Türk üniversitelerinin akreditasyon ile imtihanı

Türkiye’nin her alanda dünyaya daha hızlı entegre olduğu bir dönemden geçiyoruz. 1980’leri Türkiye’de ekonominin entegrasyonunun başlangıcı olarak kabul etsek de eğitim/yükseköğretim kurumlarının entegrasyonu ancak 2000’li yıllarda mümkün olabildi. 1999 senesinde Avrupa’da başlayan ve farklı ülkelerdeki üniversiteler arasında bir uyum sağlamayı amaçlayan Bologna Süreci’ne Türkiye’nin de 2000 yılında katılmasıyla üniversitelerimizde uluslararası standartlara uyum önemli bir başarı kriteri ve hedef olarak ortaya çıktı.

AKREDİTASYON SÜRECİ HIZLANDI
Sonraki süreçte farkı disiplinlerde oluşan akreditasyon yapıları üniversitelerimizin özellikle sayısal bölümlerinde akreditasyon süreçlerini hızlandırdı. Pek çok üniversitemiz bugün bu süreçlerin içerisindeler.  

Vakıf Üniversiteleri Birliği olarak geçtiğimiz sene nisan ayında gerçekleştirdiğimiz EDUSUMMIT Eğitim Zirvesi’nin ikincisinde ana gündem maddelerimizden biri de yüksek öğretimde kalite ve akreditasyon süreçleriydi. Programımızın açılış konuşmasını yapan Yükseköğretim Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr. Yekta Saraç’ın da göreve geldiği ilk günden bu yana en çok vurguladığı konuların başında şüphesiz ki yükseköğretimde kalite ve akreditasyon konuları geliyordu. Zaten son bir yıl içerisinde YÖK’ün de akreditasyon konusunda çalışmaları hızlandı ve üniversiteler ile bu konu yoğun bir fikir alışverişi içerisine girdi.

VAKIF ÜNİVERSİTELERİ OLARAK FARKINDAYIZ
Tabi bu süreçte en büyük rol bizzat üniversitelerimizin yönetimlerine düşüyor. Biz vakıf üniversiteleri olarak üzerimize düşen önemli sorumluluğun farkındayız. Son 10 yılda hem sayıları artan hem de gelişen vakıf üniversitelerinin, Türkiye’nin yüksek öğretiminde kaliteyi yukarı taşıdığını biliyoruz. Bu yukarı taşıma sürecinde bugün gündemimizde global akreditasyon süreçleri var. Bunlar tabii ki uzun ve zor süreçler. Önümüzdeki dönemde bu alanda yapacağımız farkındalık çalışmalarıyla yüksek öğretimimizde kalite çıtasını yükselteceğimize inanıyoruz.