Arama sonuçları

YURTDIŞINDAKİ TÜRK BİLİM İNSANLARI: DR. EMRE EREN KORKMAZ

YURTDIŞINDAKİ TÜRK BİLİM İNSANLARI: DR. EMRE EREN KORKMAZ

Yurtdışındaki Türk bilim insanlarını tanıtmak için TAF Network ile yaşama geçirdiğimiz Yurtdışındaki Türk Bilim İnsanları dizimizin bu haftaki konuğu University of Oxford’da çalışmalarını sürdüren Türk bilim insanı Dr. Emre Eren Korkmaz.                 

Dr. Korkmaz, Türkiye’de yüksek lisans ve doktora yaptıktan sonra doktora tezinin devamı olarak çalışmalarını uluslararası alanda sürdürmek istediği için Oxford Üniversitesi’ne başvuruyor ve kabul alıyor. Uluslararası Göç Enstitüsü’nde Batı Avrupa’daki Türkiyeli göçmenler ve Türkiye’de Suriyeli mültecilerin çalışma yaşamına katılması konularında çalışmalar yürüten Dr. Korkmaz Oxford’dan kabul almanın zor olduğunu düşünen öğrencilere “Kendimize güvenmemiz gerekiyor. Çaba harcayınca başarmamak mümkün değil. Biz kendi kendimize engel oluyoruz” diyor ve ekliyor:       

“Moral bozmamak lazım. Tabii ki başta kendimize engeller çıkarıyoruz, çevremiz çok desteklemiyor ya da maddi-manevi imkanları bulmak çok zor olabiliyor ama çaba harcamak lazım. Türkiye'de ciddi bir birikim var ve bu birikimden yararlanılmak isteniyor. Buradaki Türk öğrenci kulüpleriyle bağlantı kurulabilir düşünen arkadaşlar. Biz her türlü yardımı sağlarız.”

Sizi lisans eğitiminizden başlayarak tanıyabilir miyiz?

Fethiye’de büyüdüm. Fethiye Anadolu Lisesi’nde okuduktan sonra Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümüne girdim. Arada bir çalışma dönemi olunca ve ardından İstanbul’a taşınınca mezuniyetim Doğuş Üniversitesi’nden oldu. Yüksek lisansımı Sabancı Üniversitesi’nde ve doktoramı İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde bitirdim. Ardından doktora sonrası araştırma görevlisi olarak British Academy’nin verdiği Newton International Fellowship ile Oxford’a geldim. Daha önce doktora döneminde de araştırma görevlisi olarak Kemerburgaz Üniversitesi’nde çalıştım. 

Yüksek lisans eğitiminizTürkiye’de yaptıktan sonra yurtdışına çıktınız, bunun avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Yüksek lisans ve doktorada yurtdışı daha popüler... Ben çalıştığım için Türkiye’de almıştım lisans sonrası eğitimimi. Ama yurtdışında yüksek lisans ve doktora yapmanın akademik hayata etkisini biliyoruz hepimiz. Bu yüzden ben de doktora tezimin devamı olarak çalışmalarımı uluslararası alanda sürdürmek istediğim için Oxford Üniversitesi’ne başvurdum ve burada olduğum için çok mutluyum. Tabii kişisel olarak size de bağlı oluyor, sosyal ağlarınıza ve ilişkilerinize de. Önce araştırma konumuzu belirledik. Aslında ben göç üzerine çalışıyorum yani Uluslararası Göç Enstitüsü’ndeyim. İki temel konum var. Birincisi Batı Avrupa’daki Türkiyeli göçmenler ile ilgili, ikincisi ise Türkiye’de Suriyeli mültecilerin çalışma yaşamına katılması ile ilgili. Bunlar güncel olaylarla ve siyaset bilimiyle doğrudan ilgili. Göç çok genel bir kavram, ben siyaset bilimi perspektifi üzerinden bir yaklaşım sergilemeye çalışıyorum. 

Bu iki alana özel olarak yönelmeniz nasıl oldu, kişisel bir ilginiz mi vardı?

Tabii kişisel ilgi olmadan olmuyor bunlar, ama hocaların yönlendirmeleri de çok etkili oldu. Mesela İstanbul Siyasal’da kamusal alanda yoğunlaşılması ve bu alanda bilgiler verilmesi doğrudan etkili oldu. Bunun yanında bir alana yöneldiğiniz zaman bu alanda çalışacağınız birileri, birtakım sosyal bağlarınızın olması gerekiyor. Bunlar üst üste gelince bu iki alanla birleşmiş oldum. Bir de bunlar güncel politik konular, araştırılması gereken konular. Oxford Üniversitesi de bu konuda araştırmalar yapanlara destek olunca ve Uluslararası Göç Enstitüsü’nden de kabul alınca bu şekilde buraya taşınmış oldum. 

Oxford’a taşınmadan önce bu konuda çalışmaya karar vermiştiniz yani öyle mi?

Evet zaten doktora tezim de bunun üzerine. Onun devamında buraya gelmiş oldum. 

Newton International Fellowship üzerinden gittimdemiştiniz, bunu biraz anlatabilir misiniz? 

Şöyle ki; British Academy diye İngiltere’de bilimsel bir kuruluş var. Onların uluslararası doktora sonrası araştırmalara destek olan bir programları tüm dünyaya açık bir program. TÜBİTAK’la anlaşmaları üzerine yine Türkiye dışında Çin, Hindistan ve Brezilya gibi bazı ülkeler öncelikli seçilmiş. Önce bir üniversiteden kabul almanız gerekiyor, aldıktan sonra üniversiteyle beraber British Academy’ye başvuruyorsunuz. Ben Türkiye’deyken başvurdum yani buradakiler başvurdu. Yine birtakım prosedürleri var, onları da yerine getirdik ve daha sonra ağustos ayında açıklandı. Kabul aldığımızı gördük. İki yıllık bir fellowship bu, İngiltere’deki tüm doktora sonrası araştırmacıların haklarına sahip oluyoruz. Bunun bir avantajı da bu 2 yıllık süreç sonrası benzeri fellowship programlarına katılma ve başvurma imkanı buluyoruz. Türkiye’den gelen arkadaşlarımız daha çok misafir araştırmacı olarak geliyorlar. TÜBİTAK’tan destek alarak 3-5 ay gibi sürelerle geliyorlar. Ama bu biraz daha farklı, doğrudan British Academy tarafından verilen bir fellowship. 

 Sadece doktora sonrası araştırmaları için mi yoksa yüksek lisans ve master için de destekleri oluyor mu?

Bu program post-doktora için geçerli ama yine lisans ve yüksek lisans için imkanlar da var. Buraya arkadaşlarımız doktora ve yüksek lisans için de geliyor. Türkiye’den kendi imkanlarıyla kaynak bularak gelenler de var ama. Mesela, lisans için Oxford’a başvurup kabul alan ve buradan birtakım burslar ve fonlar elde eden arkadaşlarımız da var. Biraz araştırmak gerekiyor sanırım ama imkanlar olduğunu biliyorum. 

Peki yurtdışında yaşamak ve çalışmak nasıl bir şey? Bir kere dil önemli bir bariyer; bunla ilgili sorunlar yaşadınız mı, yaşadıysanız nasıl atlattınız?

Yurtdışında yaşamak tabii ki zor, bir kere ülke değiştiriyoruz. Ülke içinde bile şehirden şehre geçerken, hatta şehir içinde başka bir yere taşınırken bile insanlar zorlanıyor. Ülke değiştirmek çok daha zor. Bir de biz ailece, küçük bir bebekle buraya taşındık; çok daha zor oldu. Buradaki yaşama alışma, yaşam koşullarını tanıma ve şartları öğrenme süreci var. Tabii ki dil önemli bir konu. İngilizceyi ne kadar hepimiz konuşsak, okusak ve yazsak da sonuçta burada yabancıyız. İster istemez dilde yetersizliklerimiz oluyor. Ama şöyle bir durum da var; biz geleneksel olarak herhalde biraz mükemmeliyetçiyiz. Çok iyi konuşmuyorsak konuşmaktan çekiniyoruz ama burada birçok ülkeden gelenler var ve bakıyorum da bilgi birikimi, koşullar gibi konularda onlardan çok da farklı değiliz. Örneğin biz dil sorunu yaşıyoruz ama Hollanda’dan, Fransa’dan ve Belçika’dan gelenler de bu sorunları yaşıyor. Bir de Oxford, üniversite şehri olduğu için bu sorunları yaşayan pek çok insan oluyor. Bu yüzden çözümler de, yardımlar da, beklentiler de ona göre oluyor. Doğal olarak çözmek de daha kolay oluyor.

O zaman bazı şeyleri gözümüzde çok büyütmememiz lazım?

Elbette. O konuda çok net söyleyebilirim; biz çok abartıyoruz, büyütüyoruz gözümüzde. Kendimize güvenmemiz gerekiyor. Çaba harcayınca başarmamak mümkün değil. Biz kendi kendimize engel oluyoruz. Başkaları adına düşünüyoruz, nasıl olsa bizi almazlar diyoruz ama öyle düşünmeyince yollar açılıyor.

Eğitim hayatınızda en çok zorlandığınız dönem hangisidir?

Sevdiğiniz, ilgi duyduğunuz bir konuda uğraştığınızda insan onun motivasyonu ile çalışıyor. Yoksa başka türlü motive olmak mümkün değil. Ancak tabii şu sıkıntıyı yaşıyoruz; doktorada bir şekilde çalışmak gerekiyor. Belki, imkan olursa, araştırma görevlisi olarak çalışabiliyoruz. Sonuçta belli bir yaşın getirdiği sorumluluklar var. İş yaşamı daha farklı. Akademik olsun ya da olmasın onun sıkıntıları olabiliyor. Yani doktoraya yoğunlaşmak, doktorayı bitirdikten sonra uluslararası alanda bu tarz başvuruları takip etmek, başvuruların gerekliliklerini yerine getirmek ve bu sırada çalışmak kolay olmuyor. Bizim ülkemizde genel olarak engeller çok fazla, gündelik yaşamda ve iş hayatında birçok engel ile karşılaşıyoruz. Bu anlamda çok destekleyici bir ortam olmayabiliyor. Yaptığınız doktoranın niteliği ve niceliğinden öte çok farklı konulara yoğunlaşmak zorunda kalıyorsunuz ve bu konsantrasyon sorunu yaşatabiliyor. Bu nedenle biraz dikkat etmek gerekiyor, erkenden bir yol çizmek gerekiyor ki zamanı kullanabilmek mümkün olabilsin.

Suriye’nin mülteci sorunu bildiğiniz gibi gündemde olan bir konu. Bu konu hakkında Türkiye’de yapılan çalışmalar ile İngiltere’deki çalışmaları nasıl karşılaştırıyorsunuz?

Akademik açıdan bakarsak Oxford Üniversitesi’nde göç ile ilgili üç tane kuruluş var: Mülteci Araştırmaları Merkezi, benim de içinde yer aldığım Uluslararası Göç Enstitüsü ve daha çok politik karar alma sürecine yönelik olan diğer bir enstitü. Suriyeli mülteciler konusu burada çok farklı açılardan tartışılıyor. Hem bölge açısından (Türkiye, Irak ve Lübnan’daki yansımaları) hem de Avrupa üzerindeki etkisi tartışılıyor. Tabii sadece Suriyeli mülteciler değil; dünyadaki tüm mülteci sorunları tartışılıyor. Avrupa’daki en önemli gündem maddelerinden birisi bu göç ve özellikle İngiltere, Avrupa Birliği’nden çıkma kararı verdi. Çünkü en önemli motivasyonu göçtü, göçmenlere sınırların kapatılmasıydı. Böyle olduğu için bizim konumuz oldukça güncel politikanın içinde yer alıyor. Bunun avantajları olduğu kadar dezavantajları da var. Ama benim, özellikle yoğunlaştığım konu Suriyeli mültecilerin ülkemizin istihdamına katılımına dair bir araştırma. Bunun yanında politika önerileri getirmeye çalışıyoruz.

Peki Türkiye’de bu konudaki araştırmalar yoğun mu?

Yeni yeni birçok üniversitede araştırma enstitüleri kuruluyor. Aslında Türkiye hem göç veren hem göç alan bir ülke olmasına rağmen bu konuya çok yoğunlaşılmamış. Ama özellikle mültecilerin gelmesiyle beraber çok ciddi bir mesele oldu. Bu konuda çok ciddi çalışmalar var, dünya çapında çalışan hocalarımız var. Bununla beraber asıl benim tanıdığım, gördüğüm çok sayıda bu konuda çalışan genç akademisyenler var. Çok yeni ama ben çok umutluyum bu alanda. Hem kurulan araştırma merkezleri üzerinden hem tek tek hocalar üzerinden destek alınabilirse, çünkü ülkedeki akademik durum da biraz sorunlu, uluslararası alanda çok ciddi araştırmalar yürütüleceğinden eminim. Şimdi de buraya Türkiye’den gelen misafir araştırmacılarımız var. 

Oxford’da sosyal hayat nasıl, neler yapıyorsunuz?

Burası bir üniversite şehri ve genç nüfus çok fazla. Burada sanayi de var. Göçmenler ve yerli halk bir arada yaşıyor. Ama sonuçta özel bir üniversitenin özel bir kampusu yok. Bütün şehir bir üniversite. Herkes genç ve koşullar her anlamda çalışmaya ve bir şeyler yapmaya müsait. Huzurlu bir ortam var. Herkesin işi ve beklentileri belli ki bu da bir avantaj. Bir de öğrenci arkadaşların tanışması, sosyalleşmesi ve birlikte hareket etmesi için bir sürü imkan var. Tarihi bir yer olduğu için turizm gelişmiş. Buradaki müzeleri ve tarihi yerleri gezmek için zaman gerekli. Şehir çok küçük olmasına rağmen görülecek birçok ayrıntı var, bunları geldiğimiz günden beri keşfediyoruz. Yine burada birçok spor etkinliği var; herkes bisiklet sürüyor, su sporları ile ilgileniyor. Bizim küçük bir bebeğimiz olduğu için biz daha çok ona bağımlı olarak çalışıyoruz. Ama yine de Avrupa’nın ve İngiltere’nin diğer kısımlarına göre daha çok aktif olduğu görülüyor. Öğrenci kulüpleri birçok etkinlik yapıyor ve ücretsizler. Buraya gelen arkadaşların sıkılacağını düşünmüyorum.

Oxford'dan kabul almak zor bir şey mi?

Tabii, Oxford'da şöyle bir şey var; yüksek lisans veya doktora açısından düşünüldüğü zaman burada kabul edilen öğrenci sayısı çok az ve talep çok fazla. Örneğin; bizim bölümümüzde hem mülteci ve göç kampları hem de uluslararası kalkınma programı var. Şu an başvuru süreci yeni tamamlandı. Tabii sadece sizin başarılı olma şartınız aranmıyor. Maddi manevi olarak da destek görmeniz gerekiyor. Ama buna rağmen Türkiye’den çok sayıda doktora ve yüksek lisans yapan öğrencimiz var. Bu başvuru sürecinde öncelikle buradaki hocalarla bağ kurmak ve konunun güncel olması gerekli. Örneğin, benim gibi birçok arkadaş da farklı yerlerden fon alarak geliyor. Bunları araştırmak, bakmak ve birçok yere başvurmak gerekiyor. Moral bozmamak lazım. Tabii ki başta kendimize engeller çıkarıyoruz, sonra çevremiz çok desteklemiyor ya da maddi manevi koşulları bulmak çok zor olabiliyor ama çaba harcamak lazım. Türkiye'de ciddi bir birikim var ve bu birikimden yararlanılmak isteniyor. Buradaki Türk öğrenci kulüpleriyle bağlantı kurulabilir düşünen arkadaşlar. Biz her türlü yardımı sağlarız.

Türkiye’de akademik düzeyde verilen eğitimin pratiğe dayalı değil daha çok teoriye dayalı olduğu düşünülüyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yani bu her konuda değişebilir. Dil konusunda örneğin İngilizce gramer konusunda iyiyiz. Ama akıcı konuşmada sıkıntı yaşarız. Tabii bu ne kadar teorik eğitimdir bilemem ama çeşitli teoriler mi sunuluyor yoksa eleştirel bakış açısı mı kazandırılıyor bizim ülkemizde akademi anlamında bu zor. Bilgi çok veriliyor ama özgür tartışma ortamı oluşturmada ciddi zorluklar yaşanıyor. O nedenle teorik eğitim bir bilgi yoğunluğu varsa evet ama tartışma ortamı yoksa zor. Pratik içinse ülkemiz araştırma açısından gerçekten bir laboratuvar. Siyaset bilimi açısından çok çeşitli konular var. Yani zaten çok dalgalı bir politik gündem içerisinde yaşıyoruz. Doğalında bir Suriye meselesi dendiğinde bile bir sürü konu çıkıyor. Yurtdışına gelince belki daha objektif bakıyoruz, belki Türkiye’de göremediğimiz noktaları görüyoruz. Başka ülkelerle kıyasladığımızda inanıyorum ki sosyal bilimler alanında güzel konular çıkacaktır. Çünkü başvurularda sizden bildiğiniz bir konu hakkında araştırma yapmanız isteniyor. Tabii Türkiye sürekli değişen dinamik bir ülke olduğu için bu avantaj olarak kullanılabilir.

Hocam verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz. Bir de bilim insanlarıyla 5 soru 5 cevap köşemiz var, oradaki sorularımızı da soralım. İlk olarak sizi ne heyecanlandırır?

Yeni şeyler öğrenmek, çalışma konularıma dair yeni şeyler üretebilmek.

Heyecanınızı ne öldürür peki?

İnsanların çıkardığı anlamsız sorunlar, zorluklar.

Hangi mesleği yapmak istemezdiniz?

Sanırım çevik kuvvet polisi olmak istemezdim.

Kahramanınız kim?

Belli bir kahramanım yok aslında, her alanda farklı isimleri örnek alıyorum.

Hayat felsefenizi hangi cümle veya sloganla özetlersiniz?

Yapılmaz denileni yapmak için cüret etmek gerekir, cesur olmak gerekir. Genel hayat felsefem bu.

Çok teşekkür ediyoruz verdiğiniz değerli tavsiyeler ve bilgiler için. Keyifli bir röportajdı.

Ben teşekkür ederim, böyle güzel networklerin olması bizleri keyiflendiriyor. 

Bu röportajı TAF Network ekibinden Canan Altun pervinkaplan.com için yaptı.

Bu röportajın Youtube yayınını izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

17-03-2017


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş