Arama sonuçları

YURTDIŞINDAKİ TÜRK BİLİM İNSANLARI: DOÇ. DR. EMRE YAKŞİ

YURTDIŞINDAKİ TÜRK BİLİM İNSANLARI: DOÇ. DR. EMRE YAKŞİ

Yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarında görev yapan Türk bilim insanlarını tanıtmak için lisans sonrası yurtdışında eğitimini sürdürmek isteyenler ile  kariyerini yurt dışında sürdüren akademisyenleri buluşturan platform olan TAF Network ile ortak proje yaşama geçirdik.             

Her hafta bir bilim insanı röportaj konuğu olacak. Bu haftanın konuğu Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde YaksiLab adındaki kendi laboratuvarında nöro-biyoloji alanında çalışmalarını sürdüren ve Türk öğrencileri de yanına stajyer olarak alarak onlara yurtdışı deneyimi  sunan Doç. Dr. Emre Yakşi. Yakşi ile röportajı TAF Network ekibinden Canan Altun pervinkaplan.com için gerçekleştirdi.        

Genetik bölümünde okumaya nasıl karar verdiniz? Tesadüf mü yoksa bilinçli bir seçim mi oldu?

İzmirliyim. İzmir'de hep devlet okullarında okudum. 1996 yılında ODTÜ’ye Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümüne girdim. 2001’den sonra ilk kez master için yurtdışına gittim. Küçüklüğünden itibaren bilim insanı olmak isteyen tipler vardır ya; işte ben de onlardan biriydim. Bunda çocukluğumun hastanede geçmesinin de etkisi var. Annem hastanedelaborant teknisyeni olarak çalışıyordu. Bu yüzden hep böyle biyolojik bilimlere, tıp bilimlerine çok meraklıydım. Herkes beni doktor olacak diye zannederken; ben genetik tercihi yaptım. Çok da iyi yapmışım, çünkü işimle mutluyum. Temel bilimler önemli. Bence bir ülkenin gelişmesi kalkınması açısından temel bilimler çok önemli.  

Genetik değil de tıp yazmanız yönünde bir baskıyla karşılaştınız mı?

Aile tarafından evet. Çünkü tıp okuyunca işin garanti bakılıyor. Bu önemli bir durumdu. Çünkü orta gelirli bir ailenin çocuğu olarak bir an önce aileye katkıda bulunmak, çok fazla yük olmamak gerekiyor. Tıp da yazdım ama onu altlara koydum. Üst seçeneklere genetikyazınca puan da iyi olunca genetik bölümüne girdim. Ama tıp da hep aklımda kaldı. 

Nöro-Biyoloji de tıp kadar yorucu bir alan değil mi?

Ama daha farklı. Ben “ Sevdiğim işi yaptığım için bana para veriyorlar” diye düşünüyorum. İnanılmaz güzel bir şey. O yüzden hiç yorulmuyorum. Günde ortalama 9-10 saat çalışıyoruz. Eve gidince yine çalışıyoruz. Ona rağmen yorucu gelmiyor. Çünkü insan sevdiği işi yapınca saate bakmıyor. Benim için de önemli olan bu. 

Bir öğrencinin geleceğinin belirlenmesinde üniversite yaşamı nasıl etki yapıyor? 

ODTÜ’nün büyük bir katkısı var bana. Sadece eğitim almadım ODTÜ’de. Aynı zamanda değişik ilgi alanlarımızı destekleyecek öğrenci kulüpleri vardı. Benim ilgimi doğa bilimleriçekiyordu. Doğa Koruma Kulüpleri vardı. Çok güzel arkadaşlarımız oldu. Gençler açısından elbette yazacağınız bölüm önemli; ama üniversitenin kalitesi, kendi öğreniminiz dışında size sunabileceği değişik açılarının olması çok önemli. O yüzden ODTÜ muhteşem bir yerdi. Ben hala okuluma gönülden bağlıyımdır.

Peki lisans bittikten sonra master için Almanya’ya nasıl gittiniz, nasıl kabul aldınız?

ODTÜ’nün ABD ile yakınlığı var. Hocaların çoğu ABD’ye gidip, gelmiş. Ben de doktora için düşünüyordum. Fakat yapmak istediğim şey çok sınırlıydı, iki yerde vardı, onlara da gidemedim. Ortada kaldım. Bu şekilde ABD’ye gitme planları suya düştü. Bu sırada Almanya daha yeni uluslararası master programlarını açıyordu. ‘Haydi birde Almanya’yı deneyeyim’ dedim. Gerçekten bazı şeyler şans eseri oluyor. Bu işimde öyle şans eseri oldu ve çok doğru bir karardı. Almanya’yı hem çok sevdim –Türkiye’den sonra benim ikinci vatanım gibi oldu- üstelik de birçok ülkede yaşamama rağmen. Bir sürü değişik teknikler öğrendim, bir sürü bilim insanları ile tanışmış oldum. Türk Eğitim Vakfı’nın (TEV) masterda desteği çok büyüktü, TEV bursu ile gittim. Seneler sonra da o bursumu vakıf istemese bile başka öğrenciler yararlansın diye geri ödedim. Ben hem DAAD (Alman Akademik Değişim Servisi) hem de TEV’e başvurdum. Almanya’daki programdan kabul alınca TEV beni destekledi. O burs olmasaydı yurtdışına gidemezdim. Benim için TEV’in desteğinin hayati bir önemi vardı. Buradan teşekkürlerimi iletirim.

Yurtdışı için burs bulmak tüm öğrencilerin istediği bir şey ama bulmak çok zor değil mi?

Ancak birçok üniversitenin kendi bursları var. Bunları araştırmak lazım. Örneğin ben Heidelberg Üniversitesi’ne master için gittiğimde onların da bursları olduğunu öğrendim. TEV burslu olduğum için alamadım. Ama bursu sadece Türkiye’den bulmanız şart değil.  Örneğin İngiltere, ABD’de de master, doktora yaptığın zaman ‘Tuition’ dedikleri bir harç ödüyorsun ve yüksek rakamlar bunlar. Mesela Almanya’da Avrupa’daki birçok ülkede bu tür sorunlar yok. Eğitim bedava. Ben master bursunu geri ödemeyi planladığım için part time iş de yaptım. Almanya’ya ilk gittiğimde her gün 1-2 saat çalıştığım enstitüdeki balık tanklarını temizleyerek, ek gelir elde ettim. 

Yüksek lisanstan sonra doktorayı da Almanya’da tamamlamak bilinçli bir tercih miydi?

Ben Almanya’yı çok sevmiştim. Ayrıca ortamı ve hocaları da tanıyordum. 

Yüksek lisans ve doktorayı aynı yerde yapmak avantaj mıdır? Gençlere ne önerirsiniz?

Ben öğrencilere her zaman hemen doktora için program bulup ortamı ve hocaları tanımadan gitmenin risk almak olduğunu söylerim. Çünkü doktoraya kabul edildin, ama tamamlayabilecek misin? Bitirdiğin zaman makale yayınlayabilecek misin? Bunları hep düşünmek gerekiyor. Bu açıdan, benim için master programından gitmek avantajdı. Çünkü ortamı tanıyorsun. Hangi hoca daha iyi biliyorsun, hangi hoca daha iyi makaleler yayınlıyor. Kaç kişi var bu adamın laboratuvarında? Nasıl davranıyor insanlara? Çünkü elinde sonunda her şey insanda bitiyor ve hocanda bitiyor. Master hocam ‘Kalmak ister misin burada’ dedi,tamam dedim öyle devam ettik. Ama kötü bir hoca olsaydı –ki kötü hocalarda var- 

İsteyeceğiniz iyi hocalarla çalışmak ve master sırasındaki iletişim çok önemli… değişik değişik lab’ları tanımak, farklı hocalar tanımak, diğer öğrencilere sormak. Mesela bir programa giderken soracağınız ilk şey ‘ Hoca nasıldır iyi midir?’ ‘İnsanlara nasıl davranır?’ Çünkü kötü davranan hocalarda var ve böyle bir şeye rastladın mı hayatın biter. Çünkü psikolojik olarak da kariyer olarak da bu kararla çok büyük riskler alıyorsun. O yüzden de iyi insanları belirleyip onlara kendinizi göstermek çok önemli. 

Öyleyse sadece ülke üniversite araştırmak değil de, direk olarak hoca ismi araştırmak daha önemli. 

Kesinlikle. Ülke, üniversite, hepsi yalan. En önemlisi çalışabileceğiniz hocayı bulabilmek ve gerçekten de çok da kolay bir şey değil. Araştırma yapmak gerekiyor. 

Almanya’dan sonra Harvard’a nasıl geçtiniz?

Almanya’da Max-Planck Enstitüsü, doktora yapmak için en güzel yerdir. Ama ABD’de de Harvard Üniversitesi’ndeydim. Almanya’da ‘Ne kadar iyiyim’  ‘Başarılıyım ben’ falandiyorsun ama ABD’ye gittiğimde herkes cin gibi zeki olduğunu görüyorsun. Bir anda kendini ortalamada görüyorsun. Bu da çok önemli bir duygu ve sana vizyon katıyor. Gerçekten de Harvard’da olunca kendini o insanlarla karşılaştırıp hangi seviyede olduğunu global ölçekte görüyorsun. Bunu farkediyorsun. Ben Türkiye’de ve Almanya’da oldukça iyi bir öğrenciydim ama Harvard’da ortalama. Çünkü çok çok zeki insanlar vardı. Buna ‘Reality-Check’ diyorlar İngilizcede yani gerçeklik kontrolü. 

Sonra Belçika’da doçent olarak ders verirken görüyoruz sizi. Almanya’yı mı yoksa ABD’yi mi özlediniz? 

Yaşam kalitem açısından da güzel bir ülkeydi. Belçika’da doktora yapmak güzel çünkü maaşları güzel. Bütün doktora programları zaten maaş ile geliyor. Belçika’yı düşünen öğrencilere kesinlikle tavsiye ederim. Benim gittiğim Leuven Katolik Üniversitesi başarılı bir üniversiteydi. Bir de Belçika’da ‘VIB’ diye bir şey var. FlandersInstitute of Biotechnologie’ kesinlikle muhteşem bir organizasyon. Gittiğiniz yerde hiç kötü laboratuvar yok. Eğer hayat bilimleri veya biyomedikal alanında çalışmak istiyorsanız VIB’ye bakmanızı tavsiye ediyorum. Onlarında uluslararası doktora programı var. Az öğrenci alıyorlar ama aldıkları öğrencilere de çok güzel maaşlar veriyorlar. Bunu kaçırmamalarını öneriyorum.

Çalışma alanızdan biraz bahsetmiş olursak nöroloji alanında çalışmak isteyenlere ne önerirsiniz?

Türkiye’de moleküler biyoloji ve genetik okumuştum. Almanya'ya masterda biraz virüslerüzerinde çalışmayı düşünüyordum, bir iki sene çalıştım. Sonra doktoramı fizik enstitüsünde yaptım. Biyomedikal optik üzerineydi, yani biyomedikal görüntüleme üzerineydi. Sonra Boston'da sinirbilim üzerine çalıştım. Kendi laboratuvarımda da bunları birleştirerek değişik bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Yani multidisipliner eğitim. Değişik disiplinlerle tanışmış olmamın bence çok büyük faydası var. Şimdi ne yaptığımıza gelirsek, beyin aktivitesini ölçüyoruz. Biyomedikal tekniklerle fakat ölçtüğümüz aktiviteyi uygulamalı matematiksel tekniklerle analiz ediyoruz. O yüzden uygulamalı matematik kullanıyoruz. Öğrenmek istediğimiz; beyin, dışarıdaki  duyguları, duyuları nasıl işliyor, içimizdeki duygularla nasıl birleştiriyor. Örnek vermem gerekirse bir koku alıyorsunuz diyelim,yemek kokusu, karnınız açsa direkt hemen ağzınız sulanmaya başlıyor, karnın aç değilse umurunda bile değil yani beynimiz bu içimizdeki hisleri açlık olsun heyecan olsun ya da stres olsun nasıl dışarıdan gelen duyularla birleştirebiliyor? Mesela oturmuşsun bütün gece sınavına çalışmışsın her şeyi de biliyorsun sınavdan önce stres yaptın her şeyi unuttun. Bu nasıl oluyor bu? Yani beyin duyguyu işlerken içerde hislerinizi nasıl birleştiriyor? Bunlara bakıyoruz.

 Laboratuvarınızda kaç kişi çalışıyor ve bunların kaçı stajyer?  

5 tane doktora öğrencisi var. 4 tane de post doktora var, 2 tane de master öğrencisi var. Şimdi bir de kısa süreli tıp öğrencisi geldi. 

Ziyaretçi öğrenci ve stajyerleri nasıl kabul ediyorsunuz, hangi şartları arıyorsunuz?

Şarttan çok koşullar önemli. Öğrenci ne zaman gelmek istiyor, laboratuvarımız dolu mu, değil mi? Mesela bu sene 2 öğrenci gelecek üç aylığına. Biri Hacettepe tıptan, diğeri ODTÜ moleküler biyolojiden gelecek. 

Norveç'te hayat nasıl geçiyor iş dışında?

Norveç'i çok seviyorum. Şöyle ben gerçekten doğa hayranı bir insanım. Doğaya çıkmak, deniz kıyısında olma, dağlarda olmak muhteşem bir şey. Eşim de ben de hep doğada olmayı çok seviyoruz.O yüzden zaman bulur bulmaz ya böyle dağlara yürüyüşe gidiyoruz. Kanomuz var. Onunla göllere nehirlere gidiyoruz. Zamanımız olduğu zaman balık tutmaya gidiyoruz. 

 

Şimdi de bilim insanlarıyla 5 soru 5 cevap bölümüne geldik.  

• Sizi en çok ne heyecanlandırır?
o Başta bir hipotezimin olması ve o hipotezimin yanlış olması sonra yepyeni bir doğruyu bulabilmek, beni çok mutlu eden bir şey.
• Heyecanınızı ne öldürür?
o Motivasyonu olmayan insanlar
• Hangi mesleği yapmak istemezsiniz?
o Defterdar
• Hayatınızda örnek bir rol modeliniz var mıdır?
o Mustafa Kemal Atatürk
• Hayat felsefenizi hangi slogan/cümle özetler?
o Fırsatları değerlendirmek. En kötü tercih bile hiç tercih yapmamaktan iyidir.

 

Bu röportajı pervinkaplan.com için TAF Network adına Canan ALTUN gerçekleştirdi.

 

12-01-2017


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş