Arama sonuçları

Uzaktan eğitim var olan eşitsizliği görünür kıldı

Uzaktan eğitim var olan eşitsizliği görünür kıldı

Uzaktan eğitim var olan eşitsizliği görünür kıldı. Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs nedeniyle birçok okulun uzaktan eğitime geçmesi problemleri de beraberinde getirdi. Ev koşulları uygun olmayan, bilgisayara veya internete erişemeyen birçok öğrenci uzaktan eğitimde kaynak olan EBA’dan faydalanamadı, bazıları hiç giremedi.

Konuyu BirGün’den Ayşe Alan'a değerlendiren ODTÜ Öğretim Üyesi, Öğretim Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr Soner Yıldırım, “MEB sadece EBA’yı adres gösterdi. 18 milyonu daracık bir boruya sığdırmaya çalıştılar ve doğal olarak taştı. Özellikle devlet okullarındaki çocukların durumu çok kötü” dedi.

UZAKTAN EĞİTİM VAR OLAN EŞİTSİZLİĞİ GÖRÜNÜR KILDI

Mart ayında okulların kapanmasından bugüne ülkemizdeki eğitimi nasıl değerlendirirsiniz?

Bunu dönemsel düşünmek lazım. Okullar ilk kapandığında acil bir durum söz konusuydu, acil durum uzaktan öğretim yaptık. Hem MEB hem özel okullar süreci görece iyi yönetti. Ancak yaz dönemi iyi kullanılamadı. Online öğretimin devam etmesi yüksek bir olasılık olmasına rağmen çocukların erişim sıkıntısı çözülemedi. Çocuğun erişim sıkıntısı varsa öğretimden bahsedilemez. Ayrıca her çocuk için EBA, internet TV yayını çözüm değil. Her grubun farklı ihtiyaçları farklıdır, bu nokta da atlandı. İkinci sorun müfredat oldu. Mevcut müfredat yüz yüze eğitimde bile sıkıntılıydı çünkü çok konu, çok detay, az tekrara dayanıyor. Aynı müfredatla devam edildi. Oysa online öğretimde az konu çok tekrar olmalı, çünkü online öğrenme daha çok vakit alır.

Neden online öğrenme daha çok vakit alır?

Okuldaki, sınıftaki öğrenme ortamının kodlarla evdeki kodlar birbirinden farklı. Sınıfta çocuk daha odaklıdır, ortam öğrenme üzerine kurulmuştur. Bilgisayar başında ise bilişsel yük artar, çok fazla uyaran vardır çocuğun karşısında. Beyinde çoklu görev oluşur öğrenme sekteye uğrar. Böyle bir gerçek varken MEB müfredatta sadeleştirme yapmadı, online olarak da aynısını öğretin dedi. Bu mümkün değil, başarılamaz. Bunun özel okullara yansıması da akıllara ziyan bir şekilde günde 7 saat, 9 saat gibi dersler oldu. Bu bilişsel yükü öğretmen ve öğrencilerin kaldırması mümkün değil.

Peki nasıl yönetmeliydik bu süreci?

Büyük bir kriz yaşıyoruz. 2. Dünya Savaşından beri ilk defa okullar uzun süre kapandı. Salgın çok büyük ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlar yarattı. Her şeyin bu kadar anormal olduğu bir ortamda eğitimin normal olmasını beklemek kadar anormallik olamaz. Bu patolojik bir durumdur. Öğretmene öğretmen gibi olacaksın, öğrenciye öğrenci gibi olacaksın diyoruz.

ACİL ÖĞRETİM PLANI HAZIRLANMALIYDI

Bir acil öğretim planı hazırlanmalıydı. Bu planda, temel beceriler, çocuğun okulla sosyal duygusal bağını korumaya yönelik etkinlikler ve belirli akademik etkinlikler olmalıydı. MEB çözüm olarak sadece EBA’yı adres gösterdi. 18 milyonluk popülasyonu daracık bir boruya sığdırmaya çalıştılar ve doğal olarak taştı. Bu durumun bir an önce çözülmesi gerekli, özellikle devlet okullarındaki çocukların durumu çok kötü. MEB bir yönerge hazırlamadı. İlköğretimde şu kadar ders yapabilirsiniz demedi. Bu özel okulları kim daha fazla yayın yapıyor yarışına soktu. Bu yüzden öğretmen öğretiyor, öğrenci de öğreniyormuş gibi yapacak ne yazık ki. Benim tahminim sınavlar da yapılacak. Notlar düşük gelince de şikayetler başlayacak. Oysa şu mesajı vermemiz gerekirdi: anormal bir dönemden geçiyoruz, biz okullar olarak çocukları bilişsel, ruhsal, sosyal ve fiziksel olarak hayatta tutacağız.

ONLİNE EĞİTİM Mİ ONLİNE ÖĞRETİM Mİ?

Siz bu yapılana online eğitim değil de online öğretim diyorsunuz. Neden?

Ünlü eğitim psikoloğu Skinner: “Öğrendiklerinizin hepsini unuttuktan sonra geriye kalan eğitimdir” der. Okulda olmak, sosyal ortamı yaşamak, çocuğa esneklik kazandırır, algısını değiştirir, renkleri çeşitliliği gördükçe, saygı duymayı öğrenir. Eğitim budur, çok boyutlu bir şeydir. Biz şu an konuların öğretimiyle uğraşıyoruz, eğitim vermiyoruz.

HER YAŞ GRUBUNA GENELLENMEMELİ

Online öğretimin olmazsa olmazları neler olmalı?

Her yaş grubuna genellenmemeli. Online öğretim yetişkin eğitiminde gayet etkilidir çünkü öğrenme ihtiyaçlarının farkında olanlarda işe yarar. Çocuklar okula en çok sosyalleşmek için gidiyor. Evde sosyalleşemiyor, arkadaşı yok, mahalle yok, kendi yaşıtları ile bir araya gelemiyor. Online öğretimde çocuktan öğrenme talebi gelmeyecektir. Derslerde online oyun dahi oynatsanız, bir süre sonra buna bile tepki vermez çocuklar. Hareket etme, sosyalleşme ihtiyacı var çünkü. Alternatif çözümler düşünülmeli. 18 milyon öğrenciye tek bir model dayatılmamalı. Lokal çözümlere ihtiyacımız var. Örneğin vaka olmayan köylerdeki öğrenciler de EBA’ya mahkûm edilmemeli; öğrenci öğretmen bir araya getirilmeli. Alt yaş grupları çok dezavantajlı, bu grup için ayrıca çözümler üretilmeli.

EŞİTSİZLİKTE ARA AÇILDI

Pandemi, eğitimdeki eşitsizlikleri daha görünür hale getirdi diyebilir miyiz?

Eşitsizlik hep vardı ama ara daha çok açıldı. Bizim mili bir seferberlik yapmamız lazım. Her ilde eğitim fakültesi var, yerel düzeyde insanlara yetki verilmeli, sadece dijital içerikle işin içinden çıkamayız. Öğretme mekanik bir iş değil. Örneğin Hollanda’da özellikle özel eğitime muhtaç olan çocuklara öğretmenler ziyaret edip destek oldular, ailelere eğitim verdiler, eğitim materyalleri götürdüler. Türkiye’de öğrencilerin yüzden onu özel öğretime muhtaç, bu çocuklara ulaşılamadı. Ne yazık ki çocuklara umut ve çaresizlikten başka bir şey sunulmadı.

Nasıl bir seferlik yapılmalı?

Eğitim gönüllüsü topluluklar var, STK’lar var. Çözüm üretebilir, çocuklara ulaşabilirler. Eğitim fakülteleri öğretmen adayları çocuklara ulaşabilir. Böyle ciddi bir krizdeyken dijitalleşiyoruz söylemleri üzücü. Sorun EBA değil, müfredat ve bu müfredatın başarısızlığı ortada. Ulusal ve uluslararası sınavlar önemli göstergeler. Sorun dijitalleşme değil, içerik. 1926 ilköğretim müfredatının girişinde şöyle der: Bir öğrenci bir derste tarih öğrenirken teneffüs sonrası matematik öğrenemez, gün boyu tek bir problemle uğraşmalıdır. Hayat bilgisi dersi etrafında şekillenmelidir diğer dersler olmalıdır. 100 yıl sonra eğitimde geldiğimiz nokta bu anlayışın çok çok gerisinde.

NASIL BİR MÜFREDAT OLMALI?

Nasıl bir müfredata ihtiyacımız var?

Entegre, konuların bütüncül öğretildiği müfredat ve bu müfredatı öğretebilecek öğretmen yetiştirmeye ihtiyacımız var. Pandemi bunun için çok büyük fırsattı ama kaçırılıyor. Şu kadar canlı yayın yaptık deniyor ama öğrenme yok. Bu şekilde de devam edecekse de erişim sorunu çözülmeli, yoksa çocuklar eğitimden kopar. Özellikle kız çocuklarının okullaşma oranı da düşecek. Şu anda bu kız çocuklarının ne durumda olduğuna bakmalıyız, EBA’nın tıklanma sayılarına değil.

Size kaynaklar doğru kullanıldı mı?

Çok büyük bir nüfus var, zor bir iş. Ancak MEB şu anda yaptığının çok daha iyisini yapabileceği halde yapmadı. Bütün kaynaklarını ve enerjisini sadece dijital kaynaklara harcamamalı. Eğitim insana dokunma ile ilgili, insani bir şey. Mekanik devam edemezsiniz, o yıllarca denendi, oradan bir şey çıkmaz. İnsana yapılan yatırımın önemine çok inanıyorum. Örneğin atanamayan öğretmenler bu dönem belli ücretler karşılığında eğitimde kullanılabilirdi. Online öğretimle, dijitalleşmeye yatırım yaparak çağ atlanamaz.

ÇOCUKLARA YAZIK OLUYOR

​Okulların açılması ile ilgili öngörüleriniz neler?

Sürekli yüz yüze eğitime geçilemeyeceğini düşünüyorum. Haftada bir gün de olsa çocuğun okula gitmesi çok önemli. Eğer bahar dönemi de bu şekilde geçerse işimiz çok daha zor. Bu durumda önerim tüm sınıfların önümüzdeki yılı tekrar etmesi olur. Mış gibi yapmaktansa bir yıl kaybetmek yeğdir. Devlet okulundaki çocuklar bu dönemde çok dezavantajlı. Okul onlar için çok şey demek. Bu yüzden devlet okullarına gözümüz gibi bakmalıyız. En kısa zamanda bu çocuklar için çözüm üretmeliyiz. Bu dönemi hasarsız atlatamayız, hasar olacak. Ama şöyle de bir gerçek var: öğrencilerin yüzde atmışı EBA’ya hiç girmemiş, bu on milyon öğrenci demek. İşte bu çocuklara yazık oluyor.

21-09-2020


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş