Arama sonuçları

Örgün eğitim yaratıcılığı öldürmek için tasarlanmıştır

Örgün eğitim yaratıcılığı öldürmek için tasarlanmıştır

Örgün eğitim yaratıcılığı öldürmek için tasarlanmıştır. Sinirbilim uzmanı Prof. Dr. Sinan Canan örgün eğitimin amacının yaratıcı insan değil, görev insanı yetiştirmek olduğunu söyledi.

pervinkaplancom instagram yayınında konuğumuz Prof. Dr. Sinan Canan oldu. Kadın erkek beyni arasında farklar ile eğitim sistemi başta olmak üzere yaptığımız röportajda Canan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

ÖRGÜN EĞİTİM YARATICILIĞI ÖLDÜRMEK İÇİN TASARLANMIŞTIR

Örgün eğitim dediğimiz şey özellikle yaratıcılığı öldürmek için tasarlamıştır. Amacı yaratıcı değil görev insanı yetiştirmektir. Kimse kendi alanı dışına çıkmamalıdır, başka konuyla ilgilenmemeli, anarşi yaratmamalıdır. Mesai saatlerine uymalı, ekonomik hayatının sonuna kadar çalışmalıdır. Allahtan sistem iyi çalışmıyor, arada bazı yaratıcı öğretmenler oluyor ya da bazen çocukların içinde yanan yaratıcı ateş sönmemiş oluyor. Ama biz bu sistemle onu eze eze öldürüyoruz.

AİLELER NE YAPMALI?

Aileler eğitimin hasarını minimuma indirmekle yükümlüdür. Kutunun dışında düşünme, itaatsizlik gibi şeyleri törpülediği gibi, geleceğe insan yetiştirdiğini zanneden bir sistemimiz var. Halbuki çok büyük bir vakıt kaybı. Artık bunun dönüşü yok. Bu sistem bugünün insanını kesmiyor, yarın hangi mesleklerin ortaya çıkacağını bilmezken hala elli sene öncesinin mesleklerini öğrenmeye çalışıyoruz.

ÇOCUKLARA NELER ÖĞRETİLMELİ?

Çocuklarımıza iki şey öğretmeliyiz: Özdisiplin. Aklındaki şeyleri hayata geçirme ve bunu takip etme becerisi. Hayal gücü çok önemli. İkincisi de kendi ajandalarını yaratmaları. Bu zaman ise insanının sürekli dikkati istila ediliyor. Bu FOMO var ya, ‘fear of missing out-FOMO’  kaçırıyor muyum bir şeyleri durumu? Öyle olunca oturup iki şey karalayacak, düşünecek, hayal kuracak vakti olmuyor kimsenin.

ARADA BİR ŞALTERİ KAPATMAK GEREK

Gençlerimize hayal kurma, adım atma ve kendi içine dönebilme yeteneği aşılamalıyız. Arada bir şalteri kapatmalıyız. Bunu yapmak çok zor ve çok kolay. Mesela küçük çocuklar; dediğiniz hiçbir şeyi dinlemezler, sizin ne yaptığınıza bakarlar. Halimizin ve nasıl örnek olduğumuzun farkında değiliz. Çocuğumuzun yanında herhangi bir ilkesizlik yapıyorsak çocuğumuz bunun bin katını yapabilir, çünkü biz böyle örnek olmuşuzdur. Örneğin okullarda kopya çekmek; şimdi de online sınavlarda kopya sorunu var. Anfilerdeki sıraların üzeri kopyalarla dolu. Hukuk fakülteleri böyle. Kopya çekilmesin diye arada gözetmenler geziyor. Yani yarın öbür gün hayatınızı ve adaleti eline vereceğiniz insanlar daha bu disiplinden yoksun. Adaleti daha kopya çekme ya da çekmeme kararını veremeyecek insanların eline bırakmamalısınız.

KOPYA MI SOSYAL YARDIMLAŞMA MI?

Neden kopyayı sosyal yardımlaşma olarak serbest bırakmıyorsunuz? Çünkü sınavdan başka ölçme sistemimiz yok. Çocukların bir şeyleri kısa zamanda akılda tutmasına odaklanan saçma bir sistemimiz var, bu da bizi aptallaştırıyor.

İNSANLARI NASIL EĞİTMEK GEREKİYOR?

Çocukları, insanları makinelerin yapamayacağı şeylerle eğitmelisiniz. Neyse ki arada arızalar çıkıyor, yoksa hepimiz Metropolis filmindeki robotlara döneceğiz. Bizde talim terbiye diye iki kelime var, talim bir şekilde öğretmek. Öğretirsiniz, şu an elinizde herhangi bir şeyle öğrenebilirsiniz. Peki terbiye nedir? Yemeğe yaptığımız şeydir, belli bir kıvama gelmesidir. O insanı zorlamak değil, belli prensipler kazandırmaktır. İnsanın kendine öğretebilme, kendi yolunu çizme becerisi edinmesidir. Ama bunu kimse alamıyor.

SİSTEM ÇOCUKLARI ROBOTLAŞTIRIYOR

Mesela üniversitede bile çocuklara serbest zaman dediğinizde ne yapacaklarını şaşırırlar, seçenek isterler. Çünkü sistem onları robotlaştırmıştır. Ne kadar yüksek puan alırsanız bu sistemde o kadar robotlaştırılmışsınızdır. Sistemin amacı da budur. Biz ilham aldığımız insanlar sayesinde değişiriz ve bu ilhamla biz de onu taklit ederek yaparız.

ÖĞRETMENLER NEDEN ÖNEMLİ?

Öğretmenler mesela. Öğretmenlerinden etkilenerek seçmişlerdir bu mesleği. Öğretmen çocuğa yaşama şevki aşılarsa o zaman farklılık olur. Öğretmen önderdir. Maaş hesabı yapan tatil hesabı yapan sıradan birisi değildir öğretmen. Öğretmen gözünü kapatıp büyük şehirdeki hayatını kapatıp, köydeki çocuk bir iki şey öğrenzin diye kendini parçalayan birisidir. Mesela Mardin’de bir çocuğu etkilersiniz, Harvard’a gider, Nobel kazanır, Aziz Sancar gibi.

ÖĞRETMEN NASIL İLHAM VEREBİLİR?

Dolayısıyla ilham vermek müfredatın dışına çıkmayı ve minik insiyatifler almayı gerektirir. Yoksa unutulur gidersiniz. Ya da fark yaratabilirsiniz. Çocuklarımın okulunda bir coğrafya hocası ‘bu çocuklar hiç çalışmıyorlar’ dedi. Ben de ‘Dersi niye burada yapıyorsunuz, niye dışarı çıkmıyorsunuz, dağlara, ovalara neden gitmiyorsunuz?’ dedim. Cevap, ‘Kolay mı sanıyorsunuz?’ Oysa benden senede 4 kez piknik için izin kağıdı alınıyordu. Ama bazı hocalar var ki çocukları bir kere Kurbağalıdereye götürüyor, o çocukların yarısı biyolog oluyor. Bu her meslekte böyle, gazetecilikte de böyle. Böyle küçük insiyatifler beni değiştirdi. Sistemin değişmesini beklemeyin.

GENÇLER NASIL MESLEK SEÇMELİ?

BU MESLEKTE PARA VAR MI?

Birkaç tavsiyem var, birincisi ‘Bu meslekte para var mı, iş var mı?’ sorusunu bir an önce boğazını sıkarak öldürün, bir yere gömün. Çünkü hangi mesleği yapıyor olursanız olun o mesleği isteyerek yapmıyorsanız hiçbirisinde sizin için yeterli para yoktur. Bana da ‘sinek doktoru mu olacaksın?’ diyorlardı, şimdi ‘biyolog olmanın güzelliği’ diyorlar.

ŞİKAYET EDENLERDEN FİKİR ALMA

İkinci tavsiyem, bir arkadaşınız bir bölüm seviyor, astrofizik, uzay mühendisliği vs. Gidiyor soruyor, iş var mı, nasıl bir iş. Mezun olanlar, özellikle temel bilimlerde ‘Sakın okuma, atanamadık, iş yok vs.’ derler. Sorulduğu zaman şikayet edenlere asla ikinci soruyu sormayın. Onlar başaramamıştır. Kader kurbanı olmuşlardır. Siz başarılı olanları, bir daha dünyaya gelse aynı işi yapmak isteyecek olanları dinleyin. Sıradana talip olursanız ona bile erişemezsiniz. Ne kadar yukarıyı hedeflerseniz o kadar yükselirsiniz. Mesleğin gereksinimlerini öğrenin ve hayallerinizi dinleyin. Popüler meslekler illüzyondur. Birçok insan yüksek puan alabildiği için cezalandırılarak tıbba gider. Ama belki bir kısmı konservatura gitmek, esnaf olmak, gezgin olmak istiyordu. Puanına yazık olmasın diye çocuklara yazık oluyor. Herkes parmak izi gibi aynı değil ki. Çocuklarımız hayal kurabiliyorsa onların hayallerini dinlemeliyiz. Kendi seçeneğini belirleyip arkasında durabilen çocuklar yetiştirmeliyiz, işte onlardan korkulur.

KADIN VE ERKEK BEYNİ ARASINDA FARK VAR MI?

İki elimiz bile birbirinin aynısı değildir. Hiçbir zaman ‘sağ el sol elden üstündür’ diyemiyoruz. Bu ikisi evrimsel olarak birbirlerini tamamlayacılık şeklinde gelişmişlerdir. Tabiatta da elektron protondan tutun kadın erkeğe kadar her şey bir ikilikle yaratılmıştır. Aradaki farklar da, bu iki elin birlikte çalışması için. Böyle yaratılmıştır. Erkek ve kadın arasında da temelde yaklaşık 300 bin yıldır burada olan insanın seçilim baskısının sonucu olarak belli cinsiyetlerde uzmanlaşmış gözüküyoruz.

Örneğin avcı ve toplayıcı gruplar. Bu ortam artık kalmadı. Ama 1800’lü 1900’lü yıllarda kabilelerden edilen bilgiler avcılık ve toplayıcılığın yakın zamana kadar yaygın olduğunu ama şu anda yerleşik bir forma evrildiğini gösteriyor. Hiçbir biyolojik organizma on bin senede değişmiyor. Biz bu kalıtsal farklılıkları ailemizden alıp hayata öyle başlıyoruz. Bir avcı toplayıcı toplumun yapmadığı her şeyi yapıyoruz. Servis bekliyoruz, üç öğün yemek yiyoruz. Bir çarpıklık var.

UÇ NOKTALARI BİR YANA BIRAKIRSAK

Kadın ve erkek konusunda da bizim sosyal cinsiyet diye bir algımız var. Bugün bize aptalca gözüken ama eskiden kadınların Amerika’da oy vermesinin yasak olduğu ve kadınların aklının daha az çalıştığı gibi yargılar vardır. Bugün feminizm ya da egemen erkek toplum gibi uç örnekleri bir kenara bırakırsak, erkek ve kadının eskiden avcı ve toplayıcı olan toplumda bir iş bölümü yaptığını görüyoruz. Kadınla adam arasında bedenen çok bir fark yoktur. Üreme organları ve yağ dağılımı dışında vücutta çok belirgin farklılıklar yoktur.

ARALARINDA YAPISAL FARKLAR VAR

Ama insanların zaten diğer canlılardan ayıran bedenimiz değil beynimizdir. Yapısal olarak beynimize baktığımızda çok önemli farklar görüyoruz. Beyni bir bilgisayar gibi düşünürsek, bunu araştıran bilim dalına konnektom deniliyor. Kadınlarda daha ziyade sağ ve sol arasında daha çok bağlantı varken erkeklerde her yarıkürenin kendi içinde birbirine daha bağlı olduğunu görüyor.

Kadınlar bu işte daha avantajlı, daha komplike ve karmaşık işleri daha verimli yapabiliyorlar. Erkek beynindeki durum ise aynı yönde bağlantı olduğu zaman erkeklerin daha hızlı karar alıp risk alıcı davranışları daha çabuk sergilediğini görüyoruz. Avcı toplayıcı sistemde avcılık biraz erkeğin üstüne kalmış  gibi gözüküyor. Çünkü o bedensel olarak kendini riske atma durumunda. Kadının ise toplama, çekip çevirme, bebek diye bir şeyi bir iki sene hayatta tutacak şekilde desteklemesi gerekiyor.

ERKEK Mİ KADIN MI YÖNETİCİ OLMALI?

Binlerce yıldır oturttuğumuz kültürel kodlar bizde biyolojimizin tam tersine bir değişiklik oluşturmuş. Mesela şu anda baktığınıza erkekler daha çok yöneticilik yapıyor, ama beyinlerine baktığımız zaman kadın bu işe daha uygun. Bu erkek egemen kültüre geçişin bir sonucu. Neden? Tarım, kas gücü, ordu gibi konularda kas gücü her şeyin önüne geçtiği için bu çarpık anlayış böyle garip bir sapma haline gelmiş. Biyolojimize göre olsa böyle bir sapma görmez, eşit oranda kadın erkek yöneticiliği ve kadınların nihai kararları daha çok aldığı bir dünya görürdük. Benim fabrika ayarlarında anlatmaya çalıştığım şey, biyolojideki bilgiyi anlarsak hayatımızı da bilgelikle sürdürebiliriz.

KADININ SON SÖZÜ SÖYLEDİĞİ KABİLELER VAR

Mesela eski kabilelerde kadının son sözü söylediği örnekler çok vardır. Amazonlar mesela çok uç bir örnek ama. Eski Türk toplumunda da bu var. Ama modern zamanlarda erkek egemen yapı giderek kemikleşmiş bir hale gelmiştir. Ne zaman bir akademisyen kadın erkek arasındaki bir farktan bahsetmeye çalışsa, arada bir fark yok diye atlayanlar oluyor. Biyologların dediği gibi, kadın ve erkek farklıdır. Ama düşünülenden farklı şekilde farklıdır, bizim anlatmaya çalıştığımız şey bu.

KIZ ÇOCUKLARININ EĞİTİM ŞANSI ÇAR-ÇUR EDİLİYOR

Ben özellikle kız çocuklarımızın eğitim şansının çarçur edildiğini görüyorum. Nice yüksek potansiyelli kız öğrencilerin. Onların her türlü akademik başarıda erkekleri sollayabileceğini de görüyorum. Yanlış minderde yanlış şekilde güreştiriliyor insanlar. Balığı uçma skoruyla ölçmeye çalışıyorlar. Bütün kızlar, bütün erkekler de aynı değil tabii ki. Bu insanlara psikoloji ve biyolojilerine uygun bir sistem tasarlanabilir. Fakat Hakkari’nin bir köyünden Nişantaşı’nda bir özel okula kadar her yerde aynı sistemi yürütmeye çalışmak da çok kolay değil.

CEHALET BOŞLUK DOLDURUR

Cehalet boşluk doldurmaya çok yatkındır. Bilimin özelliği de bilgi boşluklarını doldudur, bilgi buraya girmeye çalıştığında organize cehalet buraya bir defans koyar. Ama bilgiyi öğrendikten sonra duyulan haz çok ayrıdır. Bu insanlık tarihinin çok temel bir sorunu ve yakında da bundan kurtulamayacağız gibi duruyor. Karar vericileri de toplum seçiyor. Toplum da günü kurtarmak ekmeğini elde etmek, bana ne olursa olsun mantığıyla oy verirse, yöneticiler de ona göre çıkar.

DEVRİMİ YÜZDE 20’LİK KESİM YAPAR

Kitleler böyledir. Yüzde on on beşlik kısımlar hariç ortalama çıktıyı belirler. Ama toplumlardaki devrimi yaklaşık yüzde yirmilik seçkin kitle yapar. Esas belirleyici olan, belli bir konuya odaklanmış bir yüzde yirmidir.

Petek SAMATYALI

www.pervinkaplan.com editörü

04-06-2020


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş