Arama sonuçları

LGS ve YKS’de yeni nesil sorular: Ne ölçüyorlar?

LGS ve YKS’de yeni nesil sorular: Ne ölçüyorlar?

LGS ve YKS’de yeni nesil sorular: Ne ölçüyorlar? Öğrenciler bu yıl eğitim uzaktan olsa da EBA ve TV derslerinden sorumlu olacak. 2020-2021 öğretim yılı ise seyreltilmiş sınıflar ile bazı kademelerde yüz yüze bazılarında uzaktan eğitimle gerçekleştirilecek. Bir yanda çözülemeyen erişim sorunları var ve tüm öğrenciler müfredatın tümünden sorumlu olacaklar. 8’ler ve 12’ler ise haziran ayında yapılacak Liseye Geçiş Sınavı (LGS) ve Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS)  girecekler. Peki ölçme ve değerlendirme nasıl yapılacak? Yeni nesil sorularla ölçme ve değerlendirme yapmak mümkün mü? Öğrencilerin bu süreçte ne öğrendiği nasıl ölçülecek? Ve daha fazla sorunun yanıtını pervinkaplancom instagram yayınında konuğumuz Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Halil Yurdugül ile konuştuk.

LGS ve YKS ile birlikte gündeme giren “yeni nesil sorular” ise ne ölçükleri konusunda tartışma konusu. Prof. Dr. Yurdugül de LGS ve YKS’de yeni nesil sorularla ilgili bir “karışıklık” yaşandığını söylüyor.  Yurdugül şöyle diyor:

LGS VE YKS’DE YENİ NESİL SOULAR: NE ÖLÇÜYORLAR?

Yeni nesil soru, özünde şudur; ‘3+4 eşittir kaçtır?’ diye sormazsınız. nesil sorular okuduğunu anlama ve eleştirel düşünme becerisini de ölçer. Bir grafikten, görselden, ilişkilerden çıkarım yaparak çözmeniz istenir. Kökenim matematiksel istatistik. Olasılık sorusunu 3-4 dakika boyunca bir türlü okuyamadım. Soruyu anlamıyorsunuz ki, anlasanız çözeceksiniz. Hikayelere boğulmuş sorulara ‘yeni nesil’ diyorlar. Çocuk ‘bilmediğim, kaçırmadığım bir şey mi var ‘ diyor. Yazık etmeyin çocuklara, özümüze dönüp kaliteli soru yazalım.”

 

SORULAR AYIRT EDİCİ Mİ?

Peki bu sorular ayırt edici mi? Bakın Prof. Dr. Yurdugül bu soruya ne yanıt veriyor: “2020 LGS sorularına baktığımızda ayırt ediciliği olmayan ya da çok düşük olan sorular. Yani geçerli olmayan sorular. Sınav dediğiniz bir cetvel olayıdır, öğrencileri bir cetvel üzerinde konumlandırıyoruz. Cetvelin doğru ölçmesi, kaliteli ölçmesi lazım. Ama bu cetvelin kalitesi sorunlu. “

Yurdugül’ün sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

TÜM KONULARDAN SORUMLU OLACAKLAR

Bu yıl öğrenciler için tüm öğretim yılı uzaktan geçse bile geçen sene olduğu gibi sınavlarda konu sınırlaması olmayacak. Öğrenciler tüm konulardan sorumlular. Böyle bir sistemde ölçme ve değerlendirme nasıl olacak?

Geçen dönem yaptığımız röportajda umarım güz dönemine sarkmaz, çünkü müfredatımızdaki kazanımlar sürekli kazanımlardır. Güz dönemindeki bir aksama bahar dönemine de sarkacaktır demiştik. Okulları kademeli olarak açıyoruz. Bu olumlu bir yaklaşım. 1. Sınıf ve okul öncesinde kavram geliştirme için bu önemli.

ÖLÇME DEĞERLENDİRME NASIL YAPILIR?

Ölçme değerlendirmeye gelince; biz üç ilke üzerinde oluştururuz. Tanılama ve tanıtma amaçlı. İlk iki tanesi öğretmenlerimiz için, nasıl daha iyi öğretebiliriz sorusuyla tanıma ve tanılama ile. Tanıtma ise medya daha çok buna odaklanır ama sıkıntı daha çok burada çıkıyor. Aslında ikisinde de sıkıntı var. Biçimlendirmeye yönelik değerlendirmeler gerçekten çok önemli. Hangi öğretmen kazanıma ne kadar sahip, öğrencileri tanıma ve tanılamayla sınırlandırılır. Ama maalesef hem LYS hem de YKS’de de iyi bir sınav vermedik.

ULAŞILABİLİR, ADİL VE ŞEFFAF OLMALI

Değerlendirmenin olmazsa olmazlarından birisi, kapsayıcı olması ve her öğrenciye ulaşması. Fiziksel sorunları olan öğrencilerden tutun hepsine kadar ulaşabilir olmalı. İkincisi, hesap verilebilirve şeffaf olmalıdır. Benim için en yukarıda olan ise adil olmalıdır. Erişilebilir olmalıdır. Nihayetinde de esnek bir yapısı olmalıdır. Sınıftan birden ekran karşısına geçtik, ama esnek olmadığından dolayı da oradaki bilgi birikimini dijital ortama aktaramadık. Kapsayıcı olmadığını gördük, hesap verilebilirlik konusunda tereddütlerimiz oluştu, adil de değil. Erişilebilir olmadığı da ortaya çıktı. Dijital ortama taşıdığımız konularla sınavlarda bekleneni veremedi süreç. Ben çok da iyi bir sınav verebildiğimizi düşünmüyorum.

 

EĞİTİM FAKÜLTELERİNDE BU DERSLER YOK

Sorunlar müfredattan mı kaynaklanıyor?

Müfredattan da kaynaklı, ama öğrenme yaşantılarını çok iyi dizayn edemediğimizi düşünüyoruz. Yeteri kadar sürece de destek verilmediğini düşünüyorum. Ama MEB gerçekten iyi bir refleks gösterdi. Mart ayının ortasında süreci EBA’ya taşıdı, ama öğretmenlerimiz de yeteri kadar hazır değildi. Çünkü eğitim fakültelerimizde de dijital konularda, e-değerlendirme konusunda yetkinlik kazanmamışlardı. Süreç de bunu ortaya koydu zaten.

 

ÖĞRETMENLER ÖLÇMEDEN MAHRUM KALDILAR

Öğrencinin uzaktan eğitim ile edindiği kazanımlar nasıl ölçülebilir?

Kazanım dediğimiz öğrenciye kazandırmayı hedeflediğimiz temel ilkelerimiz. Onlar belli bir bağlamda bir araya gelerek konuyu, onlar da üniteyi oluştururlar. Pandemi öncesinde sistem güzel işliyordu, konu, ünite sonu sorular vardı. Öğretmenlerimiz öğrencilerin konuları ne kadar öğrendiğini takip edebiliyorlardı. Fakat uzaktan eğitime taşınınca öğretmen de bunu takip edemedi. Kazanımları ölçmek, öğretmenler için olmazsa olmazlardan bir tanesi. Ama bundan yoksun kaldılar. Kazanımları ölçmek önemli, bunu her amaçla kullanabiliriz. Hem öğretimi programlama, tasarlama açısından hem öğrencileri değerlendirme açısından da kullanabiliriz, yaptığımız genelde buydu ama maalesef bunların çoğundan mahrum kaldık.

 

E-DEĞERLENDİRME DERSİ OLMALI

Peki öğretmen, eğitimciler ve başta da MEB bu kazanımları nasıl ölçecek?

Uzun vadesi biraz yapılandırılması gereken bir süreç içeriyor. Eğitim fakültelerine baktığımızda hiçbirisinde e-değerlendirme dersi yok. Dahası, ölçme ve değerlendirme de sorunlu geçen derslerden bir tanesidir. Yaklaşık 4-5 sene önce de Türkiye’de bir tarama yapıldı, genel yeterlilikler olarak.  

ÖĞRETMENİN İHTİYACI NEDİR?

Öğretmenlere en çok hangi konuda yardıma ihtiyaç duyuyorsunuz denildiğinde en çok ölçme ve değerlendirme denildi. Şu an da bu farklı bir duruma geldi çünkü eğitim dijitalize oldu. Öğrenciler artık uzakta, oturumlu sınavlar yapmakta zorluk yaşıyoruz. Bireysel sınavlar yapılabilir. Kısa bir çözüm istiyorsanız, EBA da onlar da bu eksikliği hissetti ve irtibat büroları oluşturmayı düşünüyorlar bildiğim kadarıyla. Bunun diğer versiyonun bir önceki ölçme değerlendirme MEB genel müdürü Prof. Dr. Bayram Çetin’in bir girişimi olmuştu, ÖDEME noktaları diye esprisi de yapılmıştı hatta, ölçe değerlendirme merkezleri kuruldu tam bir ili kapsayacak şekilde. Bence güzel bir girişimdi ve ileri doğru bir yatırım niteliği taşıyordu. Onlar atıl kaldı ama belki yeniden canlandırılabilir. Erişilebilir ve kapsayıcı olmalı ama taşımalı eğitime ihtiyaç duyulmadığı sürece hiçbir esprisi yok bu değerlendirmelerin. Çünkü adil olmayacak. Bunu yapabilecek kısa bir süre içi ÖDEME’ler devreye tekrar sokulabilir, onlar üzerinden rahatlıkla bu sınavlar kurtarılabilir diye düşünüyorum. Bu belki ileriye de bir yatırım olabilir.

E-ÖĞRENME EZBER BOZDU

E-öğrenme biraz ezber bozdu, e-değerlendirme de ezber bozmaya devam ediyor. Öğrencinin bilgi ve becerisi performansa dönüşebilmeli ama öyle bir sınav odaklı olduk ki beş seçeneğin içinde bir tanesini seç diye söylüyoruz öğrencilere. Özellikle teknolojide sürece dahil olduğundan beri bunların sayıları artmaya başladı. Bu öğrenciler teknoloji kullanarak becerilerini çok üst düzeyde yansıtabilecekleri araçlar geliştirildi. Alfa nesli dediğimiz bir nesle tekabül ediyorlar. Bu çocukların 2 yaşlarında kendileri yemek yiyemezken karşılarında YouTube vardı.

Dolayısıyla onlar bu teknolojiyi çok iyi kullanırken, değerlendiriciler aynı yetkinlikte kullanamıyorlar. Kısa sürede olmayacağını biliyorum ama bu yetkinliklerin uzun vadede kazandırılması gerektiğini düşünüyorum.

ÖLÇME DEĞERLENDİRME SİSTEMLERİ ESKİ

Eskiden nüfus sayımları vardı, bütün Türkiye’ye evlere hapsederlerdi ve bu çok maliyetli bir süreçti. Ama nihayetinde adrese dayalı bir sayım sistemi getirildi ve sonunda farkında olmadan bile sayılabiliyoruz. Fakat ölçme değerlendirme sistemlerimiz hala eski. Şu anda ise iki milyonu aşkın öğrenciyi, sadece YKS için konuşuyorum, iki gün boyunca dört duvar arasına hapsediyoruz. Örneğin ülkemizde hala bir portfolyo, projeye dayalı değerlendirme sistemi oturmadı. Bunları yapmaya çalışan öğretmenlerimiz var elbette, okul yöneticilerimiz filan var belki ama bu oldukça sığ düzeyde. Eğer oturumlu bir sınav yapacaksak irtibat büroları oluşturabilir ve öğrenci kendini hazır hissettiğinden itibaren bu sınavlara girebilir. Örneğin yurtdışında böyle merkezler var. Öğrenci kendini hazır hissettiğinde oturur cevaplar vermeye başlar. Bu sistemler öğrenci daha soruyu cevaplamadan soruyu doğru ya da yanlış cevaplayacağını bilen sistemlerdir, bunlar yurtdışında kullanılıyor ama biz hala öğrencilerimizi dört duvar arasına hapsetmeye devam ediyoruz. Ama şu anda maalesef böyle bir sistem yok. Bu sene de gençlerimizi yine dört duvar arasına toplayacağız ve kağıt üzerinden performanslarını ölçmeye çalışacağız.

LGS’DE SORU ÇIKMAYACAK BÖLÜMDEN SORULAR ÇIKTI

LGS’deki öğrencilerimiz de  YKS’ye girecek adaylarımız kadar zor durumdalar. Geçen sene onlarda da sınırlama vardı, ikinci dönemden soru çıkmayacağı söylendi ama matematikte 3 tane ikinci dönemden soru vardı.

SINAV SORULARI AYIRT EDİCİ Mİ?

Soruların ayırt edicilikleri konusunda ne düşünüyorsunuz?

Bir değerlendirme sistemi nasıl olmalı konusunda beş ilkeyi saydık: Kapsayıcı, adillik, esneklik, hesap verilebilirlik ve şeffaflık. Madde bazında soruların ayırt edicilikleri verilmiyor. Bununla kastettiğimiz sorunun kalitesi, bilenle bilmeyen ne seviyede ayırt ettiği. Testler bazında veriliyor. Matematikte 20 tane sorunun ortalama ayırt ediciliği 0.30 ama bu ortalaması. Standart sapma verilmediği sürece ortalama çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Gönül ister ki bunlar madde madde ifade edilsin. Ortalaması 0.30 diyor. Bu ne anlama geliyor? Soruların yarısı  0.30’u çok düşük ayırt edicilik, yarısı da 0.30’un yukarısında demek. Bir seneye yakın bu sınavlar hazırlanıyor. Yani bu bir deneme yanılma sınavı değil. Ama sınavdaki matematik sorularının yarısının ayırt edici olmadığı böylece ortaya çıkıyor. Bu açıklanabilir bir şey de değil. Geçerli olmayan sorular anlamına geliyor. Ayırt edicilik ne zaman sıkıntıya girer? Sınava girdiniz, öğretmeniniz çok kolay bir soru sordu ve herkes bildi, ya da çok zor bir soru sordu ve kimse bilemedi. Dolayısıyla ayırt ediciliği olmayan ya da çok düşük olan sorular. İşte burada sıkıntıya girilir.

Geçen seneki ortalama ayırt ediciliğe baktığınız zaman 0.60’lara yakın. Bu sene bunun bu kadar sert bir düşüş göstermesinin sebebi süreden kaynaklanıyor. Öğrenme yaşantılarının ne kadar etkili olduğu hakkında da ciddi belirtiler taşıyor. Geçen sene de zorluk düzeyleri aynıydı ama ayırt etmemiş. Burada öğrenme yaşantısının beklendiği şekilde olmaması şeklinde yorumlanabilir.

 

SORULARI BEN BİLE OKUYAMADIM

Benim kökenim matematiksel istatistik, olasılıktır bunların ortak özelliği. Olasılık soruları üç taneydi sınavda. O meşhur A kitapçığındaki 7 no’lu soru. Soruyu okumaya çalışıyorum, 3-4 dakika boyunca bir türlü okuyamadım. Burada ‘yeni nesil soru’ denilerek bir hikayeye boğmuş durumdalar, 8. Sınıfın olasılık konusunu açtım, bir tane kazanım var. O da ikinci dönemin en son kazanımı. Ve  bu konudan üç tane sonu var. Esas ilginci, kazanım aynen şunu ifade ediyor: Basit bir olayın olasılığını hesap edin. Ama soruyu anlayamıyoruz, anlasak belki çözeceğiz. Maalesef herkes çok abarttı, her soru bankasında ‘yeni nesil soru.’ Yeni nesil soru o değil ki.

 

YENİ NESİL SORU NE DEMEK?

 

Bunun esprisi de çok açıklığa kavuşmuş değil açıkçası. İki nedene bağlamıştık, bunların birisi soruların yapısı. Bir de müfredatta söz vermişlerdi ikinci dönemden sormayacağız diye ama üç tanesi oradan çıktı. Güvendik ama bir anda sürpriz oldu. Yeni nesil soru, özünde şudur: 3+4 eşittir kaçtır dersen bu basit bir dört işlem gerektirir. Ama yeni nesil sorularda size bunu hazır vermezler, bazen bir grafikten, bir görselden, daha önceki ilişkilerden, bir bağlamdan çıkarım yaparak çekmenizi ister. Fakat çıkan sorular bu bağlamda açıklanmış değil. Daha önce bu yöntemi PISA kullanmıştı, sanırım oraya bir gidiş var. Ama soru yazarlarının da sanırım biraz daha yetkinleşmesi gerekiyor bu konuda.

 

ANLAMA VE ELEŞTİREL DÜŞÜNME BECERİSİNİ ÖLÇER

Bazen filmin sonu muğlak bırakılır ya ben o şekilde bırakayım ama yeni nesil sorulara da bir farklı eleştirim var. Yeni nesil sorular okuduğunu anlama ve eleştirel düşünme becerisini de ölçer. Ama müfredatlarımızda bu bu kadar net olarak verilmiyor. Okullarda bu beceri rahat rahat dolu dolu verilmiyor. Maalesef endüstriye dönen, son sınıflara da tamamen dershane mantığıyla yaklaşan eğitim kurumları bu işi iyi yapıyor. Öğrencilerimizin çoğu da kamu okullarında ve onlar da müfredatlarını yetiştirme derdindeler ama oralarda eleştirel düşünme becerileri de çok yoksun bir şekilde veriliyor. Burada bir eşitsizlik var gibi geliyor bana.

ÖZÜMÜZE DÖNELİM, KALİTELİ SORU HAZIRLAYALIM

Bir defa sorunun kalitesini arttırabilmenin koşulu orada bir öykülendirmeyle eleştirel düşünce becerisini ölmekten ziyade hatırlayalım örnek sorularda bir sayfalık Cumhuriyet, bayrak sorusunu. Bilmeyenler için hatırlatalım. Tam bir sayfalık bir soruydu. Sorunun üstünde  inanılmaz görseller, öykülendirmeler. Aşağıda yukarıdaki ifadelerden bağımsız bir soru soruyor pat diye, o zaman bana niye okuttun?  Bir de dikkati de ölçmeye kalkıyor, öğrencileri de dumur edebiliyor. Öğrenci bilmediğim kaçırmadığım bir şey mi var diyor, çocuklarımıza yazık etmeyelim diyorum. Özümüze dönelim, kaliteli sorular yazalım.

Okuldaki öğrenmelerin tek bir amacı vardır, öğrenciyi okul dışındaki yaşama hazırlamak. Bu şekilde çoktan seçmeli testler ya da kağıt ortamına taşımaya çalışıyoruz. Elbette ki 3+4 eşittir kaçtır diye sormak gerekmiyor. O zaman bırakın kağıda yansımasın, ama öğrenci de gitsin verilerini gerçek yaşamdan alsın. Umduğumuz değerlendirmelerin bu şekilde olması lazım, ama öğrencilerimizi şu anda kağıda dayalı performanslarla ölçmek zorundayız galiba.

 

SINAV VAR OLAN POTANSİYELİ ÖLÇER

Sorulara, sınava hazırlanılmaz. Sınav var olan potansiyeli ölçer. O yüzden genç arkadaşlar, anlamadığınız konular varsa geri dönün ve anlamaya çalışın ama bu kitaptaki konularla sınırlı kalmasın. O ana kadar görmediğiniz ve sizi rahatsız eden bir durumdur problem. Size bir yöntem öğretirler ve bunu bu şekilde ölçmenizi beklerler. Öğrenciler akranlarından bir adım öne geçmek için sınav teknik ve stratejilerini öğrenme eğilimine giriyorlar, çok da doğru bulmuyoruz. Sizin orada en doğru performansı vermeye çalışmanız aslında en yeterli durumdur.

SINAV DEDİĞİNİZ CETVEL OLAYIDIR

Bu sınav dediğimiz olay bir cetvel olayıdır, öğrencileri bir cetvel üzerinde konumlandırıyoruz. Cetvelin doğru ölçmesi lazım, yanlış ölçmeye başlarsa, üzerindeki konum beni tatmin etmeyebilir. Burada cetvelin kaliteli olması lazım. Cetvelin kalitesi konusunda biraz önce ipuçlarını verdik, kaliteyi de raporda deklare etmiş durumdalar. LGS’de de durumu görüyoruz ama YKS’de biraz daha bariz durumda. 42? Gerçek performanslarını yansıtabilecekleri bir şekilde gençlerin karşılarına çıkılması gerekiyor. Sınav olmasa, bir sistem ve kültür değişikliği olsa aslında, bunda fayda var.

 

MATEMATİK YETERLİLİKLERİ VE YAPAY ZEKA

MEB sürekli yapay zeka eğitiminin altını çiziyor. Oysa yapay zekanın temeli matematik. LGS’de 20 soruda bu ortalama 2020 yılında 4.89. YKS’de tüm adayların katıldığı TYT’de ise matematikte 40 soruda bu ortalama 6.082. Matematik başarısı olmadan yapay zeka eğitiminin yapılabileceği düşünülüyor?

Bu da tehlikeli bir soru oldu. Yapay zeka dediğimiz olay aslında makinelerin insan gibi düşünme becerisi elde etmesidir, onların gelebileceği en son nokta problem çözme becerisidir. Bunlar da matematikle olur. Galilei’nin güzel bir lafı vardır, “Evrenin bir dili varsa matematiktir.” Carl Pierson da “Bilimin matematiği istatistiktir” der. Koşullu olasılık dediğimiz olasılıkları kullanırlar çoğunlukla ya da numara analizi kullanırlar. Yapay zekada Asya Pasifik ülkeleri, Hindistan, Avrupa’da Almanya ileridedir. Bunların ortak özelliği bilimdir.

 

BİR ÜLKENİN AYAKLARININ YERE BASABİLMESİ İÇİN

Bir ülkenin ayaklarını yere basabilmesi için mutlaka bilimsel bir zeminin olması lazımdır. Bunlardan yoksun bir şekilde bunu ders olarak koymaya çalışırsanız olmaz. Yapay zekanın uygulamaya dönük kısmı yazılım. Siz sadece yazılım olarak bu fonksiyonu çağır, bu yapay zeka değil. Yapay zeka olabilmesi için kompleks problemleri çözebilmemiz lazım. Ama bunun için de matematikte başarıyı yükseltmemiz lazım. Onu geliştirdiğimiz zaman teknikler de gelişir, hiç önemli değil. Ama şu anda yapılırsa ayakları yere basmayan bir girişim olacak gibi. Zaman ve çaba maliyeti olacağını düşünüyorum. Matematiksel başarı düzeyleri ortadayken öğrencilerin matematik becerilerini geliştirmek yerine yapay zeka derslerine yönelmek, yapay zekanın doğasını bilmemektir.

Uzaktan öğretimin kalitesi dediğimizde ne anlıyoruz? Kriterleri nedir? Kalitesi nasıl ölçülür ve değerlendirmesi yapılır?

Uzaktan eğitimin paydaşlarıyla ancak bir sistemin kalitesi değerlendirebilir. Bunu paydaşları birinci derecede öğrencilerimizdir. Neyi ne kadar öğrendiler buna bakmak lazım. 7 Temmuz itibariyle çevrimiçi değerlendirme sınavları yapıldı ama sonuçlar açıklanmadı. LGS 3 hafta gibi kısa bir sürede açıklandı ama esas bu kaliteyi ortaya koyacak olan bu çevrimiçi sınavın sonuçları açıklanmadı. Büyük ihtimalle oradan çıkan ya da henüz çıkmayan sonuçlar yüzünden bir değişiklik oldu diye düşündüm ben de. İkinci öğretmenler ve üçüncü veliler. Ne gibi güçlükler yaşadılar? Son sırada da okul kavramı ki okullar bir anda atıl bir konuma geçti. Ama öncelikle öğrenciler değerlendirilsin ki sistem onun üzerine kurulacaktır.

ÖĞRENMEK İÇİN İSTEK VE ÇABA GEREKİYOR

Bunlar daha zengin bir öğrenme teknolojiyle mümkün, ama ancak doğru bir öğrenim tasarımıyla olanaklı. Bugün üniversitelerde bununla ilgili dersler verilmekte ama bu duruma çok ani yakalandığımız için uygulama fırsatımız olmadı. Evet, ilk tecrübe belki biraz olumsuz geçti ama siz kendinizi kapatmayın. Çünkü öğrenmek için üç şey vardır, ilk ikisi öğrenciyle alakalı, istek ve çaba, diğeri ise doğru öğretme, öğretmenlerimizin yönlendirmesiyle gerçekleşir.

 

ÇOCUKLARIN GÖZLERİ KAN ÇANAĞINA DÖNDÜ

Bu konuda da hem okul yöneticilerine hem de öğretmenlerimize bir önerim var, kızımdan biliyorum sabah 9’dan akşam 16’ya kadar gözleri kan çanağına dönmüş, fiziksel enerjisi bitmiş. Mental enerjisini kastetmiyorum, maden işçileri kadar yorgunluk hissedebilirler bu durumda. Gözlerinden anlıyorsunuz zaten, faydalı değil. İdeal öğrenme süresi ve dijital tasarımların nasıl olması gerektiği konusunda öğretmenlerimizin de dikkat etmesi gereken konu, bu yaş durumlarına göre değişiklik gösterir ama 20 dakikayı geçmemesi lazım.

 

İSTEK VE ÇABA GİTTİĞİNDE BOŞA KÜREK ÇEKERSİNİZ

İlk 10-15 dakika geçti ama istek ve çaba bittiği andan itibaren boşa kürek çekeriz. Şunu rica edin öğrencilerden, şu an ara veriyoruz, tüm öğrenciler 0.33’lük bir bardak doldursun, herkesin bardağını görmek istiyorum. Bu bir enerji harcatacak bir aktiviteye onları dahil edecek, bir motivasyon sağlayacaktır.

DİJİTAL ORTAMDA SINIF YÖNETİMİ NASIL OLMALI?

15-20 dakikadan sonra artık gitmiyor, sınıf yönetimi çok önemli. Dijital ortamlarda da sınıf yönetimi çok farklı bir kavram. Hem e-öğrenme hem değerlendirme olarak bunların genel yeterliliklerin arasına girmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben kendi öğrencilerime soruyorum, bunlar öğretmen adayları. Elinde kitap okuyan öğrenci mi daha iyi öğrenir, sınıftaki öğrenci mi? Sınıftaki öğrenci daha iyi öğrenir, öğretmeni ve arkadaşıyla etkileşime girer. Takıldığı yerleri sorma şansı vardır.

ÖĞRETMENLERE YETKİNLİK KAZANDIRILMALI

Öğretmenlerimizin böyle bir yetkinliği yok, kazandırılmadı. Bu öğretmenlerimiz de bir anda mart ayının ortasında kameranın karşısına geçtiler, elbette bocaladılar. Sınıfı yönetemediler çünkü karşılarındaki Alfa nesli. Bu öğrenciler bir YouTube videosundan işitsel veriyi metne dönüştürüp ödev yapan bir nesil, karşılarındaki de X nesli. Tasarımı yapan, sahaya çıkan öğretmendir. Onların bu şekilde yetkinleştirilmesiyle birlikte bu durum iyileştirilebilir. Yeni dönem başlıyor, yaşam boyu öğrenme, hizmet içi eğitimler gibi uygulamalarla da bu öğretmenlerimizin yetkinleştirilmesi lazım hem e-değerlendirme hem de e-öğrenme açısından. Belki yapılmıştır, ben kaçırmışımdır. Yeni dönemde de bunların yapılmasını umuyorum. Bu çocuklar bizim çocuklarımız, herkesin hedefi aynı yöne dönük. Ülkemizin iyileştirilmesi bu gençlerin iyi bir eğitim almasına dayalı olacak, umarım iyi yerlere geliriz, umarım bu musibet bir an önce gider, ülkemiz yine eski haline döner.

26-09-2020


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş