK YARIYILI: SORUNLAR ÇÖZÜLECEK ALGISI YARATILDI

Bu dönemde eğitim alanında en dikkat çekici durum, MEB’in eğitimin temel sorunlarına çözüm üretmek yerine, sürekli olarak eğitimde yaşanan sorunların çözüleceğine dair bir algının kamuoyunda oluşması için çaba harcaması oldu. Eğitim alanında bir taraftan tarikatların ve cemaatlerin faaliyetlerinin arttığına tanıklık ederken, diğer taraftan da eğitimde piyasalaşma pratiklerinin MEB tarafından verilen destekle hızlanarak sürdürdüğünü gözlemledik.

TARİKAT VE CEMAATLERİN FAALİYETLERİ ARTTI

MEB ile imzalanan protokolleri kullanan tarikat ve cemaatlerin son dönemde belirgin olarak faaliyetlerini artırdıkları ve buna bağlı olarak da eğitim alanında ciddi sorunların yaşandığı bir dönemi geride bırakıyoruz. Seçmeli derslerin belirlenmesinden, yarıyıl tatilinde öğrencilerin tarikat ve cemaat kamplarına taşınmasına, yarışma adı altında düzenlenen gerici faaliyetlere kadar çok sayıda pratik adeta eğitim alanını kuşatmış durumda. 2019-2020 eğitim-öğretim yılının birinci dönemi, MEB yönetiminin yaşananlara kayıtsız kalarak, duruma müdahale etmediği ve bundan dolayı da söz konusu tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerini yaygınlaştırdığı ve artırdığı bir dönem oldu.

DOĞA KOLEJİ OLAYI ÇOK ÖNEMLİ

2019-2020 eğitim-öğretim yılının birinci döneminin en önemli olaylarından biri de Doğa Koleji’nde yaşanan sorundu. Bu sorunun hala çözülmemiş olması ve MEB yönetiminin çaresizliği, kamusal eğitimin neden yaşamsal olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

DERS SEÇME TAKVİMİ NEDEN DEĞİŞTİ?

MEB yönetiminin seçmeli derslerin belirlenmesi ile ilgili kendi çıkardığı yönetmeliği yok sayarak, derslerin seçim takvimini öne çekmesi ise dikkat çekici diğer bir durumdu. Yönetimin gerekli gördüğü durumlarda, yasal düzenlemeleri yok sayma hakkını kendinde görmeye başlaması önümüzdeki dönemlerde keyfi uygulamaların önünü açma riskini de kendi içerisinde barındırmaktadır.

EĞİTİMDE TİCARİLEŞME VE DİNSELLEŞME

Eğitimin niteliğinde yıllar içinde yaşanan gerileme, eğitimde yaşanan ticarileşme ve dinselleşme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocukların camilere götürülmesi, dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocukların taciz ve istismara uğraması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu vb. gibi çok sayıda sorun 2019-2020 eğitim-öğretim yılının birinci döneminde de varlığını sürdürmüştür.

ORTALAMA EĞİTİM SÜRESİ 9 YIL 

Siyasi iktidarın temsilcileri ve MEB bürokrasisi, yaptıkları açıklamalarda kullandıkları istatistiki veriler ve takip etmesi güç rakamlarla, eğitim alanında “işlerin iyi gittiği” algısını oluşturmaya çalışsa da alandaki gerçeklik farklıdır. 4+4+4 sonrasında zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıktığı iddia edilmesine rağmen, ortalama eğitim süresi 9 yılda kalmıştır. Türkiye’de her üç okuldan birinde ikili eğitim yapılmaktadır. MEB verilerine göre ikili eğitim yapılan okul oranı 2018’de yüzde 33,83 iken, 2019 hedefi yüzde 29’dur. 2020 yılında 4+4+4 sisteminden kaynaklı olarak lise çağındaki öğrenci oranının yarı yarıya artması beklenmektedir. Bu durum özellikle liselerde ikili eğitim uygulamasını daha da yaygınlaştıracak, MEB’in hedeflediği rakamların çok üzerine çıkılacaktır. 

DEZAVANTAJLI GRUPLAR ARTIYOR

Türkiye’de çeşitli nedenlerle eğitime erişimde, kız çocuklarının, mülteci çocukların, anadili Türkçe olmayan çocukların, LGBTİ+’ların, engelli çocukların ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajları günden güne artarak devam etmektedir. Türkiye’de milyonlarca çocuk ve gencin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanmasını engelleyen, eğitimi kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda alt-üst etmek için yıllardır çalışanların ülkeyi ve eğitim sistemini getirdiği nokta içler acısıdır.

ÇOCUK HAKLARI TEHDİT ALTINDA

Toplumsal yaşamdan dışlanarak aile içine hapsedilen kadınlar ve çocuklar devlet politikaları ile sosyal yaşama katılımdan uzaklaştırılmaktadır. Son olarak otizmli çocuklara yönelik olduğu gibi, özel eğitim alanındaki çocuklar da sık sık ayrımcı ve dışlayıcı uygulamalarla karşı karşıya bırakılmaktadır. 

İHD İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu'nun raporuna göre, son 16 yılda 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yapmıştır. Cinsel suçların yüzde 46'sı çocuklara karşı işlenirken, çocuğun cinsel istismarında Türkiye dünya listesinde 3. sıradadır. 

ÇOCUKLAR UCUZ İŞGÜCÜ OLDU

Eğitimde 4+4+4 düzenlemesiyle zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılırken, kademeler 4+4+4 olarak ayrılarak, okula başlama yaşı düşürülmüştür. Bununla beraber okuldan ayrılmanın önünün açılması ile birlikte çocuk işçiliğin yaşı 14’e kadar düşmüştür. Bu durum, çocukların eğitim hakkından mahrum kalmasının önünü açarak, ucuz iş gücü olarak çalışma hayatında yer almasını kolaylaştırmıştır. Eğitimde 4+4+4 düzenlemesi başta olmak üzere, çıraklık ve stajyerlik uygulamaları gibi çok sayıda düzenleme çocukların eğitimden uzaklaşmasını ve işçi olarak çalışma yaşamına sürüklenmesine neden olan sonuçlar ortaya çıkarmıştır. 

18-01-2020


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş