Arama sonuçları

Online eğitim köklü eğitim kurumlarının ‘çökmesine’ neden olur mu?

Online eğitim köklü eğitim kurumlarının ‘çökmesine’ neden olur mu?

Inline eğitim köklü eğitim kurumlarının ‘çökmesine’ neden olur mu? Önümüzdeki öğretim yılında da uzaktan eğitimin süreceği şimdiden dile getiriliyor. Ancak bu sistemin aynı zamanda okullar için de “sıradanlığı” getirmesi riski de söz konusu. Bu yüzden de online eğitimde kimliklerini korumayan okulların da “çökebileceği” uyarısı var. Çünkü  kurumlar kimliklerini koruyamaz ve sıradanlaşırsa veliler yine de çocuklarını 70-80 bin TL yıllık ücretle bu okullara yollar mı? Peki bu yıl 1’e başlayacak çocuklar ile kademe değiştirecek 8 ve 12’ler için nasıl bir planlama yapılıyor? Çocuklar ekrandan aktarılan içeriklerden sıkıldığına göre müfredatın değişmesi için herhangi bir çalışma var mı?

İşte tüm bu soruları ve daha fazlasını pervinkaplancom instagram yayınında konuğumuz olan ODTÜ Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri (BÖTE) öğretim üyesi  Prof. Dr. Soner Yıldırım ile konuştuk.

ONLİNE EĞİTİM KÖKLÜ EĞİTİM KURUMLARININ ‘ÇÖKMESİNE’ NEDEN OLUR MU?

 

Yıldırım, uzaktan-online eğitimin bazı okullar için ‘kendini ortaya koyma’ açısından fırsat yaratabileceğini ancak sıradan olmaktan kurtulamazlarsa bütün o köklü eğitim kurumlarının da efsanelerini yüz yüze eğitim üzerine kurdukları için bu bir anda çökebileceklerini söylüyor. Yıldırım, “Benim zaten özellikle bu köklü üretim kurumlarından sürekli ricam. Tembelliğe düşmeyin, bir an önce kurumunuzu, kimliğinizi koruyacak önlemler alınız” diyor.

Yıldırım müfredatın değişmesi gerektiğine dile getiren Yıldırım, şöyle diyor:

“Bu tekrar edici müfredat öğrencileri sınıftayken, en sevdiği sosyal ortamdayken bezdiriyordu, şimdi ekrandan veriyoruz. Çocukların buna tahammülleri kalmadı. Ve biz eylülde çocuklara şu mesajı veriyoruz: Sakın kaygılanmayın eylülde de devam edeceğiz bu işkenceye.”

Yıldırım’ın dikkat çektiği bir başka nokta ise 8 ve 12’ler: “Seneye de 8 ve 12. sınıflar okula gidemezse onları nasıl eğiteceğiz? İlkokula başlayacak çocukları ne yapacağız? Anaokulları ne olacak? Uygulama olmadan diploma veremeyeceğimiz pek çok bölüm var. Bu öğrenci popülasyonunun yüzde 10’u özel eğitime muhtaç. Onlar için ne yapacağınız belli mi?”

İşte Yıldırım’ın sorularımıza verdiği yanıtlar:

ÇOCUKLAR EĞİTİMDEN NEDEN SOĞUDU?

Buna birçok şey katkı yaptı, bunu tek bir etkenle açıklamak mümkün değil. Ama okul fonksiyonunu tekrar açıklayacağız. Okulun sadece öğretim yeri değil, diğer fonksiyonlarının da göz ardı edilmemesi gerektiğini yine bize öğrenciler hatırlatıyor. Bir vakıf üniversitesi öğrencilere anket yapmış çoğunluğu yüz yüze eğitim istiyoruz demişler. Ama bu Amerika’daki verilerle de çok paralel, öğrencilerin yüzde 85’i evde motive olamıyoruz, yüzde 65’i ev öğrenme için iyi bir ortam değil demiş. Özellikle alt yaşlardaki okullar Türkçe, matematik öğrenmek için değil, sosyalleşmek için okula gitmek ister. Çünkü ilk kez kendi yaşında bu kadar çok çocukla beraber olurlar. Üst yaş grupları da sosyallaşme için geliyor. Yeni bakış açıları kazanıyorsunuz. Bu yapılan ise uzaktan eğitim değil, uzaktan öğretim.

 

UZAKTAN ÖĞRETİM SÜRECEK Mİ?

Uzaktan öğretimin devam edeceğine ben de inanıyorum. Geliştirilmesi gereken çok şey var. Burada birinci sıraya altyapı ve erişimi koyuyorum. Hem öğrencilerin hem öğretmenlerin bu elektronik içeriklere erişebilmesi gerekiyor. Elimizde bayağı bir sorun listesi var. Bu yükseköğretim için de geçerli. Elimizde çok zaman yok, Haziran oldu, elimizde sadece Temmuz ve Ağustos kaldı. Yeni öğretim dönemi Eylül ayı başladığında her türlü kötü ve iyi senaryoya hazır olmamız lazım. Belli aralıklarla uzaktan eğitim yapacağız gibi gözüküyor. Ama çocukların okula gitmesi için çok iyi nedenlerinin olması lazım. Bir de online eğitimde çocuk etkileşime girebilmeli, geri bildirim alabilmeli.

 

MÜFREDAT DEĞİŞİKLİĞİ OLUR MU?

Şu anda problem müfredat. Buna yükseköğretim müfredatı da dahil. Ben MEB ya da YÖK sitesine girdiğimde daha etkili bir müfredatın, çocukların hem online hem de yüz yüze eğitimde hem eğlenceli hem de kalıcı şekilde öğrenecekleri bir müfredatın tasarlandığı bilgisini görmek istedim. Kimse ne kadar saat yayın yapıldığını, tıklandığını görmek istemiyor.

 

HER GÜN OKUL OLACAK MI?

Çocukları şu anda anne babanın işe gidiş saatinde alıyor, çıkış saatlerine yakın geri veriyoruz. Bu zamanı zamanı doldurmak için birbirini tekrarlayan içerikler koyuyoruz. Ama artık olay bu olmaktan çıkıyor. Eğer pandemide sosyal mesafe çok ciddi bir konu olursa belki randevulu olarak çocuklar okula gidecek. Belki belli saatler içinde belli öğrenciler gelip etkinlik yapacak. Çocuklar sırada oturup, ders dinlemeyecek. Okul etkinliklerin yapıldığı yer olacak. Ama eldeki öğretmen sayısı ve enerjisi bunu kaldıracak mı?

TEKNOLOJİ TÜM SORUNLARI ÇÖZECEK Mİ?

Benim uzmanlık alanım öğretim teknolojisi. Ben hep teknolojinin eğitimde bir fondöten etkisi olduğunu söylerim. Bunu kullanarak yüzünüzdeki sivilceleri kapatabilirsiniz. Ama bu dönemde sivilceyi kapatan değil de tedavi eden bir sisteme ihtiyacımız var. Mesele sadece içeriğe erişimiz değil. Eriştiğimiz içerikte bir sorun var.

 

ÖĞRENCİLER EKRANDA NASIL KALACAK?

Bu tekrar edici müfredat öğrencileri sınıftayken, en sevdiği sosyal ortamdayken bezdiriyordu, şimdi ekrandan buna hiç tahammülleri kalmadı. Çünkü gerçekten çocuklar bu kadar yoğun ödev ve gereksiz içerik içinde kaybolup gittiler. Ve biz eylülde çocuklara şu mesajı veriyoruz: Sakın kaygılanmayın eylülde de devam edeceğiz bu işkenceye.

 

MÜFREDATIN ACİL YENİLENMESİ Mİ GEREKİYOR?

Şimdi çocuğun okulda yaşadıkları eve, üstelik daha kötü olarak taşındı. İlk dalgayı da çok iyi şekilde atlattık. Ama bunun cazibesine kapılıp ana noktayı kaçırıyoruz . Müfredatın iki ay içerisinde yenilenmesi gerekiyor. Lüzumsuz bir sürü derse gerek yok. Fendi, matematikti, müzikti, çocuk ders çalıştığını hissetmesin. Bir problem çözdüğünü hissetsin. Şu anda bir sürü komisyonun bunun üzerinde çalışması lazım.

 

KADEME DEĞİŞTİREN ÖĞRENCİLER NE OLACAK?

Bir de okul öncesi var, online olmaz orada. Çocuğu yeni okuma öğrenmiş ya da okul öncesine yeni yazılmış aileler çok büyük acı çekti. Bunun önümüzdeki senesi de var. Ki bu sene iyi ki ikinci dönemden soru sorulmadı, hızlı ve doğru alınmış bir karar. Ama seneye de mi böyle olacak? Bir senaryoya ihtiyacımız var. Seneye de 8 ve 12. sınıflar okula gidemezse onları nasıl eğiteceğiz? Yükseköğretimde de çok büyük sorunlar var. Uygulama olmadan diploma veremeyeceğimiz pek çok bölüm var. Bu öğrenci popülasyonunun yüzde 10’u özel eğitime muhtaç. Önümüzde daha büyük dertler var.

 

ÖĞRETMENLER SÜRECİ NASIL YÖNETECEK?

Sıradanlık burada başlayacak, paradigmamız aynı, öğretmene konu anlattırma. Biz bunu uzaktan eğitim zannediyoruz. O zaman kitapları sesli hale getirelim, ne farkı var? İlköğretimde hijyeni nasıl sağlayacaksınız? Maske taktıramazsınız, mümkün değil. O çocuk arkadaşını gördüğü anda koşar sarılır. Merkeze teknolojiyi koyarsanız çözümleriniz bu olur.

 

MERKEZDE NE OLMASI GEREKİYOR?

Merkeze öğrenmeyi ve pedagojiyi koyup işinize neyin yarayacağına kafa yoracaksınız. Halihazırdaki öğretmenlerimiz zorunluluktan çok kısa sürede teknoloji öğrenmeleri gerekti. Ama bunu sınıf içinde de yapamayanlar ve yapabilenler var. Online öğretim yapıyorsanız, eğitim değil, eğitim demek kültürlenme, sosyal örüntü demek. İki şey çok önemli, etkinlik ve feedback. Bu iki etkinliği öğreteceksiniz. Etkili öğrenmenin on tane özelliği vardır. Bu on özelliğin nasıl katılabildiğinin gösterilmesi ve dönüt sisteminin tasarlanması gerekiyor. Dönüt sistemini tek bir öğretmen üzerinden götüremezsiniz, özellikle matematik, fizik gibi. Burada destek öğretmenlere ihtiyacımız var. Burada o atanamayan öğretmenleri sözleşmeli mi tutarsınız, eğitim fakültelerinde 3. 4. sınıfta okuyan öğrencileri saat karşılığı mı tutarsınız. Buradaki olay insan yatırımından geçiriyor.

 

ONLİNE EĞİTİMDE BİR ÖĞRETMENE KAÇ ÖĞRENCİ DÜŞMELİ?

Bir onlineda bir öğretmenini yönetebildiği öğrenci sayısı 6 ile 10 kişi arasında değişiyor. Ama bunun optimizasyonu 7-8 kişi. Bundan daha fazlasına öğretemiyorsunuz. 35 kişilik sınıfı bir öğretmenin üzerine vermek gibi bir öğretim sistemi yok. Bu sistem bütün öğretmenleri kötü gösterir. Bu çocukları biz 6, 8, 10’lu gruplara böldüğümüzde kim feedback verecek,ona bakmamız lazım. Bir anda 100 bin öğretmen işe alamayız, bir sürü genç iş gücü var. Bir de öğretmen yalnız kalıyor, ne teknik, ne pedagoik destek alamıyor. İnternete giriyor, benim gibi adamların yaptığı seminerlerden kendine yol bulmaya çalışıyor. Ama öğretmenin buna vakti yok. O zaman okullarda ‘içerik avcıları’ olacak. Okullar kendi etkinlikleri, içerikleri üretecek.

 

OKULLAR ARASINDA FARK KALKAR MI?

Aksi halde bir fabrika içerik üretir ve tüm okullar bunu kullanır. Bu durumda okullar arasında farkları nasıl koruyacaksınız?  Sertifikayı alsın bitsin bu iş mi? O zaman seni ODTÜ’lü Robert’li yapan nedir. Okulları bekleyen en büyük tehlike bu, sıradanlık. Kendini kendisi yapan özelliği neyse tarihi midir, nedir, onlara sahip çıkması gerekiyor. Ankara DTCF örneğin, benzerleri yoktur. Sen şimdi o farklılıkları, bütün üniversitelerde okunan içerikleri okutarak mı koruyacaksın? Mesela İlber Ortaylı’dan ders aldım demek fark yaratıyor. Ama sadece içerikle herkes data oluyor, veri halini alıyor. O zaman bütün bireysel farklılıkları yok ediyorsunuz.

Benim özellikle bu köklü üretim kurumlarından ricam; ‘tembelliğe düşmeyin, bir an önce kurumunuzu, kimliğinizi koruyacak önlemler alınız,” Zümreleriniz, içerikleriniz sizi siz yapacak. Taklit, sabit, bunların hepsi sizi yok edecek ileride.’

 

BU KOMÜNİST ÜLKE ANLAYIŞIDIR

Örneğin ben YÖK’ün havuzuna ODTÜ’den Soner Yıldırım olarak dersimi koydum, video görüntülerim var, materyal var. Türkiye’deki herkes bu adam çok iyi anlatıyor derse bu sıradanlaşır. Bu komünist ülke anlayışıdır, hepimiz aynı tip araba süreriz. İlk üç ayda hepimiz çocuklardan uzak kaldık, elimize ne gelirse kullandık. Doğrusu buydu. Çocuklara ulaşabildik önemli olan bu. Zoom, Google Meeting vb. hiçbir farkı yok. Mesele bunun içine ne koyacaksınız? Biz öğretmenleri ekranın önüne koyup ders anlat dedik, bu dönemi kurtardı ama bu çok da hoşuna gitmedi öğrencinin. Öğrenci ‘Bu beni ekranın önünde tutmuyor’ dedi. Benim daha etkili bir içeriğe daha iyi tasarlanmış bir öğretime ihtiyacım var dedi. Pandemi ve panik durumu olduğu için hazır içeriğe gidebiliriz. Aama bu çok tehlikeli, bunun okulun tarihini vizyonunu yansıtması gerekiyor.

 

NEDEN SİZE 100 BİN TL ÖDEYEYİM?

EBA her okula açık. Bunu özel okula da getirirseniz veli de ‘Ben neden senede sana 100 bin lira vereyim?’ der. Seni özel okul yapan, ODTÜ yapan nedir? Bunları verebilmelisiniz. Aksi halde hepimiz aynı oluruz. Şu uygulama öğretmeni, kaliteli öğretmeni, sınıfı, binası olmayan okullara bir avantaj. :u çocukları sıfırdan bire taşırsınız ama üçte beşte olanı da ikiye indirirsiniz. İmkanı  olmayan öğrenciler için bir nimet ama çok donanımlı zengin eğitim ortamı olanlar için bir dezavantaj.

 

KİMLER İÇİN FIRSAT, KİMLER İÇİN DEZAVANTAJ OLUR?

 

Türkiye’de özel okullar içinde gerçekten farklı vizyonu olan okullar var. Arkasında vakıflar dernekler sermayeler olmayan okullar için bu fırsata dönüşebilir. Mesela benim bildiğim bir okul var, kurucusu konservatuvar mezunu  olduğu için tamamen sanata dayalı bir okul öncesi eğitimi var. İşte onlar bunu fırsata çevirebilir, farkını ortaya koyabilir. Ama bütün o köklü eğitimler efsanelerini yüz yüze eğitim üzerine kurdukları için bu bir anda çökebilir.

Mesela IB diploması olan, Türkiye’nin Ivy Okulları’nda öğrencilerin çoğu pandemi olduğu için Türkiye’de üniversiteye girmeye çalışıyor. Bu bir fırsat. Peki siz vakıf üniversiteleri, bu binlerce öğrenciye nasıl bir cevap vereceksiniz, bunu nasıl bir fırsata çevireceksiniz? Online yaptığınızda da uluslararası öğrenciyi çekebilirsiniz. Amerika’da da bu yıl vize vermiyor.

 

HANGİ ÖĞRETMENLER İÇİN AVANTAJ OLUR?

MEB’de yeterli olmayan öğretmenlerin eksiğini bu sistem kapatır ama yetenekli olanları ne yapacağız? Ben bu teknoloji vurgusunu doğru görmüyorum. Doğru yapıldı ama bu devam ediyor, ben bunu iyi görmüyorum. Artık teknoloji kısmına hepimiz doyduk. Yeter artık, orası bitti. Bunun altını dolduramazsak insanlar bırakıyor, sıkılıyor. Öğretmen de sıkıldı, öğrenci de.

 

MÜZİK DEĞİŞTİ AMA DANS DEĞİŞMEDİ

Müzik değişti, dans değişmedi. Farklı şey çalıyor herkes aynı dansı yapıyor. Bizde komisyonlar, acil eylem komisyonları kuralım dedik. Bizde öğretmen yetiştiriliyor, bu çok ciddi bir iştir. Böyle komisyonlar kuralım, öğretmenleri tek başına bırakmayalım. Geçmişle ilgili hiçbir sıkıntı yok, çok da iyi yönetildi ama burada geleceği görememek beni endişelendiriyor. Biz şu kadar ders yaptık, EBA dünyada en çok tıklanan 5. site oldu, bu senin bitişinin başlangıcıdır. Şimdi branş öğretmenleri demek istediğimi çok iyi anlayacaklar. Bir matematik öğretmeninin bir sınıfa girdiğinde çok iyi anlattığı konular vardır, bir de anlatamadıkları. Bazı öğretmenler her konuyu anlatamaz, neden en iyi olduğunu anlattırmıyorsunuz, niye buna kafa yormuyorsunuz? Sen bireyi yok edersen neyi destekliyorsun? Çözümlerimiz de lokal aslında. Öyle çok kişiyi öğretim işine sokmalıyız ki ne çocuklar ne de öğretmenler kendilerini yalnız hissetmemeli. Bizden mezun olan pek çok teknolojiden anlayan çocuk var, öğretmen olarak atayın demiyorum. Saatli işe alın, şurada şunu kullanabilirsiniz desin.

 

YAPAY ZEKADAN ÖNCE ZEKA VARDIR

Yapay zekada önce zeka gelir, bizde yapay önde gidiyor. Bu iş keşke makine işi olsa ama ben panikliyorum. Bu sene ilkokul 1’e kaç çocuk başlayacak? Bu ilkokula başlayacak olan çocukları nasıl alacaksınız okula? Biz bunları okula alınca kaç gün oryantasyon yapıyoruz? Bizim bununla ilgili planımız ne? Anaokuluyla ilgili planımız ne?

 

BÖTE İÇİN ONLİNE PROGRAMLAR AÇILSIN MI İSTENİYOR?

İki kavramı birbiriyle karıştırmayalım, her öğretmenin online eğitim becerilerine ihtiyacı var. Ama öğretmenlik mesleğinin dört yıl boyunca online yetiştirileceğine dair elimizde bir veri yok. Ekran önünden dört sene yetiştirilecekse biz neden mektuplu öğretmenlere kızalım? Üstelik o zaman da anormal bir öğretmen açığı vardı ülkede. Akşam 7’den sonra da akşam eğitimi vardı, ikinci öğretim. Bunu da eleştiriyorduk. Bunların hiçbirisi daha iyi öğretmen böyle yetişiyor verisi vermedi. Bir de formasyon eğitimi. Bu da çok ağır eleştiri almıştır. Elimizde böyle tecrübeler varken, Kovid’i bahane edip öğretmen yetiştirme gibi çok hassas konularda böyle radikal kararlar almamalıyız.

 

YÖK’ÜN YÜZDE 40 KARARI DOĞRU MU?

YÖK’ün kararı çok doğruydu, minimum yüzde 10, maksimum yüzde 40. Biz de fakültede hangi dersleri online yapalım diye düşünüyoruz. Bu tercihin bir rasyonele dayanması gerekiyor. Online ders yapıyorsun, eğitim öğretmenine diyelim sana beş kat ödeyeceğim dersen o zaman herkes dersini online yapmak ister. Ama bizim rasyonel geliştirmemiz lazım. Öğrenci en fazla ödevlere isyan etti. Bilişsel yükü taşıyamadı çocuk, 3-5 saat ekran başında, bir o kadar da ödevlere harcıyor. Ve bunu evde yapıyor, öğrenme için tasarlanmamış ortamda. Bu kimsenin hoşuna gitmedi. Şimdi elimizde sadece plan olarak ekran öğretmenliği mi var? Bizim daha nitelikli bir öğretim tasarımı için şimdiden çalışmaya başlasak bile yetiştiremeyiz ama başlayamıyoruz. Birinci sınıflar geliyor, 1.2 milyon çocuk için ne planınız var? Özel çocuklar için ne planlıyorsunuz? Konservatuvar, tıp fakültesi, diş hekimliği… Planımız ne?  Elimizde kafamızı yormamız gerekrn bir sürü sorun var. Şu kadar saat yayın yaptım demekle olmuyor. Bu bizi şu an kurtardı gözümüzü kamaştırdı ama önümüzdeki problemleri görmüyoruz.

 

ACİL OLANI YAPTIK AMA BUNDAN SONRA NE OLACAK?

 

Bu sistemde nasıl olacak bilmiyoruz? Şu anda ekonomi, eğitimi şekillendiriyor, eğitim ekonomiyi değil. O yüzden bütün dert teknoloji olur. Bu süreçte bakın dünyanın en zengin 25 kişisi servetlerini 255 milyar dolar ekledi. Bunların 17’si bilişim sektörü. Bilişim pandemi için bahane mi ediliyor, onu bilmiyoruz. Elimizde bu şekilde bir veri yok, ‘yoktur’ da diyemeyiz. Biz şu anda ‘online varken, yüz yüzeye ne gerek var’ sözlerine geldik. İşte ben burada art niyet arıyorum. Başınıza bir şey gelirse acil servise gidersiniz. Ama bunu yaptığınız için de ‘Acil servis varken, kliniklere ne gerek var’ diyemezsiniz. Biz şu an acil bir durum yaşıyoruz. Birinci sınıfa yeni başlayacaklar, önümüzdeki sene  8 ve 12’nci sınıfa geçecekler, özel eğitime ihtiyacı olanlar, bunlar için neler yapılacak? Ben bu dönem yaşadığım tecrübeye bakarak önümüzdeki dönem farklı bir şeyler yapmam lazım diyorum, iç huzursuzluğum çok yüksek, hiç karşılayamayakmışım gibi. Üstelik ben yetişinlere ders veriyorum. Ben bu kadar kaygılıyken, K12 müfredatına hiç dokunulmaması neden? Bence bizim yatıp kalkıp şu müfredeta kafa yormamız lazım. Basitleştirilecek, entegre edilecek, konu sayısı azaltılacak, ama etkinlik süresi uzaltılacak, bu çok önemli. Bir dönemi atlattık ama esas problemin büyüğü arkada. Biz önümüzdeki dönem her şey normal olacak diye bekliyorduk ama söylem öyle değil. Doktorlar öyle demiyor, hazırlıklı olun diyor. Biz ne hazırlık yapıyoruz?

14-06-2020


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş