Arama sonuçları

Prof. Dr. Ergönül: Kovid-19 çarpık kentleşme ve kötü beslenmeyi vurdu

Prof. Dr. Ergönül: Kovid-19 çarpık kentleşme ve kötü beslenmeyi vurdu

Prof. Dr. Ergönül: Kovid-19 çarpık kentleşme ve kötü beslenmeyi vurdu. Bilim Akademisi üyesi ve Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Önder Ergönül yeni tamamladıkları araştırmayı anlattı. Buna göre Kovid-19 için en büyük risk obezite. Yüksek tansiyonu olanlar ile erkekler de risk grubu içinde yer alıyor.

Bugünlerde hepimizin aklındaki sorular benzer. Havaların soğumasıyla birlikte kapalı mekanlara girdik ve grip mevsimi de geliyor. Birbirine benzeyen grip ile Kovid-19 belirtilerini nasıl ayırt edeceğiz? Kapalı mekanlara girmeye başladık, okullarda da pencereler kapanıyor. Peki maske kapalı mekanda ne kadar korur? Grip aşısı yapılmalı mı? Kovid-19 aşısına bel bağlamalı mı? Kovid-19 açısından en büyük riski hangi gruplar taşıyor? Cinsiyet önemli. En fazla ölüm oranları hangi gruplarda oluyor? Bol vitamin almak bizi korur mu?

Ve daha onlarca soru…

PROF. DR. ERGÖNÜL: KOVİD-19 ÇARPIK KENTLEŞMEYİ VE KÖTÜ BESLENMEYİ VURDU

İşte tüm bunları pervinkaplancom instagram yayınında konuğumuz Bilim Akademisi üyesi ve Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümü ve Halk Sağlığı Bölüm Başkanı Enfeksiyon Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Önder Ergönül ile konuştuk. Ergönül yayında henüz tamamladıkları ve ülkelerdeki ölüm oranlarını inceleyen uluslararası bir araştırmayı da paylaştı. Buna göre Kovid-19, “çarpık kentleşen, kötü beslenen yani obezite ve tansiyonun yüksek olduğu ve  nüfusun da kalabalık olduğu bölgeleri” vurdu. Ölüm oranlarında ilk sırada obezite var. Hipertansiyon, yaş ve erkek olmak riskli grup içinde yer almanızı sağlayor. Bir de yaşadığınız yer önemli. Taşra, nüfusu az olan yerlerde yaşayanlar daha şanslı.

İşte Ergönül’ün sorularımıza verdiği yanıtlar:

Havaların serinlemesi ve grip mevsiminin de yaklaşmasıyla endişeler de artıyor. Kovid-19 mu yoksa grip mi olduğumuzu nasıl ayırt edeceğiz, ikisinin de belirtileri benzer?

GRİP MEVSİMİ GELİYOR

Henüz Türkiye’de daha influenza olgularını görmüş değiliz. İstatistelere göre kasım ayında artar. Sonuçta grip mevsimi başladı. Kovid’in de ilk baştaki semptomları daha hafiftir. Gribin daha düz bir seyri var. Başladığında yavaş yavaş yakınmalar başlar, 3’ncü günden sonra halsizlik olur. Eğer risk grubu yoksa kabaca 1 hafta, 10 gün içinde geçer gider. Ama kişi risk grubundaysa kronik hastalıklar varsa, özellikle kronik akciğer, kanser, şeker gibi ya da belli bir yaş grubu ise ağır geçer. Ama gripte doğrusal bir seyir vardır, başlar giderek kötüleşebilir ağırlaşabilir. Ama Kovid’in seyri farklı iki fazlı. Önce grip gibi başlıyor, ateş, yoğun başağırısı, kas ağrıları gibi ağrılarla başlar tam geçirdim dediğinde bir hafta sonra daha ağır şekilde hasta olabilir. Asıl ağırlık orada oluyor. İlk belirti, semptom başladıktan sonra 7 gün içinde değil de, 7’den sonraki dönem bizim için korkutucu. Orada virüsün tetiklediği bazı moleküller salgılanıyor. Sitokin gibi. O sitokin fırtınası 7’nci günden sonra başlıyor. Orada dikkatli olmak gerek. Burada gripte olduğu gibi risk gruplarında olanlarda dikkatli olmak gerekiyor, hastaneye yatmaları gerekebilir. Ama genç olanlar, sağlıklı olanlar ileri yaşta da olsa rahat atlatabilirler.

KOVİD’İN ÖLDÜRÜCÜLÜK ORANI 100 KAT FAZLA

Kovid’in öldürücülük oranı influenzanın 100 katı, bunu unutmayalım. Ama her Kovid olan ölecek gibi düşünülmesin, böyle düşünülüyor.

Yani 8’nci günden sonra iyileşmiyorsak risk var anlamına mı geliyor?

Özellikle çok işin başında yakalanan, risk grubunda olmayan, gençler evlerinde geçirebilirler, hatta ilaç dahi kullanmayabilirler. Ülkemizde favipiravir ile sıtma ilacı hidroksiklorokinin kullanıyor. Bu sıtma ilacını bakanlık çok beğenmişti ama yavaş yavaş vazgeçecekler bundan. Bütün dünya vazgeçiyor. Hiçbir yayın yok bununla ilgili. Yaklaşık 6 aydır hastalara vermiyoruz bu ilacı. Bunu da uluslararası dergilerde yayınladık. Bu anlamda favipiravir çok etkili olmasa da olabilir bir hafta. Ama kişiler evlerinde olsa da bizler 7-8’nci günler için uyarıyoruz dikkatli olun, bana ne oluyor diye paniğe kapılmayın. İlk semptomdan sonra 7-8-9-10’ncu günler daha ağır olabilir, destek gerekebilir. Hastanede de olabilir bu destek. Bunu da atlatırsanız iki hafta sonra bu işten kurtulursunuz diyoruz.

 

KOVİD-19 İLE GRİP BİRLEŞİR Mİ?

Grip ile Kovid-19 birleşip daha tehdit edici hale gelebileceğine ilişkin görüşler dile getiriliyor. Ne diyorsunuz?

Bir ihtimal, spekülasyon bunlar. Tam tersi de olabilir. Kovid’ten korunmaya alışmışken, kendimizi koruyorken gripten de korumuş olabiliriz. 6 ay sonra Kovid’den korunurken, influenzanın azaldığına ilişkin yayınlar da bekliyorum ben. İkisinin üst üste gelerek çok kötü olduğunu gösteren bir klinik vaka yok. Bizde henüz tam grip de yok. Burada da bir taşla iki kuş vurulabilir. Favipiravir dediğimiz ilaç Japonların kullandığı bir grip ilacıdır.

 

GRİP AŞISI OLMALI MI?

Grip aşısı ile ilgili tartışmalar var. Gerçi grip aşısının yetersiz olacağı ve 5 puan toplayan risk grubundakilere yapılacağı açıklandı ama bulan olmalı mı?

İşin bir toplumsal bir bireysel boyutu var. Toplumsal boyutu beni üzüyor. Siz kendi yerli-milli lafta kalacak bir söz değil. Siz yerli ve milli aşınızı üretmediğiniz sürece bu tür dışarıdan üretenlere halkınızı aşılamak için gidip istemek durumunda kalırsınız, bu çok kötü bir durum. Bizlerin gururunu kıran bir durum bu. Bu aşı çalışmaları bırakıldı, içindeydim bu çalışmaların. ‘Boşverin, biz dışardan satın alırız’ deniliyordu. İşte buna geldik. Burada toplam söylenen Türkiye’nin ihtiyacı 10 milyon iken, 1.5 milyon aşı alınabiliyor ancak. Herkes aşılansın dendi ama şimdi herkes aşı isterken aşı yok. Bu Nasreddin Hoca hikayesi gibi.

Aşı bulmayı başarabilenler yaptırsın mı?

Bulan yaptırsın ama şuna dikkat etsin. Soğuk zincirin uygulanması önemli. Uyanıklar çıkacak, karaborsası oluşacak. Onlar soğuk zinciri sağlıyor mu, güvenilir mi? Zaten ‘şu alsın, bu alsın’ demenin anlamı yok. Çünkü sağlık çalışanlarına bile yapılacak mı belli değil. İngiltere, Almanya hepsi aşılarını yaptırırken, Türkiye oradan buradan aşı istiyor şu anda. Bu çok acı ve üzülmemiz gereken bir nokta. Yerli ve milli lafla değil, çok çalışmayı, bilime inanmayı, bilimi yüceltmeyi gerektiren ve kurucumuzun dediği gibi ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’i çıkarmaması gereken durum. Bu sayede bu öğrenildi. Biz bile sağlıkçı olarak olabilecek miyiz olamayacak mıyız bilmiyoruz.

 

MASKE NE KADAR KORUYUCU?

Kapalı mekanda maske ne kadar koruyucu olacak? Okullarda da kademeli yüz yüze eğitimler başladı. Bu ortamlarda maske tek başına yeterli olacak mı?

Yazın avantajlıydık ama buna rağmen yazın az olmasını beklerken çok sayıda hasta oldu. Kışın kötü dönemi ve kapalı ortamlar. Kapalı ortamda maske en güvenilir silahımız. Herkes düzgün takarsa o zaman ciddi anlamda korunabiliriz. Maskenin kalitesi de önemli. Ben 7 aydır toplu taşıma kullanıyorum, Marmaray, metro, metrobüs gibi. İki hastanemiz var ikisi arasında servis kullanıyorum ve hep bu tür yerlerde, kapalı ortamlarda maske taktım. Ama insanların bu maskeyi uyduruk taktıklarını da gözlemledim. Dikkat etmeliler, en büyük bedeli kendileri öderler. Ama virüs böyle havada asılı kalan bir şey de değil.

 

En son sigara dumanında üfleyince karşı tarafa virüs gidiyor tartışması vardı

Kişi pozitif, sigarasını içiyor ve üflüyorsa gidebilir ama bununla ilgili de bir şey kesin değil. Nefes üflüyorsunuz. Ama en temel bulaş yolu damlacıktır, bunu unutmayalım. 1.5-2 metreye kadar gidebilir. Karşılıklı herkes maskeliyse bulaşma ihtimali çok düşük, yok gibi bir şey.

ÖĞRENCİLERİN MASKE İLE KORUNMALARI MÜMKÜN MÜ?

Öğrenciler okullarda maske taktığı sürece korunuyorlar diye düşünebilir miyiz?

Kesinlikle. Öğrenciler maske taktığı sürece, çıkarmazlarsa, herkes düzenli takarsa bulaş olmayacaktır. Bulaş ne zaman oluyor? Sosyalleşmelerde oluyor. Küçük ya da büyük gruplar bir araya geldiklerinde oluyor. Sosyal organizasyonlarda maskelerini çıkarıyor, birşeyler içiyor. O anda bulaştırıyorlar.

Maskenin kalitesi ne kadar önemli?

3 kat denilen maskeler güvenli. Maskenin arka tarafını görmemeniz lazım. Çok ince ise kalitesi olmayabilir. Bez maskeler koruyucu olmayabilir. Ama hiçbir şey yoksa yine de önemlidir. Ama maskenin geniş olması lazım. Bazen ince, yüzü kapatmayan, burnu açıkta bırakan maskeler görüyorum. Bunlar problemli.

ÜNİVERSİTELER AÇILMALI MI?

 

Üniversitelerin de açılması gündemde. Genç nüfus çok hareketli olduğu için bulaşın artacağı endişesi var, bir de farklı şehirlerden gelecekler. İlköğretim ve liselerin açılmasından daha mı riski olur üniversitelerin açılması?

Burada bilimsel şekilde dikkatlice kontrol önlemleri alırsa herşey yapılır. Bunlar nasıl olacak? Mesela yurtlar? En çok bulaş yerleri yurtlar olacak. Yurtlarda iyi bir koruma önlemi sağlanırsa, kişi başı 6 metrekarelik bir alan olacaksa bazı okullar bunu yapabiliyorlar ama bunu her okulun her yurdun bunu sağlayıp, sağlamayacağı meçhul. Nüfusu seyreltmek gerekecek. Yurdu nasıl seyreldeceksiniz? Bu tür sıkıntılar var. Barınma sorunu var. Bu meselelerin hepsi eğitime, bilime ayıracağımız kaynakları da umarız artırır. Önlemler de gerçek ve  ikna edici alınırsa neden olmasın?

 

BELİRTİ GÖSTERMEYENLER

 

Kovid-19 testi pozitif çıkmasına rağmen hiç belirti göstermeyenler var. Bu kişilerin bulaştırma riski daha mı düşük?

Yok, kişilerin pozitif ise hastalığı yeni aldıysa bulaştırabilir. Ama virüs girdikten sonra 10-14 gün bulaştırıcıdır. Bunda şüphe yok. Kişi ne kadar aktifse, enerjikse, biraz da ağız yapısıyla ilgili saçabilir. Mesela korolarda şarkı söyleyenlerin, bağıra çağıra konuşanların, oradan oraya gezenlerin daha çok bulaşıracağı aşikar.

 

KOVİD AŞISINA BEL BAĞLAMALI MI?

Kovid-19 aşı çalışmalarında sona gelindiği söyleniyor. Hatta Türkiye’de de Cumhurbaşkanı açıkladı önceki gün yerli aşının 2 hafta içinde insan üzerinde deneylere başlayacağını söyledi. Tarih verenler var, en geç mart sonunda hazır olacağına ilişkin. Aşıya bel bağlamalı mıyız?

Normal çıkarma süresinin ötesinde bir hızla çalışmalar yapılıyor, ilerliyor. Bu yılın sonu deniliyordu, ocak oldu, en iyimser senaryo. Buna bel bağlamak gerek. Olursa olur. Ama politikacılar müjde vermek istiyor, ‘bunu bitireceğiz’ diyorlar. Ama bunu bilim insanları yapacak. Yani bir zamanlar aşığılanan bu bilim insanları. Mutlak olarak olacak demenin doğru olmadığını ve yanlış bir umut da vermek olarak görüyorum. En iyi ihtimalle yılbaşında bile olsa bu aşının koruyuculuğu tartışılır.

Şu anda ekim-kasım ayları boyunca denenecek. En yakın aday bir Alman firma ve Türk çiftin kurduğu firma ile ünlü Amerikan firmanın ortaklığının aşısına bel bağlanıyor. O anlamda Türk çift bizim gurur duyduğumuz çift. Onun ötesinde yerli aşı denemeleri var. Bunların yetişmesi mümkün değil, bahar ayına bile. Çabalamak iyidir. Buradan başka yere varılabilir, bilimsel çabalar desteklenmelidir.

VİRÜS DEĞİŞİM GÖSTERİYOR MU?

Virüs değişim gösteriyor deniliyor. Bununla ilgili veri var mı?

Klinik gözlemlere göre hafifliyor gibi. Ama bunlar klinik gözlemler. Ama mutasyona uğradığını söyleyemeyiz. Yanıltıcı olur. Varsa gösterilmesi gerek. Şu anda bu gösterilmiş değil.

VERİLER TARTIŞILIYOR

Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı veriler tartışılıyor, hasta-vaka ayrımı yapması, zatürre oranı vermesi gibi. Ölüm sayısı artıyor ama vaka sayılarıyla orantılandığında ise bir gariplik var. Sizce veriler ne kadar gerçekçi? Türkiye salgında kötü bir sınav mı verdi de açıklanmıyor?

Türkiye ilk başlangıçta çok iyiydi, gurur duyabileceğimiz kadar iyiydi. Birazda bunun nedeni geç başladı. Önünde İtalya, İspanya, İngiltere gibi örnekler vardı. İyi de önlemler alınınca sokağa çıkma yasakları, kısıtlamalar iyi gidiyordu, kontrollü gidiyordu. Hastanelerimiz dolup taşmadı, sokakta insanlar ölmedi. Her nasılsa turizm kaygısıyla mı, milli çıkarlar falan denildi yaz aylarından itibaren veriler tartışılmaya başlandı. Sayın Bakan 15 Ekim’de herşeyi açıklayacağız dedi ama açıklanmadı. Nasıl güvenelim? Bu artık çok korkan insanlar bunu söylemez. Bu kadar basit. Bu kadar da aklımızı yitirmeyelim. Korku, insanların aklını ve vicdanını köreltir. Böyle bir ortamda nasıl bilim insanı çıkar. Bizim derdimiz ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ üzerinden hareket etmektir. Bizim derdimiz gerçekçi olmak ve imkansızı istemektir. Bunu isteriz. Bir tane hayatımız var. Burada da insanca, onurluca yaşamak isteriz. Göz göre göre eksik, yalan, yanlış bilgileri de kabul etmek zorunda değiliz. Bunu da buna rağmen anlayışla karşıladık. Her zaman destek verdik. Bu bizim ülkemiz, bir tane ülkemiz var. Bir tane hükümeti, bir tane bakanı var. Halkımızın bir an önce iyileşmesini istiyoruz, biz halk sağlığı açısından bakarız, gerçekleri de görürüz. Bu ülke insanları müthiş bir kurtuluş savaşı verip, mucizeler yaratmış insanlar. Bunu da atlatacağız. Tükenmeyeciğiz. Tükeniyoruz değil, Bir hekim olarak olarak çok yorgun olmamıza rağmen ‘tükeniyoruz’ demedim. Tükenmeyeceğiz ama gerçekleri de göreceğiz. Çok gerçekçi olup, buradan bilimle, irfanla daha güçlü çıkmayı istiyoruz. Fakat bize de yalan bilgilere inanmamız beklenmesin. Biz bilim insanlarıyız.

 

SINIRLI ÖRNEK AMA RİSK GRUPLARI

Sağlık Bakanlığı’ndan şeffaf veriler alınamıyor olsa da sizler hastanelerde çalışmalarınızı yürütüyorsunuz. Belki sınırlı örneklerle çalışıyorsunuz ama risk grupları olarak kimleri sıralayabilirsiniz? Ya da en riski bulaş mekanları nereler oluyor?

Biz bakanlık verileri verse çok daha iyi olur ama biz de çalışıyoruz ve şimdiden yayınlarımız var. üstelik bunlar gereksiz bakanlığın izinlerinden de geçerek yapılan çalışmalar. Biz dışarıda meslektaşlarımızla onlarla okullarda yarışırken bir yandan da Sağlık Bakanlığı’nın iznini, rızasını almaya çalışıyoruz. Bir de böyle bir yük, boyunduruk bindiriliyor. Buna rağmen biz bilimin ve gerçeğin peşindeyiz. Sağlık çalışanlarından yola çıkarak diyebilirim ki klasik enfeksiyon önlemleri alındığında ki Türkiye’nin bu olumlu bir geleneğidir, diğer ülkelerden farklı olarak bunu sağlayabilmiş durumdayız. Türkiye’nin enfeksiyon kontrol komitesi geleneği her ülkede yoktur. Bakanlığımız mesela bununla övünsün. Bunu öne çıkarsın desin ki, ‘Bizim Türk hekimlerinin çok önemli enfeksiyon kontrol geleneğimiz var’ desin. Bu gelenek her ülkede yok, tıkır tıkır işleyen bir sistem. Biz o sayede de ciddi önlemler alabildik. Ama bu insanları takdir etmek, yaptıklarını görebilmek gerekiyor.

 

VİRÜS NEREDEN GELİYOR?

 

Burada gördük ki sağlık çalışanlarının yüzde 60-70’i dışarıdan da enfekte olabiliyor. Hastadan alanlar var ama önemli çoğunluk dışardan, evinden, sosyalleşirken alıyor. Hatta hastane içindeki sosyalleşmelerden de alıyor. Kahve arası oluyor, bir araya gelmeler oluyor, maskeler çıkıyor. Küçük bir odada maskelerini çıkarıp, çay içiyorlarken dar bir alanda çok sayıda insan birikince yakın temasla bulaşıyor. Ya da hastalarla karşılaştıklarında gaflette bulunup maskelerini takmazlarsa, hasta pozitif ise bulaşıyor, affetmiyor. Ama temel önlemleri iyi aldıkları zaman maske, mesafe, temizlik bunlar çok kritik. Halka bıkkınlık geliyor bunlar söylendiğinde ama yapacak bir şey yok aşı da bu kadar uzaksa. Bunlar iyi sağlandığı zaman iyiyiz, sorun yok. Burada bir zaaf olduğunda kişi bunu yakalıyor.

Bu bir maraton, bunları kim kazanır, her saniyesini sindirerek koşan, zinde kalan, belki başta çok hızlı gitmeyen, temposunu bozmayan ve sürdüren insanlar kazanır. Buradan büyük kazanımlarla da çıkabiliriz.

KOVİD-19 KİMLERİ HEDEF ALIYOR?

Bizim çok güzel bir çalışmanız var, uluslararası yayınlandı. Öğrencilerimiz, Cem ve Merve, üniversiteden Mehmet Gönen bir Harvard’tan hoca, bir Danimarkalı, bir İtalyan hocalarla birlikte yaptığımız çok önemli bir çalışma oldu. Dünya ülkelerinde ölüm oranları karşılaştırıldığında bireysel anlamda obezite birinci risk. Hiper tansiyon, yaş ve erkek olmak önemli riskler. Yoğun yerleşim bölgeleri, taşra nüfus oranı yüksekse daha avantajlı. Yeni Zelanda bu yüzden avantajlı, nüfus yoğun değil. Hastalık yoğun nüfuslu yerleri vurdu. Büyük ülkelerin büyük kentlerini vurdu önce, çarpık yapılaşmayı, çarpık beslenmeyi vurdu, daha kötü hasta olanları mesela tüberkülozun yüksek olduğu yerlerde de ölüm oranları yüksek çıktı. Bütün dünya ülkeleri üzerinden baktık. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz çarpık kentleşen, çok nüfus olan bölgelerde, kötü beslenen bunun sonucu obezite, tansiyon yüksek olan bölgelerde ölüm oranları yüksek. 

 

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ

Kovid-19 ile birlikte bağışıklık sistemini daha güçlü kılmak için vitamin takviyeleri başladı. Hatta son aylarda vitamin satışları da fiyatları da yükseldi. Bol C, D, vitaminlerini almak bizi korur mu ya da ne yapmamız nasıl beslenmemiz gerekiyor?

Bu çok gerekli değil, yanlış anlaşılıyor. Korunmak açısından vitamin değil, gerektiği şekilde vitamin almak önemli. Vitaminler hayat moleküllerimiz. Fazlası da zararlı. Bizim belli ölçüde bu moleküllere ihtiyacımız var. Kişi iyi besleniyorsa, kişiden kişiye değişebilir, güneşe rahat çıkabiliyorsa o zaman avantajlı. İyi uyku uyumak, dengeli beslenmek, egzersiz yapmak önemli şans yaratır. Bunlar bir bütündür. Yoksa az uyuyayım, egzersiz hiç yapmayayım ama bol bol vitamin alayım, bu doğru çözüm değil. Bu ilaçların mutlaka verilmesi gerekmez. Bu yanlışı ben de hastalarımız arasında görüyorum. Ben yüksek doz vitamin C alıyorum diyor. Hatta hekimler bile söylüyor. Belki yüzde 60’ı öcüne övüne bunu anlatabilir, ben yüksek doz C vitamini veriyorum diye. Bunların hepsi hikaye. Bunlar da yine az okunduğundan, az bilindiğinden, az araştırmacı ruha sahip olunduğundan kaynaklanıyor. Çinko deniliyor mesela. Bunların hiçbiri gösterilen şeler değil. Biim ölüm oranlarımız son derece düşüktür. Yöntemimiz de çok sakin, minimalist, yalın bir yöntemdir. Keşke bunu bütün türkiye’de uygulayabilseydik,

NOBEL ÖDÜLÜ

Siz savaşın kazanılması bilimsel donanım, sağlık altyapısı, toplumların durumuyla yakından ilgilidir. Bu savaşın ön cephesinde askerler sağlık çalışanlarıdır ve enfeksiyon hastalıkları ve mikrobiyoloji alanında çalışanlar daha öne çıkmaktadır.

Gerçekten salgınla birlikte enfeksiyon hastalıkları uzmanları ön planda artık. Hatta Nobel Tıp Ödüllerine baktığımızda enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji alanında çalışma  hepatit c virüsü ile ilgili çalışma ödül aldı. Tekrar enfeksiyon hastalıklarının önemini toplumun gündemine mi getirdi?

Yani şöyle pandemi sürecinde böyle oldu. Bu açıdan bu alanlarda uğraşırken, pandemi bizi daha yoğun bir sürece soktu. Tıp bilgilerimizi, bütün bilgilerimizi temize çeker gibi bir işlevi oldu. Pandeminin bir temizleyici, büyükeç görevi gördü. Toplumun yapısını da gösterdi. Bir yandan da bilim, tıp alanında büyük atılımlar yapacaktır. Bunun idrakine varan meslektaşların ve toplumun avantaj kazanç olabileceği, sağlıklı kentleşme anlamında bilimin önemi için çok önemli bir süreç oldu. Sağlıklı yaşam için önemli oldu. Bu anlamda paranın sınırını da göstermiş oldu. Sosyolojik, felsefi çözümlemeler yapılacak, yapılıyor. Bizim öğrendiğimiz toplumcu bakış açısının ve bunun içindeki sağlıklı bireyin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Bunun da parayla değil, bilimle, akılla oluşabileceğini gösterdi. Bu çerçevede enfeksiyon hastalıkları uzmanları, mikrobiyologlar olarak ön cephelerinde savaşanlar olduysak ne mutlu bize. Ama bunu sürdürebilmek önemli, bunu mutlaka atlatacağız ama daha bilinçli kuvettli çıkmak önemli. Başarı hepimizin olacak. Bir grubun kişinin olmayacak. Aziz beyi saymazsak bizde bilimsel anlamda Nobel almış kimse yok. Nobel ödüllerinin yüzde 30’u enfeksiyon hastalıklarına verilmiştir son 100 senede. Ama bizim ülkemize böyle bir mirasımız olmasa da ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ diyen bir kurucumuz var. Bunun idrakine vermek önemli.

24-10-2020


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş