1 milyon 95 çocuğun okulda kaydı yok

19 milyon öğrenci karnelerini alarak yarıyıl tatiline girecek. Ancak eğitimciler çağ nüfusunda olmasına rağmen okula kaydı olmayan çocukların sayısının 1 milyon 95 bin 364 oldugunu söylüyor. Eğitim Sen, 2024-2025 eğitim öğretim yılının yarıyılının tamamlanması nedeniyle Genel Başkan Kemal Irmak Merkez Yürütme Kurulu üyeleriyle basın toplantısı düzenledi. Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Adnan Gümüş’ün araştırma sonuçlarını da paylaşan Irmak’ın yaptığı açıklama şöyle:
1 MİLYON 95 BİN 364 ÇOCUK
2023 sonu itibariyle eğitim çağındaki nüfus 18 milyon 175 bin 102 iken, 2023/24 eğitim öğretim yılında okula kayıtlı öğrenci sayısı 17 milyon 79 bin 738’dir. Bu durumda çağ nüfusunda olmasına rağmen okula kaydı olmayanların sayısı 1 milyon 95 bin 364 olmuştur.
OECD’nin Bir Bakışta Eğitim 2024 raporuna göre, Türkiye’de okullaşma oranları bölgelere göre büyük farklılık göstermektedir. Özellikle Doğu ve Batı bölgelerindeki büyük fark dikkat çekmektedir. Okullaşma oranı 15-19 yaş aralığı içim Kuzeydoğu Anadolu-Doğu Bölgesi için yüzde 60,5 ile en düşük düzeyde iken, Kuzeydoğu Anadolu-Batı Bölgesi için bu oran yüzde 83,2’dir. Bunun en büyük sebepleri arasında eğitim altyapısındaki büyük yetersizliklerin ve yoksulluğun olduğudur.
EĞİTİME ERİŞİMDE SORUN VAR
Son yıllarda özellikle eğitime erişim başta olmak üzere çocukların en temel haklarından yararlanma oranlarında keskin bir düşüş gözlemlenmektedir. Bu düşüş 2023-2024 eğitim öğretim yılında da devam etmiştir. Eğitim Reformu Girişimi’nin raporuna göre, 2023-24’te eğitim dışındaki çocuk sayısı yüzde 38,4 artarak yaklaşık 612 bin 814’e yükselmiştir. Zorunlu eğitimde olması gereken 200 bine yakın çocuğun eğitim dışında olduğu araştırmaya göre okuldan ayrılmalar yüzde 74 oranıyla en çok ortaöğretim seviyesinde yaşanmıştır.
ÖRGÜN EĞİTİM DIŞINDAKİ SAYI 1.5 MİLYON
2023-24’te eğitim dışındaki çocukların yüzde 53,6’sı erkek yüzde 46,4’ü kız çocuktur. Geçici koruma altındaki Suriyeli çocukların sayısı, 14-22 yaş aralığında mesleki eğitim merkezi (MESEM) öğrencileri ve açık öğretime kayıtlı 18 yaş altı öğrencilerde bu sayıya dâhil edildiğinde örgün eğitimin dışında bırakılan çocuk sayısı 1 milyon 578 bin 941 olmaktadır. Bu veriler ile eğitim dışındaki çocuk sayısı son üç yılın en yüksek seviyesine çıkmaktadır. Öte yandan okul terklerinin özellikle 15-17 yaş grubundaki çocuklarda daha fazla olduğunu gösteren araştırmaların sebepleri arasında en yaygın olanların çocuk yaşta evlilikler ve çocuk işçiliği olduğu görünmektedir. TÜİK verilerine göre zorunlu eğitim çağındaki 15-17 yaş grubundaki çocukların yüzde 22,1’i iş gücüne katılmaktadır. İş gücüne katılma oranı cinsiyete göre incelendiğinde, bu oranın erkek çocuklar için yüzde 32,2 iken bu oran kız çocukları için yüzde 11,5 olduğu görünmektedir.
GEÇİCİ KORUMA ALTINDAKİ ÇOCUKLAR
UNICEF’in Temmuz 2024 verilerine göre, Türkiye’deki dört milyonu aşkın geçici koruma altındaki sığınmacı arasında 3,6 milyondan fazla Suriyeli ve 1,7 milyondan fazla çocuk bulunmaktadır. Bununla birlikte, yaklaşık 400.000 geçici koruma altındaki çocuk okul dışı kalmaya devam etmektedir. Son yıllarda artan mülteci nüfusuyla birlikte mülteci çocuk işçi sayısında da belirgin bir artış gözlemlenmiştir. Özellikle Suriyeli sığınmacı çocuklar, iş gücü piyasasında oldukça kötü koşullarda, düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu çocuklar, ayrımcılıkla karşılaşmakta ve temel işçi haklarından yoksun bir şekilde emekleri sömürülmektedir.
Küçük ve orta ölçekli işletmeler, düşük maliyetle uzun süreler boyunca çalışacak, işçi haklarını talep etmeyecek ve her türlü çalışma şartını kabul edecek iş gücü olarak başta mülteciler olmak üzere işçi çocuklara yönelmektedir. Çoğu zaman karın tokluğuna çalıştırılan bu çocuklar, yasal olarak çalışması tamamen yasak olan metal, inşaat, kimya gibi ağır ve tehlikeli iş kollarında çalışırken sağlıklarını ve güvenliklerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaktadır.
ÇOCUKLAR ÇALIŞIRKEN ÖLÜYOR
İSİG Meclisi’nin raporuna göre 2023 Eylül-2024 Ağustos döneminde en az 66 çocuk çalışırken hayatını kaybetmiştir. Tarım sektöründe 24 çocuk, sanayi sektöründe 17 çocuk, inşaat sektöründe 13 çocuk ve hizmet sektöründe 12 çocuğun çalışırken hayatını kaybettiği belirtilmiştir.
KIZ ÇOCUKLARININ DURUMU
Türkiye’de de kız çocukları, siyasi iktidarın çocuk evliliklerinin yolunu açan, şiddet ve istismar faillerinin elini kolaylaştırıp cesaretlendiren yasal düzenlemeleri, eğitimin özelleştirilmesi ve dinselleştirilmesi politikaları ile eğitimin dışına itilmekte, toplumsal hayattan koparılarak güçsüzleştirilmekte, sömürüye, şiddete ve istismara maruz bırakılmaktadır. Resmi istatistikler durumun vahametine dair önemli ipuçları vermektedir.
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2024 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre Türkiye, 146 ülke arasında 127. sırada yer almıştır. Bu sıralama, Türkiye’nin eğitim başta olmak üzere sağlık, ekonomi ve siyaset gibi alanlarda cinsiyet eşitliği konusunda daha da gerilediğini ortaya koymaktadır.
EVLENEN VE DOĞUM YAPAN ÇOCUKLAR
TÜİK’in “2023 Evlenme ve Boşanma İstatistikleri”ne göre ise 2023 yılında 16-17 yaş arası 10.471 kız çocuğu evlendirilmiştir. Yine TÜİK’in 2023 yılı Doğum İstatistikleri Raporu’na göre 15-17 yaş grubunda 6 bin 505, 15 yaş altında 130 çocuk doğum yapmıştır. Türkiye’deki çocuk evlilikleri ve erken yaşta doğumlar, eğitimden uzaklaşan kız çocuklarının karşılaştığı en büyük tehlikelerden biridir. Bu durum, çocukların sadece eğitim hakkının ihlaline değil, aynı zamanda fiziksel ve psikolojik sağlıklarının da tehlikeye girmesine yol açmaktadır. OECD Bir Bakışta Eğitim 2024 Raporu verilerine göre, Türkiye’de 15-29 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 28’i ne eğitimde ne işte ne de bir staj programında yer almaktadır. OECD ülkelerinde bu oran ortalama yüzde 13 civarındadır. 15-24 yaş arasındaki kadınlar ve kız çocuklarında bu oran yüzde 46’ya çıkarken, erkeklerde ise yüzde 14,9 seviyesinde kalmaktadır.
OKUL TERKLERİ SÜRÜYOR
Okul terki, genellikle öğrencilerin ortaöğretimi tamamlamadan eğitimden ayrılmaları anlamına gelmekte ve eğitim sistemlerinin etkinliğini gösteren önemli bir göstergedir. OECD Bir Bakışta Eğitim 2024 Raporu verilerine göre Türkiye’de ortaöğretimi tamamlamadan eğitimden ayrılan öğrencilerin oranı yaklaşık yüzde 25 civarındadır. OECD’ye göre Türkiye’de öğrencilerin dörtte biri ortaöğretimi tamamlamadan okulu terk etmektedir. OECD ülkelerinde bu oran ortalama yüzde 10 civarındadır. Bu da Türkiye’deki okul terki oranının OECD ortalamasının çok üzerinde olduğunu göstermektedir. Türkiye’de ortaöğretim seviyesinden sonra eğitimi terk eden 18-24 yaş aralığındaki gençlerin oranı ise yüzde 28’dir
Türkiye, okul terki oranı açısından uzun yıllardır OECD ortalamasının oldukça üzerindedir. Bu durum, özellikle sosyoekonomik durumu dezavantajlı öğrencilerin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanmasının sağlanmasında ciddi zorluklar olduğunu ve eğitim sisteminde ciddi düzenlemelere ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Okul terkinin azaltılması için, öğrencilerin okulda kalmasını teşvik edecek daha fazla destek ve sosyal programların hayata geçirilmesi gerekmektedir.
ÇEDES PROJESİ SONUÇLARI
MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 2023/’24 eğitim öğretim yılı boyunca ÇEDES kapsamında 21 bin 372 okulda 996 bin 886 öğrenci, 1 milyon 993 bin 772 veliye ulaşılmıştır. MEB her ne kadar Diyanet personelinin okullarda görevlendirilmediği iddia etse de pek çok ilde ÇEDES projesi kapsamında imamların, vaizlerin ve diyanete bağlı olarak çalışan memurların okullarda “manevi danışman” olarak görevlendirildiği bilinmektedir.
2024/’25 eğitim-öğretim yılının ilk yarıyılında ÇEDES projesi kapsamında çeşitli illerde “sosyal etkinlik” adı altında cami ziyaretleri ve toplu namaz etkinlikleri yapılmış, pek çok ile okullara en yakın caminin temizlenmesi talimatı hazırlanan “kısa mesajlar” üzerinden gönderilmiştir. Yine yıllardır karşılaştığımız gibi bazı okullarda kız ve erkek öğrencilerin ayrı sınıflarda eğitim görmeye zorlanması, karma eğitim karşıtı uygulamaların somut bir yansıması olarak dikkat çekmiştir. Eğitim öğretim yılının ilk yarısında ÇEDES projesi kapsamında okullarda yapılan ve kamuoyuna yansıyan bazı etkinlikler şu şekildedir:
HANGİ ETKİNLİKLER YAPILIYOR?
- Türkiye’nin dört bir yanında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde uygulamalı hac eğitimi verilmekte, sınıfın ortasına kurulan Kâbe maketi etrafında tavaf eden öğrenciler, ihram giyimini öğrenip şeytan taşlama pratiği gerçekleştirmektedir.
- Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, 2 Aralık 2024 tarihinde okullara gönderdiği yazı ile ÇEDES Projesi kapsamında lise, ortaokul, ilkokul ve anaokullarından oluşan 99 okula cami imamlarını görevlendirmiştir. Görevlendirme listedeki din görevlilerin tamamı AKP İzmir İl Başkanı, MÜSİAD üyesi patron Bilal Saygılı’nın kendi adına yaptırdığı Ege Üniversitesi Kampüsü içerisindeki Bilal Saygılı Camisinden seçilmiştir.
- 18 Aralık 2024'te Konya’da düzenlenen “Arapça Günü Etkinlikleri” kapsamında bir öğrencinin IŞİD militanı gibi giydirilip eline oyuncak silah verilerek arkadaşlarına ateş ettirildiği bir gösteri gerçekleştirilmiştir. Bu etkinlik, kamuoyunda büyük tepki toplamıştır.
- Manisa'nın Kula ilçesindeki Jeopark Ortaokulu’nda, ÇEDES projesi kapsamında düzenlenen “Filistin İçin Tek Yürek” adlı etkinlik, içerdiği sahneler nedeniyle kamuoyunda tepki çekmiştir. Gösteride, sahnede kanlı kefenler, kesik kol ve bacak maketleri sergilenmiş; ayrıca öğrencilere oyuncak silahlar verilmiştir. Etkinliğe Kula Kaymakamı, Kula Belediye Başkan Vekili, İlçe Milli Eğitim Müdürü ve diğer protokol üyeleri de katılmıştır.
ÇOCUK GELİŞİMİNE VE LAİKLİĞE AYKIRI
ÇEDES projesi kapsamında okullarda yürütülen faaliyetlerin çocukların gelişimine ve laik eğitime karşı uygulamalar olarak hayata geçirilmesi veliler başta olmak üzere, kamuoyunun yoğun tepkisi ile karşılaşmıştır. Gösterilen tepkiler üzerine, yetkililerin ÇEDES projesinde bazı düzenlemelere giderek, öğretmenlere etkinliklerin sosyal medyada paylaşılmaması yönünde uyarılar yapılmış, öğrencilerin velilerin izni olmadan faaliyetlere katılmasının yasal sorunlar yaratacağı ifade edilerek, projenin isminin daha az kullanılması ve faaliyetlerin “Değerler Kulübü” adıyla yürütülmesi gerektiği ifade edilmiştir.
PEDAGOJİK YETERLİLİKLERİ YOK
Millî Eğitim Bakanlığı’nın, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin, mülki amirlerin resmi ya da gayri resmi herhangi bir kurum, kuruluş ve kişilerle imzaladığı, imzalayacağı ÇEDES ve benzeri kapsamında, okullarda yapılacak etkinliklere öğrencilerin katılması velilerin yazılı onayı ve iznine tabidir. Okullarda pedagojik yeterliliği bulunmayan kişilerin ders saatinde veya teneffüslerde sınıfa, okulun toplantı, konferans, spor, sosyal etkinlikler düzenleyerek öğrencilere “manevi danışmanlık” yapamaz. Müfredatta yazılı eğitim öğretim faaliyetleri dışında ve Milli Eğitim Mevzuatında yer almayan sosyal etkinliklere (sosyal kulüp faaliyetleri, belirli gün ve hafta vb. faaliyetler dışındaki etkinliklere) velilerin onayı olmadan öğrencilerin katılımının teşvik edilmesinin yasal dayanağı yoktur.
Son olarak 2024 yılının son gününde Millî Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Merkezi, MHP’nin yan kuruluşu olan Ülkü Ocakları ile “yaygın eğitim faaliyetleri kapsamında genel, mesleki ve teknik kurslar düzenlenmesi” için protokol imzalamıştır. İktidar ortağı olan bir partinin gençlik örgütlenmesi olan Ülkü Ocakları’nın “sivil toplum örgütü” olarak gösterilmek istenmesi, okulların siyasetin propaganda alanlarına dönüştürülme çabalarının somut bir örneği olarak karşımıza çıkmıştır.
EĞİTİM HARCAMALARINDA DURUM
Türkiye'de ilköğretimden yükseköğretime kadar öğrenci başına yapılan ortalama yıllık harcama 5.425 ABD doları iken, OECD ortalaması 14.209 ABD dolarıdır. Ayrıca, Türkiye'de Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde 4,2’si eğitim kurumlarına harcanırken, OECD ortalamasında bu oran yüzde 5’tir. Bu veriler, Türkiye’de eğitim harcamalarının OECD ortalamalarının altında olduğunu göstermektedir.
YENİ MÜFREDAT VE SORUNLARI
2024/’25 eğitim-öğretim yılı itibarıyla “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında yeni müfredat 1., 5. ve 9. sınıflarda ilk kez kademeli olarak uygulanmaya başlanmıştır. Müfredatta yapılan değişiklikler incelendiğinde, özellikle bilimsel gerçeklerden uzak, ideolojik eğilimlerle şekillenmiş ve öğrencilerin öğrenme süreçlerini olumsuz etkileyen bazı yanlış ve yanıltıcı bilgiler karşımıza çıkmaktadır. Müfredat değişikliklerinin içeriği ile sorunlu alanları bazı dersler üzerinden açıklamak mümkündür.
TARİHSEL OLAYLARI DEĞERLENDİRME
Yeni müfredatın tarih dersinde doğrudan ideolojik yönlendirmeler yapılmaktadır. Tarih dersinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerindeki çöküş nedenleri ele alınırken, halk isyanları ve demokratikleşme mücadeleleri gibi toplumsal olaylar görmezden gelinmiş, bunun yerine dönemin yalnızca dış güçlerin müdahaleleriyle açıklanmaya çalışıldığı bir anlatının hâkim olduğu görülmektedir. Bu tür bir anlatım, öğrencilerin tarihsel olayları çok yönlü değerlendirmesini engellemekte ve toplumsal mücadelelerin önemini göz ardı eden bir perspektifi ortaya koymaktadır.
Hayat bilgisi dersinde çevre bilinci ve sürdürülebilir yaşam ile ilgili bilgiler eksik veya yüzeysel işlenmiştir. Örneğin, küresel iklim değişikliğinin nedenleri açıklanırken fosil yakıt kullanımı ve sanayi devriminin etkilerine değinilmemiş, bunun yerine, bireysel sorumluluklar (çöplerin ayrıştırılması gibi) vurgulanarak sistemsel sorunlar göz ardı edilmiştir.
Fen bilimleri dersinde evrim konusu tamamen kaldırılmış veya birkaç cümleyle geçiştirilmiştir. Doğal seçilim ve adaptasyon gibi konular eksik bırakılmış, bunun yerine yaratılış temelli yaklaşımlar bazı dolaylı ifadelerle ders içeriklerine yerleştirilmiştir. Bu durum, öğrencilerin biyolojik çeşitlilik ve canlıların tarihsel gelişimi hakkında bilimsel bilgi edinmesini engellemekte ve bilimsel düşünce sistematiğini zayıflatmaktadır.
Din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde farklı inanç ve mezheplerin yer aldığı çoğulcu bir yapı göz ardı edilerek, yalnızca Sünni İslam anlayışı üzerinden bir müfredat hazırlanmıştır. Örneğin, Alevilik ve diğer inançlar hakkında bilgi verilirken eksik ve yetersiz ifadeler kullanılmıştır. Bu durum sonucunda farklı inançlara sahip öğrenciler kendilerini dışlanmış hissetmekte ve eğitimde laiklik ilkesiyle çelişen bir yaklaşım sergilenmektedir.
DİL VE ANLATIM SORUNLARI VAR
Türkçe ve edebiyat derslerindeki dil ve anlatım sorunları dikkat çekicidir. Türkçe dersinde kullanılan metinlerin büyük bir kısmı, edebi değer taşımayan ve tek taraflı ideolojik mesajlar içeren içeriklerden seçilmiştir. Örneğin, ders kitabındaki bazı şiir ve hikayeler, öğrencileri belli bir ideolojiye yönlendirme amacını taşımaktadır. Bu durum, öğrencilerin eleştirel okuma becerilerini geliştirmelerini engellemekte ve edebiyatın estetik yönünü görmezden gelen bir anlayışı güçlendirmektedir.
Vatandaşlık ve demokrasi eğitimi dersinde çelişkili durumlar söz konusudur. Şöyle ki, derste demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi kavramlar işlenirken, müfredatta verilen örnekler gerçek hayatla çelişmektedir. Örneğin, ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkı gibi konular müfredata dahil edilmesine rağmen, bu hakların kısıtlandığı güncel ve somut örnekler göz ardı edilmiştir. Bu şekilde öğrenciler, teorik olarak öğrendikleri ile pratikte gördükleri arasındaki farkı sorgulamakta zorlanmakta, bu da eleştirel düşünce ve yurttaşlık bilincinin zayıflamasına yol açmaktadır.
MİLLİYETÇİ VE DİNİ REFERANSLAR
Yeni müfredatın içeriğinde, milliyetçi ve dini referansların arttığı, bilimsel ve laik eğitim anlayışından uzaklaşıldığı görülmektedir. Yeni müfredat kapsamında öğretim programlarında bilimsel eğitim ile ilgili olan pek çok nokta özenle ‘sadeleştirme’ ya da ‘ayıklamaya’ tabi tutulurken, tek adam rejiminin bütün hedeflerini açık ve gizli (örtük) amaç ve değerler üzerinden ders kitaplarına yerleştirerek kendilerince ‘dini’ ve ‘milli’ bir müfredat oluşturulmuştur.
KALICI YAZ SAATİ UYGULAMASI
Elektrik şirketlerinin karını arttırmak amacıyla hayata geçirilen kalıcı yaz saati uygulaması 8 yıldır sürmektedir. Kalıcı yaz saati uygulaması nedeniyle ülkenin batısında yaşayan öğrenciler gün doğmadan, zifiri karanlıkta uyanıp evden çıkmak zorunda kalmaktadır. Benzer şekilde akşam geç saatlerde eve dönmektedir. Özellikle ikili öğretim yapan okullarda öğrencilerimiz ve kadın eğitim emekçileri kısa kış günlerinde, henüz gün doğmadan, karanlık sokaklarda, ciddi anlamda can güvenliği endişesiyle yola çıkmak zorunda bırakılmıştır.
Öğrencileri sabahları uykularını yeterince alamamakta ve kahvaltı yapamamaktadır. Öğrencilerin karanlıkta okula gitmek zorunda bırakılması nedeniyle çok sayıda öğrenci okula gelmek istemediklerini, ilk dersleri dinleyemediklerini ve anlatılanlarını belirtmektedir. Uykularını yeterince alamadıkları için sabah karanlığında güne başlayan öğrencilerin büyük bölümü ilk derslerde uyuklamakta ve derse yeterince katılamamaktadır.
TASARRUF SAĞLAMIYOR
Kalıcı yaz saati uygulamasının hiçbir tasarruf sağlamadığı TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası tarafından somut olarak ispatlanmış olmasına rağmen böylesine anlamsız bir uygulamasındaki ısrarın nedenini anlamak mümkün değildir. Kısa ve soğuk kış günlerinde öğrencilerin karanlığa mahkûm olmamaları için sabit yaz saati uygulaması inadından vazgeçilerek yaz saati-kış saati uygulamasına geri dönülmesi gerekmektedir. Eğitim emekçileri ve veliler, uygulamanın bir an önce kaldırılması gerektiği konusunda birleşmekte ve eğitim-öğretim sürecini olumsuz etkileyen uygulamanın kaldırılmasını talep etmektedir.
MESEM’LER CAN GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDİYOR
2021 yılının aralık ayında 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişikliklerle Mesleki Eğitim Merkezleri’nin (MESEM) yaygınlaştırılması ve meslek lisesi öğrencilerinin işletmelerde ucuz işgücü olarak çalıştırılmasının önü açılmıştır. Çocukların ucuz işgücü olarak kullanılarak kamu kaynaklarının sermayedarlara aktarılmasının bir yolu şeklinde tasarlanan MESEM’ler uygulamanın başladığı günden bu yana çocukları çarklarında acımasızca öğüten bir sistem haline gelmiştir.
MESEM'in çarkları, çocukların bir gün okula gittiği diğer günler belirlenen sanayi işletmesinde staj adı altında çalıştırılması şeklinde işlemektedir. Uygulama kapsamında çocuklara asgari ücretin üçte biri oranında staj ücreti verilirken, bu ücretin üçte ikisi kamu kaynaklarından karşılandığı için çocukların emeği, çocukların emeği, patronlara bizzat siyasi iktidar tarafından adeta altın tepside sunulmaktadır.
MESEM projesi iş yerlerinin ağır ve tehlikeli işler kapsamında araştırılması, iş yerlerindeki makinelerin iş sağlığı ve güvenliği kanunu çerçevesinde denetlenmesi ve iş kazalarıyla ilgili sorumlular hakkındaki hukuki sürecin takip edilmesi 16 yaş altı çocukların staj adı altında denetimsiz, kontrolsüz, tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde çalıştırılması yasakken, çocuklar iş cinayetlerinde yaşamını yitirmeye devam etmektedir. Bugüne kadar MESEM kapsamında olan 12 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir. Yaşanan can kayıpları, kazalar ve hastalıklar MESEM programını ve bu program kapsamındaki iş yerlerinin denetlenmesi gerektiğini göstermektedir. MEB’in 2023/’24 örgün eğitim istatistiklerine göre MEB bünyesinde olan 377 Mesleki Eğitim Merkezi kapsamında “bir gün okul, dört gün işte” olanların sayısı 421 bin 520’dir. MESEM’lerde eğitim görenlerin 339 bin 556’sı erkek (yüzde 80), 81 bin 964’ü (yüzde 20) kadındır. Özel Mesleki Eğitim Merkezi sayısı 4’tür ve devam eden öğrenci sayısı 1.189’dur. Yaygın eğitim kapsamında Mesleki Eğitim Merkezlerine devam eden kursiyer sayısı ise 385 bin 956’dır.
ÇOCUK İŞÇİLİK 10-11 YAŞA İNDİ
Türkiye’de ilk defa ortaokulda öğrenim gören öğrencilerin kabul edileceği mesleki ve teknik Anadolu liseleri bünyesindeki “mesleki ortaokullar” Sivas, Bursa, Konya ve Burdur’da açılmıştır. MEB, MESEM’ler ile 15 yaş altına indirdiği çocuk işçiliği yaşını meslek ortaokulları açarak fiili olarak 10-11 yaşına indirmekte kararlı görünmektedir. Meslek liseleri, çıraklık ve MESEM gibi politikalarla çalıştırılan çocuk sayısı toplamda 2 milyonu geçmiş durumdadır.
ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ
2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısında öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin sorunları Millî Eğitim Bakanlığı’nın yine gündeminde olmamıştır. Eğitim ve bilim emekçilerinin ekonomik, sosyal ve özlük hakları ve geleceğine yönelik talepler görmezden gelinirken, insanca yaşam ve insan onuruna yakışır ücret talepleri yok sayılmıştır.
Öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, öğretmenlerin ekonomik sorunlarına çözüm üretmeyen, eşit işe eşit ücret ilkesini ortadan kaldıran, öğretmenler arasındaki ayrımcılığı ve eşitsizliği derinleştiren Öğretmenlik Mesleği Kanunu (ÖMK) düzenlemesi bütün itirazlara rağmen TBMM’de yasalaşarak yürürlüğe girmiştir.
ÖĞRETMEN AKADEMİSİNİN AMACI
ÖMK’nin en tehlikeli düzenlemelerinden birisi olan Öğretmen Akademisi ile öğretmenlerin iktidarın siyasal çizgisinde yetiştirilmesi ve ideolojik olarak şekillendirilmesi hedeflenmiştir. Üniversiteden öğretmen diploması alarak mezun olan öğretmenlerin MEB tarafından ikinci kez eğitime alınması ve sonrasında aldığı puana göre atamasının yapılması planlanmaktadır. Akademinin özel sektörle iş birliği yapacak olması öğretmen eğitimlerini özelleştirme ve piyasa ilişkileri içine çekme riski taşımaktadır. Kamusal eğitim anlayışı yerine, piyasa odaklı bir modelin benimsenmesi, eğitimde eşitsizlikleri artıracak ve öğretmenlerin mesleki bağımsızlığını zedeleyecektir. Milli Eğitim Akademisi ile eğitimde bilimsel ve laik temellerin zayıflatıldığı, bunun yerine “değerler eğitimi” adı altında dinsel ve milli söylemlerin ön plana çıkarıldığı, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ne uygun bir öğretmen profili oluşturulmak istenmektedir.
Türkiye’de aynı işi yaptıkları halde farklı statü ve maaş kaleminde çalışmak zorunda kalan öğretmenler arasında halen var olan aday, sözleşmeli, kadrolu, ücretli öğretmen ayrımına uzman öğretmen ve baş öğretmen gibi yenilerini eklenirken, eğitim sisteminin rekabetçi ve eleyici yapısına öğretmenlik mesleği de eklenmiştir.
OKULDA ŞİDDETİN HEDEFİ HALİNE GELMİŞTİR
Toplum olarak hayatımızın her aşamasında evde, sokakta, iş yerlerinde her gün karşı karşıya kaldığımız şiddet olgusunun uzun süredir okullarımızı da sarmalamış olması çok sayıda eğitim ve bilim emekçisinin şiddetin hedefi haline gelmesine neden olmaktadır. Bugüne kadar eğitimden sorumlu olan bütün bakanların yaptıkları açıklamalarda eğitim sisteminde yaşanan olumsuzlukların sorumlusu olarak öğretmenleri göstermesi, CİMER uygulamasının eğitim emekçilerine karşı bir sopaya dönüştürülmesi, MEB’in eğitimde yaşanan sorunlara çözüm üretmek yerine öğretmenleri ve idarecileri veli/öğrenci karşısında tek muhatap olarak bırakması, eğitim emekçilerine yönelik şiddete zemin oluşturmaktadır. 2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısında ülkenin çeşitli yerlerinde eğitimciler sık sık öğrenci ve velilerin şiddetine maruz kalmıştır. Eğitimcilerin can güvenliği sağlanmalı.
ÖĞRETMENLER MAĞDUR EDİLDİ
2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısında Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), tasarruf tedbirleri kapsamında, taşımalı eğitimi sınırlandırmaya yönelik kararları sonrasında öğrenci sayısı 30’un altında olan sınıfları birleştirme kararı sonrasında çok sayıda öğretmen norm fazlası durumuna düşürülmüştür. Benzer şekilde eğitim yöneticilerinin seçmeli derslerin seçiminde açık açık yönlendirme yapması nedeniyle çok sayıda öğretmen ihtiyaç ve norm fazlası haline gelmiştir.
MEB Norm Kadro yönetmeliği, okulunda çalışan öğretmenleri bir anda ihtiyaç fazlası durumuna düşürebilmekte, atama yönetmeliği ile de öğretmen ikametgâhından uzak yerlere görevlendirilmekte veya resen atanabilmektedir.
16-01-2025