Arama sonuçları

Sadece gazeteciler değil, toplum da, düşünce de baskı altında

 Sadece gazeteciler değil, toplum da, düşünce de baskı altında

Sadece gazeteciler değil, toplum da, düşünce de baskı altında. Habertürk yazarı Fatih Altaylı , ‘basın özgür mü?’ sorusuna “Türkiye’de bir gazeteci için, düşünce üreten bir insan için kendini özgür hissetmek çok mümkün değil” yanıtını verdi.

Altaylı, sadece gazetecilerin değil, gaylerin, kadınların, farklı düşünen erkeklerin de kendilerini özgür hissetmediğini belirterek, şöyle dedi:

SADECE GAZETELER DEĞİL, TOPLUM, DÜŞÜNCE DE BASKI ALTINDA

“Dünyada da bir sorun var zaten. Zaman zaman böyle dalgalanma dönemleri oluyor. Gazeteciler bu dönemin tanığıdır, bazen bu baskıları herkesten fazla biz hissederiz. Bu baskıları düşünce ve bilim üreten insanlar hissederler. Şöyle söyleyeyim gazeteci baskı altında ama doktorlar da baskı altında. Mesela aşı çalışmalarıyla ilgili yasal değişiklik, yönetmelik değişikliği yaptılar. Aşı çalışması yapan Bakanlığa başvurup, izin alacak dediler. İzinle bilim yapıldığını ben ilk defa duydum. Ancak bu bir takım dikta rejimlerinde olabilecek bir şey. Türkiye bu döneme bunu da gördü. Evet gazeteciler baskı altında ama bütün toplum baskı altında, düşünce baskı altında.”

MEDYA ÇÖKÜYOR MU?

Altaylı, “medya çöktü” yorumlarına ilişkin de “İyi gazetecileri istihdam etmiyorsanız ve iyi gazetecilerin gazetecilik yapmasına izin vermezseniz gazetecilik de çöker” dedi.

Türk halkının, “Ben her şeyi Türk gibi yapayım ama gazetecim Amerikan, İngiliz gazetecisi gibi olsun” beklentisinde olduğunu anlatan Altaylı, şöyle dedi:

“Doğru haber versin, yanlı olmasın ama fiyatı uygun olsun. Dünyada böyle bir şey yok. Bugün Türk basınının üstünde siyasi baskı var ama ekonomik baskı da var. Dünyanın en mülayim siyasi durumunda olsanız bile reklam verene muhtaçsınız. Bağımsız medyayı bunu isteyenler finanse etmelidirler.”

 

TERCİHLER BAŞLADI, GAZETECİLİK BÖLÜMÜ SEÇİLİR Mİ?

Yaklaşık 2 milyon genç üniversite tercihlerini yapıyor. Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) tercihi yapacak gençler arasında gazetecilik alanında okuyacaklar da olacak. Peki gazetecilik doğru bir tercih mi, kimler gazeteci olabilir, özgür basın söz konusu mu, gazeteler ve gazetecilik baskı altında mı? İşte tüm bunları pervinkaplancom instagram yayınında konuğumuz olan Habertürk yazarı ve Teke Tek programı sunucusu Fatih Altaylı ile konuştuk.

İşte Altaylı’nın sorularımıza verdiği yanıtlar:

-Bugün devlet ve vakıf ile KKTC’deki üniversiteleri de eklediğimizde yaklaşık 70 iletişim fakültesi bulunuyor. Bu fakültelerin içinde gazetecilik, yeni medya, televizyon haberciliği gibi alanlarda eğitim veriliyor. Bu fakülte ve yüksekokullarda 50 bin öğrenci var. Bölümlerin kontenjanı 10 bin ve her yıl yaklaşık 5 bin mezun veriliyor. Yılda ortalama 5 bin mezunu istihdam edecek bir sektör var mı ortada?

Göründüğü kadarıyla yok. Bırakın her yıl gelen 5 bin mezunu işe alacak bir sektör olmasını mevcut gazetecilerin çoğunun işsiz olduğu bir dönem geçiriyoruz. İş bulanların da düşük ücretlerle alıştığı bir dönemdeyiz, talep fazlası olduğu için gazeteciler ya işsiz ya da çok az paraya çalışıyorlar.

-Yine verilere baktığımızda üniversite mezunu gençler arasında işsizlik 1,3 milyonun üzerinde. İş bulma açısından da en kötü iki sektörden birisi “sosyal hizmetlerde” ikincisi Gazetecilik ve Enformasyon. Bu alandaki işsizliğin son bir yılda yüzde 4.7 puanlık artışla en yüksek olduğu belirtiliyor. Giderek işsizlik artıyor mu?

Bence 4.7’den daha yüksek, yüzde 10’lar civarında o oran. Etrafımıza, meslektaşlarımıza baktığımız zaman o oranın çok yüksek olduğunu görüyoruz. Çünkü kapanan mecra sayısı çok fazla, işten çıkarılanlar çok fazla. Gazete ve televizyonların gelir durumu çok düşük olduğu için mümkün olduğunca az elemanla maksimum iş yapmaya çalışıyorlar. O yüzden de geçen yıl gazetecilikte en az yüzde 10 istihdamın azaldığını düşünüyorum.

 

MEDYANIN GÜCÜ KALDI MI?

-Sık sık gündeme ‘medya çöküyor, gücü yok artık’ görüşü gündeme geliyor. Ne diyorsunuz? Yoksa geleneksel medya mı çöküyor?

Hiçbirinin çöktüğü yok. İşinizi iyi yaptığınız sürece hiçbir şey çökmez. Önemli olan işinizi layığıyla yapabiliyor olmak. Siz işinize saygı duyarsanız işiniz de size saygı duyar genellikle. Türkiye’de sadece pekçok şey çöküyor, sadece medya da onlardan bir tanesi. Liyakat olmadığı zaman, liyakat dışı hareket istihdam, liyakat dışı insanların göreve getirildiği bütün kurumlar öyle ya da böyle çöker. Bu ister gazetecilik olsun, inşaat olsun. Eğer iyi bir mühendisi, iyi bir mimarı istihdam etmiyorsanız yaptığınız bina çöker. İyi gazetecileri istihdam etmiyorsanız, gazetecilerin iyi gazetecilik yapmasına izin vermiyorsanız o zaman gazetecilik de çöker. İyi yapılmayan herşey çökmeye mahkumdur. Ama işini iyi yapan çöktüğünü söylemek mümkün değil. Sallanırlar ama yıkılmazlar.

 

BAĞIMSIZ MEDYA VAR MI?

-Sizin bir sözünüz vardır Türk halkı bağımsız medya istiyor ama bedava da olsun diyor Bağımsız medyanın desteklenmesi gerekmiyor mu? Var mı sizce böyle bir destek?

Türk halkı, Türk halkı gibi olmak istiyor ama medyasının İngiliz medyası gibi olmasını istiyor, böyle bir şey yok. Türk halkı neyse Türk medyası da bunun biraz aşağısı ya da biraz yukarısındadır. Şu günlerde belki biraz aşağısında. Medyaya erişim talebinde bulunan halkın aşağısında. Birinci temel sorun bu. Ben her şeyi Türk gibi yapayım ama gazetecim Amerikan, İngiliz gazetecisi gibi olsun. Böyle bir şey yok. Sen neysen senin gazetecinden üç aşağı yukarı böyle. İkincisi doğru haber versin, dürüst haber versin, yanlı olmasın ama çok da ucuz olsun. Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki gazete fiyatları yok. Bizde gazete 1 lira, bazen 2 lira. Dün sokakta umumi tuvaletin önünden geçtim, kişi başı ücret  2 lira. Sen bundan daha ucuza gazete alıyorsun. Avrupa’ya baktığınız zaman gazeteler 2 Euro ediyor, hafta sonu 5 Euro kadar. Bu da Türkiye’de bu 15-16 TL ediyor. Türkiye’de iyi gazete okumak istiyorum diyen vatandaş bir gazeteye 1 Euro karşılığı olan 7 TL civarı bir para verirse iyi gazete okuyabilir. O gazetenin de kimseye ihtiyacı olmaz. Okurun da 200-250 bin kişi bunu okursa o gazete bağımsız, iyi gazetecilik yapabilir. 200 bin kişi dese ki “Ey Faih Altaylı kimseye muhtaç olmayacağın bir gazete yap, biz de sana 1 Euro karşılığı para vereceğiz. Bunu yapmak mümkündür. Niye söylüyorum. Mesele sadece siyasi değil. Bugün Türk basınının üstünde siyasi baskı var ama ekonomik baskı da var. Siyasetten tamamen soyutlansanız, bile Türkiye’nin bugünkü şartları içinde gazeteler reklam verene muhtaç. Reklam verene muhtaç olduğunuz zaman arabınız yolda kaldı, garanti kapsamında olduğu halde tamir etmiyorlar. Bunu gazeteye haber verdiğinizde gazeteler bunu haber yapmaz, niye yapmaz çünkü büyük ihtimalle otomobil firmasının senede vermiş olduğu birkaç milyon liralık reklama ihtiyacı var. Bağımız medya isteyenler o bağımsız medyayı finanse etmelidirler. Dünyanın her yerinde bu böyledir.

 

TEKRAR GAZETE KURAR MISINIZ?

250 bin kişi çıkar da finanse edeceğiz, destekleyeceğiz denilse tekrar gazete kurar mısınız?

Destekleriz diyenlere güvenmem, destekleriz diyenler üç gün sonra desteklemezler. Bir de herkes kendini patron zannetmeye başlar. Oysa bağımsız gazeteciliğin en önemli özelliklerinden birisi patronsuzluktur. Bir gazete eğer karlıysa patronundur, çok karlıysa çıkaranındır, zarar ediyorsa sahibinin kim olduğunu kimse bilemez. Ya tahmin edebilir. Ya ihaleden alıyordur parasını, ya kamu kaynaklarından sağlanıyordur. Sonra bu gazete yaşayamıyordur ve ortada gazete filan kalmıyor. Bugün Türkiye’de sağdan saysanız 1.5, soldan saysanız 2.5 gazete ya vardır, ya yoktur,  İnternet deseniz, maliyeti daha düşük olduğu için daha kolay bağımsız gazetecilik yapıyor. Ama orada da başka sorunlar var. Birtakım internet  siteleri var, bağımsız yayıncılık yaptığını söyleyen. Ancak bunların da gizledikleri Avrupa Birliği fonları, yurtdışındaki bir takım vakıflardan, derneklerden para aldıklarını, fonlar aldığını biliyoruz, duyuyoruz, görüyoruz. Zaman zaman da açıklamak zorunda da kalıyorlar. Bunların hiçbir tanesi iş değil. Ben bir gazeteci olarak ne içinde olmak isterim ne güvenirim. İşsiz kalmış bir bölüm iyi gazetecilerin internete sığındığını biliyoruz o yüzden de doğru düzgün işler yapılabiliyor. Ama mesela bazılarının yurtdışından fonlandığını öğreniyoruz. Hoş değil. Yurtdışı fonlaması güven kırılmasına yol açıyor, tatsız.

 

GAZETECİLİK MEZUNU OLMAK ŞART MI?

Baktığımızda sektörde çalışanların büyük çoğunluğu gazetecilik mezunu değil. Bir de eleştiri var. Başka bölümlerden mezun olanlar gazetecilik yapmasın diye bu düşünce için ne diyorsunuz?

Gazetecilik yapmak için illa basın yayın ya da şimdi üniversite galiba, iletişim fakültesi mezunu olmak gerekmiyor diye düşünüyorum. Çünkü teknik branş değil, doktorluk, mühendislik yapmıyoruz. Bu bir eğitim sonucu elde edilen meslek değil. Bu dünyada da böyle. New York’ta da gitsek baksak da çalışanların çoğu hukuk mezunudur, bir bölümü de iletişim mezunu olabilir. Ama çok da şart değil. Çünkü gazetecilik başka bir şeydir. Veri toplama, veri değerlendirme. Bir matematik mezunu bile gazeteci olur. Eğer teknik bir dalda çalışmıyorsanız, matbaacılık yapmıyorsanız, bilgisayar, kamera ya da ışık gibi teknik ya da televizyon kısımlarında çalışmıyorsanız, yazar, muhabir olmak istiyorsanız illa gazetecilik mezunu olmanız gerekmiyor. Bence hukuk, uluslararası ilişkiler mezunu olmak daha iyi. Daha kesin şart olan en önemlisi bir ya da birden fazla yabancı dil bilmek lazım. Yok google çeviririm olmaz. Bu evrensel bir meslek. Dünyanın her yerinde yapma kapasiteniz olmalı. Dünyayı da öz kaynaklarından takip edebilmek gerekiyor. Muhabirlik ve yazarlık, yöneticilik seviyesinde yabancı dil bilgisidir. Türkiye’de bunun böyle olmadığını biliyoruz.

GAZETECİLİK İÇİN MERAK ŞART

Merak da çok önemli, eğer merakınız yoksa hiç bu işe girmeyeceksiniz. En önemlisi meraktır. Ben çocukluğumdan bu yana iki kişi kulaktan kulağa bir şey söylediği zaman onların ne söylediğini merak eder ve bana söylemezlerse sinirden oturur ağlardım. Eğer merakınız yoksa hiç bu işin içine girmeyeceksiniz. Bir gazetecinin başına meraktan gelir.

 

KİMLER GAZETECİ OLMALI?

-Gazetecilik mesleğini seçecek gençlere neler önerirsiniz?

Hiçbir alanda kolay iş bulunmuyor zaten. Bir kere genç arkadaşlarımız gazeteciliği seçerken şuna sakın aldanmasınlar. Bu mesleğin önde görünen bir takım adamlarına bakarak büyük bir hızla ilerleyeceklerini düşünmesinler. Olabilirler, olmayabilirler de. Bunun için de şans vardır, yetenek vardır. O günün denk gelmesi vardır. Ben gazeteciliğe başladım yarın Cüneyt Özdemir, Fatih Altaylı, Mehmet Ali Birand oldum, yok böyle bir şey. Başarılı gördüğünüz bir gazetecinin hatta tüm mesleklerde böyle aslında. Bu başarılı gördüklerinizin yanında altında bir sürü başarısız leş vardır. Herkes başarılı olamaz. Ayrıca başarının ne olduğu da çok tartışmalı bir konudur. Çok başarılı görünen birtakım insanlar çok mutsuz olabilirler. O yüzden burada en temel mesele bu işi sevmek lazım. Sevdiğiniz için yaptığınızda başka şey. Zaten eğleniyorsunuz, hobi gibi bundan mutlu oluyorsunuz, para da kazanıyorsunuz. Bunu bir gün ben şimdi çalışmakta olduğum patronuma söyledim: “Enayi gibi para veriyorsun, zaten para vermesem de yaparım” dedi. O günden beri zam yapmadı bana.

Bu durumda gazetecilik para kazandıran meslek değildir, belli ekonomik gücü olan kişiler mi gazetecilik yapmalı?

Yok öyle değil. Türkiye’de hangi meslek para kazandırıyor bugün. Çünkü Türkiye katma değer, teknoloji, bilgi, bilim üreten bir toplum olmadığı için siz hammayiye yapıyorsunuz. Hammaliye yaptığınızda da hamal gibi para kazanıyorsunuz. Yüksek ücretler olmaz. Siz eğer uçak yapmıyorsanız, sadece tekstil ürünleri yapıyorsanız kilosu 1 liralık bir ürün üretiyorsanız siz de bir kiloluk 1 lira kazanırsınız. Ne kadar bu işin işine ne kadar bilgi kattığınız önemli. Hangi meslek olursa olsun. Türkiye’de her meslek az kazanıyor zaten. Bu o meslek erbabının hatası değil, ülkenin genel yapısının hatası. Türkiye’de yakın zamanda başbakanlık yapmış birisi kalıp ‘Bulutun içinde ne var merak etmeyin, siz kullanın’ diyorsa bu hatadır. Onu kullanarak işin çok ufak bir kısmındasınız. Önemli olan icat yapmaktır, yeni bir şey yapmak, katma değeri artırmaktır. Her meslek öyle. Gazetecilikte de böyledir. İnovatif olmaktır. İnovatif olmanın şartı birincisi yaptığın işi iyi bilmektir, ikincisi de Türkiye gibi yönetilmemektir.

 

ÖZGÜR BASIN VAR MI?

-Her dönemde farklı baskılar söz konusu olabiliyor. Bu dönemde siz kendinizi yazarken özgür hissediyor musunuz?

Türkiye’de bir gazeteci için, düşünce üreten bir insan için kendini özgür hissetmek çok mümkün değil. Sadece gazeteciler de değil,  gayler de kendini özgür hissedemiyor, kadınlar da özgür hissedemiyor. Farklı düşünen erkekler de özgür hissedemiyor. Türkiye’de özgür hissetmek kolay bir şey değil, ama bu sırf Türkiye’ye mahsus bir durum da değil bu dönemde. Dünyada da acaip bir hal var. Amerika’da da aynı sorunlar baş gösterdi. Macaristan’da,  Polonya’da, Bulgaristan’da da aynı sorunlar var. Fransa’da benzer yapıların güçlendiğini görüyoruz. Dünyada bir sorun var. Zaman zaman böyle dalgalanmadır, bir dönemdir. Gazeteciler bu dönemin tanığıdır, bazen bu baskıları herkesten fazla biz hissederiz. Bu baskıları düşünce ve bilim üreten insanlar hissederler. Şöyle söyleyeyim gazeteci baskı altında da doktorlar da baskı altında. Mesela aşı çalışmalarıyla ilgili yasal değişiklik, yönetmelik değişikliği yaptılar. Aşı çalışması yapan Bakanlığa başvurup, izin alacak dediler. İzinle bilim yapıldığını ben ilk defe duydum. Ancak bu bir takım dikta rejimlerinde olabilecek bir şey. Türkiye bu döneme bunu da gördü. Ne demek. İznin yoksa aşı da yapamıyorsun. Sen bütün elindeki bütün her şeyle bakanlığa başvuruyorsun ama sana izin de çıkmayabilir, senin elindekiler bakanlığın elinde kalıyor. Genel özgürlük kavramıyla ilgili bir sorun var mesela. Biz gazeteciler bir tarafta bunları biriktiriyoruz. Ama diğer tarafta bilim insanlarının bunları biriktirip yazacak halleri yok. Onlar treni kaçırıyorlar. Biz en azından bu trenin içinde yolculuğa sallana sallana devam ediyoruz. O yüzden gazeteler evet baskı altında ama bütün toplum baskı altında, düşünce baskı altında.

GAZETECİLİK İSTEYEN GENÇLER

 

-Bugün bizim mesleğe girecek olan gençlere ne önerirsiniz?

Seven herkese öneririm. Ben bu mesleğe başladığımda 82-83 başıydı, iki sene maaş almadım. Stajyer gibi çalıştım ki birkaç yabancı dil biliyordum. Türkiye’nin en iyi okullarında okumuştum. Sonrasında aldığım maaş da çok komik bir paraydı. Benim bu işten kazandığım parayla araba, ev almak gibi bir beklentim hiç olmadı. Az parayla çalışacağım ama keyifli, sevdiğim işi yapacağım diye girdim. Nitekim öyle de oldu. Mesleğin ilk yıllarında, uzun yıllarında önemli görevler yapmama rağmen, ama bunlarda bile büyük paralar, maaşlar almadım. Sonra Türkiye’de özel televizyonculuğun gelişmesi, ekonominin büyümesiyle beraber daha iyi paralar kazandım. Bugün tekrar aşağıya doğru gidiyor.

Bugün ama başka avantajlar da var. Şimdi senin yaptığın yayınlar gibi yaratıcılığınızı konuşturaak, daha fazla üretebilmeniz, kimseye mahkum olmadan, kendi kendi çabanızla bir yere gelmeniz daha mümkün. Bizim zamanımızda bu yoktu. Ya gazetede, ya dergide ya TRT’de çalışacaktın. Şimdi daha fazla seçenek, imkan var. Hep arayış, hep heyecan. Mesleği seviyorsanız o yaratıcılığı, o heyecanı her zaman buluyorsunuz. Ama bugün çok fazla.

Alternatifler daha fazla. Bir imkan yaratıyor. Hayat böyle bir şey. Sıkıntılar oluyor, geliyor, geçiyor. Benim bir lafım vardır, “Bu da geçer yahu” diye.

Meslekler de böyle, bazen keyif alıyorsun, bazen alamıyorsun. Dünyadaki hiçbir icadı keyfi olan insanlar yapmamıştır, olmayanlar yapmıştır hep.

SEVDİĞİNİZ İŞLERİ YAPIN

Sevdiğiniz işi yapın. Ben şimdi de olsa yüzde 99 gazeteci olurdum. Ama ideal olarak bir bilim adamı ya da assolist olmayı da tercih edebilirdim ama belki de zekam yetmedi, belki bugünkü aklımla onu yapardım. Para kazanmak, yanında bir şekilde geliyor. Neyin az, neyin çok olduğu da kişinin beklentilerine bağlı. Türkiye’de girişimcilik çok yok mesela. Türkiye’de maaşla çok para kazanmak da mümkün değil çünkü. O zaman mühendislik alanlarını tercih etmek daha mantıklı olabiliyor ya da Türkiye’de hukukta mesela iyi para kazanmaları mümkün olabilir. Bir de sabır lazım.

İyi ki şu anda yöneticilik yapmıyorum diyorum. Çünkü Türkiye ya da Amerika’nın iyi üniversitelerini bitirmiş, gazetecilik için karşıma oturmuş çocuklara, ama öyle bir maaş öneriyoruz ki hakaret gibi.

Ama gençlerde de  bir problem var. Hepsinde demeyelim, bazıları şahane. Hemen sanıyorlar ki köşem olacak, makam arabam olacak. Böyle bir dünyada yaşamıyoruz. Bunlar bazen olabilir ya da hiç olmayabilir. Sen işini layığıyla yaparsan ve ortamlar müsait olursa belki olabilir. Her şey böyle olsun istiyorlar ama olmuyor, çok sabırsızlar.

GAZETE PATRONLARI İŞ ADAMI OLUNCA

 

-Medyanın güvenirliliğini yitirmesinde patronların aynı zamanda iş dünyasından olması ne kadar etkili? Gazete patronu iş dünyasından olmasaydı gazeteciler daha özgün olabilir miydi?

Bu uzun süredir konuşulan bir konudur. Medya patronları iş dünyasından olmasaydı bugün Türkiye’de medya olmayabilirdi. Bugün Habertürk’te 1000-1500 kişi çalışıyor. Basılı gazete tarafı yine o kadar yok ama çoğu da olmazdı yani. Erol Simavi bıktığı için mi bıraktı bu işi? Altından kalkamadı. Sözcü şu anda en çok satan gazete mesela. Biraz kalitesini arttırmaya çalışsa mesela yapamayacak. Sayfasını arttırmak gibi şeyler yerine sadece yazarların kalitesini arttırmaya çalışıyor, okurun da çok memnun olduğunu sanmıyorum bundan. Bu da bir iş sonuçta ve bu iş düzgün yapılırsa para da kazanılabilir. Gazete para kazanırsa, patronun da bir sıkıntısı olmaz. Sonuç olarak bu bir yatırım işi. Büyük bir gazetenin halka açılması gerek. Habertürk’te de Turgay Bey’in de bu yönde çok büyük bir niyeti vardı, ama günümüz koşullarında olmadı. Sabah’ta da böyle bir durum vardı ama bu kez de devlet buna izin vermedi. , böyle bir durum var sonuçta. Bir nokta geliyor, o baskıya dayanamıyorsunuz yani, bırakmak zorunda kalıyorsunuz. İşinizi iyi yapıyorsanız kimse sizi engelleyemez. Farklı şekillerde işinizi bir şekilde yapmaya devam edersiniz.

 

09-08-2020


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş