Arama sonuçları

Eğitim Sen 2021-2022 eğitim-öğretim yılının ilk yarısını değerlendirdi

Eğitim Sen 2021-2022 eğitim-öğretim yılının ilk yarısını değerlendirdi

Eğitim Sen 2021-2022 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı değerlendirdiği raporu yayımladı.

İki yıla yakın süredir devam eden Kovid-19 salgını koşullarının eğitim öğretime olumsuz etkilerinin sürdüğü belirtilen raporda bununla birlikte eğitimin niteliğinde yaşanan gerilemenin sürmesi, son yıllarda belirgin şekilde artan eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksikliklerinin sürmesi, kalabalık sınıflar sorunu, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocuk ve gençlerin dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakalarının artması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu vb. gibi çok sayıda sorun eğitim sisteminin belli başlı sorunları olarak geçtiğimiz öğretim yılında da varlığını sürdürdüğü ifadelerine yer verildi.

YÜZ YÜZE EĞİTİME GEÇİŞ SÜRECİNDE GEREKLİ ÖNLEMLER ALINMADI

Raporda, 6 Eylül 2021’de okulların açılması ve yüz yüze eğitime başlanmasının öncesi ve sonrasında Kovid-19 salgınının etkilerinin en aza indirilmesi için gerekli önlemlerin alınmadığı ve Eğitim Sen'in yaptığı bütün uyarıların görmezden gelindiği belirtildi. Yüz yüze eğitimde alınmayan önlemlerle ilgili, "Okullarda ek bütçe/ödenek sorununun sürmesi, fiziki altyapı sorunlarının sürmesi yüz yüze eğitimin sağlıklı koşullarda yapılabilmesini engellemiştir. Okulların öğrenci sayısı, sınıf mevcutları, yerleşim yerinin nüfus yoğunluğu, fiziki altyapının yetersizliği gibi pek çok faktör yüz yüze eğitimin sağlıklı yürütülmesine engel olmuştur" denildi. 

MEB VE YATIRIM BÜTÇESİ ZORUNLU İHTİYAÇLARI KARŞILAMAKTAN UZAK

2022 eğitim bütçesinin, eğitim sisteminin, öğrencilerin ve eğitim ve bilim emekçilerinin yaşadığı sorunlara çözüm üretmekten uzak bir yaklaşımla hazırlanıldığı belirtilen raporda; yoksul çocukların, anadili farklı olan çocukların, toplumsal cinsiyet rollerine sabitlenen kız çocuklarının, göçmen çocukların sorunlarına çözüm üretecek bir bütçe anlayışı ortaya konulmadığı belirtildi. Raporda ayrıca "MEB verilerine göre ilkokullarda öğrenci sayısı 30’dan fazla olan şube oranı 2021 itibariyle yüzde 25,4; ortaokullarda yüzde 25,4’tür. Ne var ki Din Öğretimi Genel Müdürlüğü bünyesindeki imam hatip ortaokullarında 30'dan fazla öğrenci olan şube oranı sadece 14,8’dir. Bu veriler, eğitim yatırımlarının eşitsiz ve ayrımcılık yaratacak şekilde imam hatip okulları lehine kullanıldığını ortaya koymaktadır" denilere bütçenin imam hatip okulları lehine kullanıldığı ifade edildi.

ÖZEL ÖĞRETİME DESTEĞE SON VERİLMELİ, KAMUSAL EĞİTİM POLİTİKALARI BENİMSENMELİ

Yayımlanan raporda eğitimde 4+4+4 dayatmasının sonrasında yıllar içinde devlet okullarının sayısı belirgin bir şekilde azalırken, her fırsatta kamu kaynakları ile desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalar ile açılması teşvik edilen özel ilkokul ve ortaokul sayılarındaki artışın sürdüğü belirtildi. Eğitimde 4+4+4 uygulamasının başlamasından bu yana devlete ait ilkokul sayısının 5 bin 650 azalmasına dikkat çekildi. Aynı dönemde devlet okullarına giden öğrenci sayısındaki azalışın ilkokulda 367 bin 450, ortaokulda ise 189 bin 723 olduğu bilgisine yer verildi.

EĞİTİMDE DİYANET-DİNİ VAKIF VE DERNEKLERİN KUŞATMASI SÜRMEKTE

Raporda "MEB’in merkezi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı, yerellerde ise il müftülükleri başta olmak üzere, büyük çoğunluğu dini cemaatlerin uzantısı olan kimi vakıf ve derneklerle çeşitli konularda imzaladığı iş birliği protokolleri, okullarımızın dini grupların temel faaliyet alanları haline getirilmesine neden olmuştur. Bu uygulamayla, dini vakıf ve derneklerin devlet okullarında başta ‘değerler eğitimi’ olmak üzere, tamamına yakını dini içerikli çeşitli konularda ders ve seminer verebilmesi, kendi yayınlarını dağıtabilmesi, pedagojik olarak sakıncalı olmasına rağmen çocukları camilere yönlendirmesi vb. gibi faaliyetlerin yolu açılmıştır. Geçmişte yapılan yanlış adımlar sürdürülmekte, dini cemaatler eğitim sistemine dâhil edilerek ‘paralel’ eğitim uygulamaları hayata geçirilmektedir" denildi. Seçmeli derslerle ilgili olarak, MEB’e bağlı il ve ilçe müdürlükleri ile çok sayıda okulda eğitim yöneticileri öğrencileri dini içerikli dersleri seçmeleri yönünde yönlendirmeye çalıştığı kaydedildi.

20. MİLLİ EĞİTİM ŞURASI ÇOCUKLARIN SAĞLIKLI GELİŞİMİNE AYKIRI KARARLAR ALDI

20. Milli Eğitim Şurası tavsiye kararlarının hemen ardından Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri tarafından okul öncesi çağdaki çocuklara yönelik “değerler eğitimi” adı altında dini eğitim kursları açılmaya başlandığına yer verilen raporda "MEB’in görevi iktidarın dindar nesil yetiştirme hedefini gerçekleştirmek için çalışmak değildir. MEB’in görevi, çocukları ve gençleri insanlığın ortak evrensel değerleri doğrultusunda yetiştirmek, çocukların üstün yararını gözeten, çocuk ve gençlerin kendini gerçekleştirebilmesi ve eleştirel düşünce becerisini kazanabilmesine olanak sağlayacak somut adımlar atmak olmalıdır. Laik bir ülkede devletin, zorunlu din dersi uygulamasıyla bireylerin kişisel inanç alanına girmesi doğru değildir. Bu noktada en hassas yaş grubu gelişim çağının başında olan okul öncesi eğitim çağındaki çocuklardır. Eğitim Sen olarak çocukların sağlıklı gelişimini olumsuz etkileyen her türlü adım karşısında olduğu gibi, bu tür kararlar ve uygulamalara karşı da tüm gücümüzle mücadele edeceğimizin bilinmesini istiyoruz" ifadelerine yer verildi.

HAKLARIMIZI VE TALEPLERİMİZİ İÇERMEYEN BİR MESLEK KANUNU İSTEMİYORUZ

Raporda TBMM’ye sunulan Öğretmenlik Meslek Kanunu tasarısıyla ilgili olarak "Kanun tasarısında özel okul ve kurslarda öğretmenlik yapan meslektaşlarımızın ekonomik ve sosyal hakları ile ücret ve çalışma koşulları hakkında hiçbir düzenleme olmaması önemli bir sorundur. Meslek kanunu olan diğer mesleklere (doktorluk, mühendislik ve mimarlık, avukatlık, eczacılık) bakıldığında kamu-özel ayrımı yapmadan o mesleği icra eden herkesin ilgili meslek kanunu kapsamında olduğu görülmektedir. Yapılan düzenleme bir meslek kanunu niteliği taşımadığı gibi, sadece birinci derecedeki öğretmenlere verilecek olan 3600 ek gösterge başta olmak üzere, ekonomik düzenlemelerle ilgili maddelerin 15 Ocak 2023 tarihinden sonra yürürlüğe girecek olması, çalışmanın seçime yönelik olduğunu açıkça göstermektedir" denildi.

 

21-01-2022


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş