Arama sonuçları

Pandemide bir yıl: Yoksul çocuklar eğitim sisteminin dışında kaldı

Pandemide bir yıl: Yoksul çocuklar eğitim sisteminin dışında kaldı

Türkiye’de 16 Mart 2020’den itibaren pandemi riskine karşı uzaktan eğitime geçilmesiyle birlikte internet ve bilgisayar erişimi olmayan çocuklar da eğitim sisteminin dışına çıktı. Bu süreçte özellikle  düşük gelirli ve yoksul aile çocukları ile mevsimlik tarım işçiliği yapan çocuklar normal koşullarda bile eğitim olanaklarından yeterince yararlanamazken, uzaktan eğitim ile birlikte eğitime ulaşamaz hale geldi. Türkiye’de bölgeler, iller,  ilçeler, mahalleler hatta okullarda ve okul içindeki şubeler arasında bile eğitime erişimde hem nitelik hem de nicelik olarak ciddi farklılıklar yaşandı. Salgın süreci ile birlikte eğitimde var olan eşitsizlikler daha da derinleşti.

Eğitim Sen koronavirüs salgının birinci yılında eğitime etkilerini rapor halinde yayımladı. İşte bu açıklamadan satır başları:

DÜNYADA 1.5 MİLYAR, TÜRKİYE’DE 6 MİLYON

UNICEF, dünyada 1,5 milyar öğrencinin salgından olumsuz etkilendiğini ve 463 milyon öğrencinin ise uzaktan eğitime erişim için gerekli cihazlara ve imkânlara sahip olmadığını açıklamıştır. Türkiye'de en az 6 milyon öğrencinin uzaktan eğitim için gerekli cihazları, başta internet erişimi olmak üzere gerekli imkânlara tam anlamıyla sahip olmadığı görülmüştür. 

ÇALIŞMA ORTAMLARI YOK

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’ne (OECD) göre, ‘sessiz çalışma yeri olan öğrenciler’ listesinde 77 OECD ülkesi arasında 49’uncu sırada yer alan Türkiye’de, bilgisayar sahipliği oranı da yüzde 44,1’dir. Türkiye, OECD’nin ‘Okul Çalışmaları İçin Bilgisayara Erişim’ isimli 77 ülkelik listesinde 64’üncü olarak ortalamanın çok gerisindedir. Bilgisayara erişimi olan öğrencilerin ortalaması Türkiye’de yüzde 70’in biraz altında kalırken ‘avantajlı okullarda’ okuyan öğrencilerde bu oran yüzde 90’a yaklaşmaktadır.

CEP TELEFONUNDAN DERS İZLİYORLAR

Türkiye’de bir tarafta hem tablete, hem bilgisayara hem de akıllı telefona erişen öğrenciler, diğer tarafta herhangi bir cihaza sahip olmadığı için akşam babasının ya da annesinin eve gelmesini bekleyen ve onun cep telefonundan internete girmeye çalışan, hatta evinde televizyonu olmayan, olsa dahi kalabalık hanede yaşadığı için televizyon önceliği olmayan öğrenciler bulunmaktadır. Nitekim TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 2 buçuk milyondan fazla hanede, hane halkı sayısı 6’nın üzerindedir. Kalabalık hanelerde yaşayan çocukların ne kadarının televizyona ve internete erişebileceği tartışmalıdır. Özellikle yoksul ve kırsal bölgelerde iletişime geçtiğimiz öğretmenlerin önemli bölümü öğrencilerin yarısından fazlasının EBA’ya erişemediğini ifade etmiş ve bu durumun kendilerini çaresizliğe ittiğini belirtmişlerdir.

ERİŞENLER VE ERİŞEMEYENLER AYRIMI OLDU

Pandemi sürecinde öğrencilerimiz, uzaktan eğitime erişen, kısmen erişen ve hiç erişemeyen şeklinde sınıflara ayrılmış, özellikle yoksul emekçi çocukları, özel eğitim kapsamındaki çocuklar, tarım işçisi çocuklar, anadili farklı olan çocuklar ve dezavantajlı gruplar uzaktan eğitime ulaşamamış, sistemin tamamen dışına itilmişlerdir.

EVDE İSTİSMARA MARUZ KALDILAR

Okulların, dezavantajlı çocuklar başta olmak üzere, milyonlarca çocuğun hem eğitim hem de sosyalleşme ortamı olduğu gerçeği ortadadır. Dezavantajlı milyonlarca çocuk, uzaktan eğitimin uzamasıyla beraber aylarca okul ortamından, öğretmenlerinden ve örgün eğitimden uzak kalmış, evdeki ağır koşullara daha fazla maruz kalmıştır. Toplumda geçmişten bugüne var olan bütün eşitsizlikler çocuklar üzerinden daha da derinleşmiştir. Dezavantajlı gruplar için söz konusu eşitsizliğin sonuçları okuldan ayrılma, aile içi şiddet ve istismar gibi daha ağır sonuçlar ortaya çıkarmıştır.

DEVLET-ÖZEL OKUL EŞİTSİZLİĞİ

Evler öğrenciler için okula dönüşmüşken, evde uygun bir çalışma ortamı olmayan öğrencilerin evden öğrenmeyi gerçekleştirebilmeleri mümkün değildir. Devlet okullarında okuyan öğrencilerin önemli bir kısmı uzaktan eğitime dahi ulaşamazken, özel okullardaki öğrenciler hem yüz yüze eğitim yapmakta, hem de uzaktan eğitim almaktadır. Devlet okullarında okuyan öğrencilerle özel okullarda okuyan öğrenciler arasındaki eşitsizliğin giderek büyümesi, milyonlarca öğrencinin eşit koşullarda eğitim alma hakkının ihlali anlamına gelmektedir.

Özel okullardaki öğrenciler salgının başından itibaren uzaktan eğitime erişimde hiçbir sorun yaşamazken, devlet okullarında uzaktan eğitime erişim ve teknolojik araç eksiklikleri sorunu bir türlü çözülememiştir. Yüz yüze eğitimde yaşanan eşitsizlikler uzaktan eğitim süreciyle daha da derinleşmiş, bütün yük öğrencilerimizin, velilerimizin ve öğretmen arkadaşlarımızın üzerine yıkılmıştır.

 

ÖĞRETMENLER ÇABA GÖSTERDİ

Türkiye’de uzaktan eğitim süreci, eğitim ve bilim emekçilerinin emeği ve yoğun çabası eşliğinde hayata geçirilmiştir. Uzaktan eğitim süreci daha önceden planlanmış bir çalışma olmadığından uygulamaya konulması da olağanüstü koşullar altında gerçekleşmiştir. Uzaktan eğitim yapmak öğretmenlerin daha önce deneyimlediği bir çalışma biçimi olmaması nedeniyle eğitim-öğretimi olumsuz etkilemiştir. 

Uzaktan eğitim sürecinde eğitim emekçilerinin kullanacakları pedagojik yöntemlerin yüz yüze eğitimde kullanılanlardan farklılık göstermesi gerekirken, bu konuda gerekli adımlar atılmadığı için uzaktan eğitim hem öğretmenler, hem de öğrenciler açısından son derece sorunlu olmuştur.

Öğretmen eğitimlerinin teknoloji kullanımı ve çevrim içi eğitim-öğretimde öğretmen yeterliliklerinin artırılmasına yönelik gerekli adımların atılmaması bir başka sorun olarak dikkat çekmiştir. Benzer şekilde eğitimin bütün kademelerinde eğitim ve bilim emekçilerinin uzaktan eğitime çok hızlı uyum sağlaması beklenmiştir. Ancak uzaktan eğitime uygun ders içerikleri ve materyalleri hazırlamak mümkün olmamıştır. 

ÖĞRETMENLERİN EKSİKLERİ OLDU

Pandemi sonrasında evlerini iş yeri gibi kullanmaya başlayan öğretmenlerin büyük çoğunluğunun uzaktan eğitim konusunda yeterli bilgi, deneyim ve zamanı olmadığı, çoğu durumda altyapı, cihaz, donanım ve yazılım eksiklikleri olduğu görülmüştür. Bu şartlarda sürdürülen uzaktan eğitim çalışmalarının tam anlamıyla uzaktan eğitim sayılması mümkün olmamıştır.

Yüz yüze eğitime kıyasla çok daha sınırlı olan uzaktan eğitimde ve canlı derslerde, örgün eğitimde uygulanan müfredatın aynısı verilmeye çalışılmış; müfredatta bir seyreltme ve azaltma yoluna gidilmemiştir. Müfredatla paralel olarak ders kitapları da uzaktan eğitime uygun olmadığından canlı derslerde normal ders kitaplarının kullanılması sorun yaratmıştır. Uzaktan eğitime uygun basılı ve dijital materyallerin yetersizliği gibi sorunlar süreci daha da zorlaştıran etkenler olmuştur.

KİŞİSEL ÇABALARIYLA SAĞLADILAR

 

Eğitim ve bilim emekçileri, evlerini fiilen okul haline getirmiş, bilgisayar, internet erişimi, öğretim materyalleri gibi araçlar bireysel çabalarla sağlanmış veya satın alınmıştır. Yasalarla tanımlanmış sekiz saatlik çalışma süresi öğrencileri ve velileri desteklemek üzere daha uzun saatlere, akşam saatlerine ve hafta sonlarına kadar uzamıştır. Okul çağında çocukları olan eğitim ve bilim emekçileri evde sessiz bir yer bulmak için büyük özverilerde bulunarak çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Bu çabalara karşın, özellikle kadın emekçilerin yoğun ev içi emeği, eğitim alanının genel görünmezliği durumunun uzantısı olarak daha da görünmez kılınmıştır.

Öğretmenlerin uzaktan eğitim konusunda daha önceden bir deneyiminin olmaması, bu süreçte MEB’in sunduğu dijital teknolojinin yeterli olmaması, süreci planlayacak ve yönetecek uzman bir ekibin olmaması da yaşanan sorunlardan bir diğeridir. MEB uzaktan da olsa öğretmenlere, öğrencilere ve velilere bu konuda bilgilendirici ve yön gösterici çalışmalar yapmamış, yapılan çalışmalar ise sınırlı kalmıştır.

Öğretmenlerimiz hafta içi uzaktan eğitim derslerini gündüz saatlerinde işlemekle birlikte, bir yandan saat 18.00’den sonra ve cumartesi günleri uzaktan eğitim dersleri için yoğun hazırlık ve ders uygulaması yapmak zorunda kalmıştır.

ÖĞRETMENLİK DIŞINDA GÖREV YAPTIRILDILAR

Kamuda evden çalışma, dönüşümlü çalışma, uzaktan çalışma vb. gibi uygulamaların başlaması, eğitim ve bilim emekçileri açısından önemli tehditleri de beraberinde getirmiştir. Bazı illerde pandemi gerekçesiyle öğretmenler ‘geçici görevlendirme’ ile zaman zaman polis kontrol noktalarında ateş ölçmek ya da kalabalık yerlerde bilgilendirme broşürleri dağıtmak için görevlendirilmiştir. Farklı illerde, öğretmenlerin filyasyon ekiplerinde ya da çağrı merkezlerinde çalışmak için görevlendirildiği görülmüştür. Bu tür uygulamaların çoğu sendikamızın ve kamuoyunun tepkisi üzerine iptal edilmiştir.

Geçtiğimiz bir yıl içinde eğitim alanında hayata geçirilmeye çalışılan esnek çalışma ve angarya uygulamaları salgın sürecinde sadece çalışma biçimlerinin değil, iş ve görev tanımlarının da ihtiyaca göre esnekleştirilmeye çalışıldığını göstermiştir. Okulların sınırlı sürelerle açıldığı dönemlerde eğitim emekçileri hem okula gelmiş, hem de evden çalışmıştır.

ÖZEL OKUL ÖĞRETMENİ NASIL ÇALIŞTI?

Devlet okullarında çalışan öğretmenlerin ek ders ücretleri kesilmiş, ardından hangi okulun kaç saat ders vereceği belirsizleşmiştir. Özel okullarda çalışan eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunlar ise çok daha ağır olmuştur. 2020 yılının Mart ayından itibaren uzaktan eğitime geçildiği koşullarda bile tam zamanlı çalıştırılmak istenen ücretsiz izin maaşıyla ödemesi yapılan özel okullardaki eğitim emekçileri, Ağustos ayından itibaren uzaktan eğitim devam etse de canlı derslere bağlanmak için okula gelmekte zorlanmıştır. Aynı zamanda öğrenciler ve veliler ile sürekli kişisel telefonları aracılığıyla haberleşmek zorunda kalan eğitim emekçileri fiilen gece yarılarına kadar çalışmak durumunda bırakılmışlardır.

CANLI DERS SÜRELERİ

 

Türkiye’de eğitim ve bilim emekçileri, eğitim sendikaları uzaktan eğitim sürecinin hiçbir aşamasında sürece dâhil edilmemiş, örneğin mart ayındaki EBA üzerinden yapılan canlı dersler öğretmenlere sorulmadan 60 dakika olarak belirlenirken Ağustos ayında tekrar başlayan canlı dersler 30 dakikaya düşürülmüştür. Öğretmenler bu süreçte bazı çevrimiçi eğitim platformlarını kullanmakta baskı ve yönlendirmelerle karşı karşıya bırakılmıştır. Eğitim ve bilim emekçileri görevlerini yerine getirirken teknoloji tarafından ciddi anlamda kısıtlanmış, öğrencilerle uzaktan iletişim kurmanın ne kadar zor olduğunu bizzat yaşayarak görmüşlerdir.

Öğretmenlere hem uzaktan eğitimi uygulamak, hem de uzaktan eğitimde kullanılacak materyal geliştirme konusunda yeterince destek sağlanmamış olması, geçtiğimiz bir yılın öğrenciler açısından büyük ölçüde kayıp bir yıl olmasına neden olmuştur. Bu kayıp dönemin nasıl telafi edileceği ya da telafi edilip edilemeyeceği konusunda bugüne kadar tatmin edici hiçbir adım atılmamıştır.

ÖĞRETMENLERE AŞI UYGULAMASINDA GERİ PLANDA

 

Türkiye’de Covid-19 vakasının ilk kez görülmesinin ardından bir yıl geride kalırken, seyreltilmiş yüz yüze eğitime geçilmesine rağmen eğitim emekçilerinin aşılanmasına geçilmemesi düşündürücüdür. Yıllardır çözüm üretilmeyen eğitim öğretim kurumlarının fiziki ve altyapı sorunları devam etmektedir. Okulların fiziki yapısının pandemi koşullarına göre düzenlenmesinde eksiklikler olması, öğretmen ve yardımcı hizmetli kadrosu düzeyinin ve eğitim bütçesinin yeterli olup olmadığı en önemli tartışma konuları olarak öne çıkmaktadır. MEB, başlayan aşı sürecinde öğrencilerin, velilerin ve eğitim emekçilerinin taleplerini görmezden gelmeyi sürdürmektedir. Eğitim öğretim kurumlarında çalışan herkesin bir an önce aşılanması, yüz yüze eğitim uygulamalarının sağlıklı yürütülebilmesi açısından zorunludur.

Hem devlet okulu hem de özel okullarda çalışan eğitim emekçileri, pandemiye karşı aşılama konusunda da geri plana itilmişlerdir. Sonuç olarak pandemi döneminde uzaktan eğitimde eğitim emekçileri sağlıksız koşullarda, güvencesiz, düşük ücretlerle ve esnek çalışmak zorunda bırakılmışlardır. Eğitim emekçileri çalışma saatlerinden çalışma koşullarına, ücretlerinden sağlıklarına kadar birçok belirsizlikle karşı karşıya bırakılmış, büyük bir stres altında çalışmak zorunda kalmışlardır.

Eğitim Sen, gerekli tüm önlemlerin alınarak, okulların fiziki olarak salgında güvenle kullanılabilir hale getirilerek ve ihtiyaç duyulan personel (sağlık çalışanı, temizlik görevlisi ve öğretmen) atanarak yüz yüze eğitimin başlaması gerektiğini sürekli olarak ifade etmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı ise, pandemi koşullarında uzaktan eğitime erişimde yaşanan eşitsizlikleri gidermek yerine akşamdan sabaha birbiriyle çelişen kararlar alarak hem öğrencilerimizi hem de eğitim emekçilerini mağdur etmiştir. MEB, eğitimde her şeyin güllük gülistanlık bir havada olduğuna dair algı yaratarak toplumu buna inandırmaya çalışması, bakanlığın süreci doğru yönetemediğini göstermiştir.

Pandeminin 1. yılında MEB tarafından halen alınmamış tedbirleri bir kez daha hatırlatarak tarihe not düşüyor ve bu tedbirlerin ivedilikle hayata geçirilmesi gerektiğini belirtiyoruz:

HANGİ ÖNLEMLER ALINMALI?

  • Eğitime ek bütçe oluşturulmalı, sağlıklı ve güvenli bir eğitim için ihtiyaç duyulan kadro atamaları yapılmalıdır.
  • Eğitim emekçilerinin iki doz aşılanması süreci hızla tamamlanmalıdır.
  • Seyreltilmiş sınıf uygulamasını ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılmamalıdır.
  • Maske ve hijyen malzemeleri konusunda sürekli ek takviyelerin yapılacağı bir düzenleme mutlaka planlanmalıdır.
  • Kalabalık okullarda, öğretmenler odası sayısının artırılması konusunda çalışma yürütülmelidir.
  • Kalabalık okullarda öğrenci ve öğretmen tuvalet sayılarının artırılması için çalışma yapılmalıdır.
  • Okullarda bir sağlık görevlisine gereksinme bulunmaktadır, bu ihtiyaca dönük çalışma yürütülmelidir.
  • Okullarda uygulanması gereken tedbirleri düzenli olarak denetleyecek ve eksikliklerin giderilmesi için çalışma yürütecek görevlendirmeler yapılmalıdır.
  • Eğitim bileşenlerinin sağlıklı ulaşımı için valilikler ve yerel yönetimlerle birlikte kapsamlı bir planlama hızla hayata geçirilmelidir.
  • Alınan önlemlerin kapsamı genişledikçe okullarımız kademeli olarak açılmalı, yaşamın tüm alanları kademeli bir şekilde normalleşme kapsamına alınmalıdır.

12-03-2021


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş