Arama sonuçları

Okulları kapatarak pandemi kontrol altına alınabilir mi?

Okulları kapatarak pandemi kontrol altına alınabilir mi?

Pandemi sürecinde OECD ülkeleri arasında okullarını en uzun süre kapalı tutan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Peki salgını okulları kapatarak önlemek mümkün mü? Bunu soruya sanırım “evet” diyen çıkmaz.

Türk Tabipleri Birliği’nin “COVID-19 ve Okullar Hakkında Değerlendirme ve Önerileri” başlıklı raporu da bu soruyu “hayır” diye yanıtlıyor. Raporda, virüsün yayılımını önlemek için etkili önlemler almak ve en bulaştırıcı ortamları ve sektörleri kapamak yerine Türkiye’nin bir kez daha çocuk ve gençleri pandemiye kurban ettiğine dikkat çekiliyor. Bu durumun ise başta ilkokul çağı olmak üzere tüm öğrencilerin fiziksel, ruhsal ve sosyal açılardan sağlığını olumsuz etkilediği, zihinsel, fiziksel ve sosyal gelişimlerini bozduğu vurgulanıyor. Bu kayıpların telafisinin olmadığı ifade edilen raporda, bir an önce okulların açılması gerektiği belirtiliyor. Rapor aynı zamanda verilerle okulların açılmasının “tehlikeli” olmadığını ve tüm kademelerde nasıl sağlıklı bir şekilde açık tutulması için acilen yapılması gerekenleri de sıralıyor.

Aynı zamanda “doğru bilinen yanlışlara” da değinen rapora gelin birlikte göz atalım ve önerilere bakalım:

ÇOCUKLAR TEHLİKEDE DEĞİLLER VE VİRÜSÜ YAYMA TEHLİKESİ TAŞIMIYORLAR

Pandemi süresince yüz binlerce COVID-19 vakasının verisi üzerinde yapılan araştırmalar, toplum tabanlı tarama çalışmaları ve üst analizler tekrar tekrar bize şunları göstermektedir.

Okul öncesi ve ilkokul yaş grubu, COVID-19 hastalığı için risk altında değildir ve toplumda COVID-19’un yayılması için ciddi bir risk yaratmamaktadır. Aralık 2020’de İngiltere’de ortaya çıkan varyantın çocukları daha fazla etkilediği ya da çocuklarda hastalığın daha ağır seyretmesine yol açtığı yönündeki söylentiler, yapılan araştırmalarla çürütülmüştür

COVID-19 B.1.1.7 varyantı yaşa özel bir tutulum yapmamakta, tüm yaş gruplarında virüsün yayılma hızını yaklaşık yüzde 50 oranında artırmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi, 7 Nisan 2021’de yaptığı açıklamada buna ek olarak: “Daha hızlı bulaşan varyantların varlığında dahi okulların toplumdaki bulaşmayı artırdığına dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır” demiştir.

VİRÜSÜ HER YAŞTAN BİREY ALABİLİR VE BULAŞTIRABİLİR

Beşikteki bebekten 90 yaşındaki bireye kadar her yaştan birey koronavirüsü alabilir ve bulaştırabilir. Ancak korona virüse yakalanma ihtimali ve hastalığın ağır seyretmesi riski yaş azaldıkça keskin biçimde azalmaktadır. Yirmi yaş altındaki kişilerin korona virüse yakalanma ve olumsuz etkilerine maruz kalma riski yetişkinlere göre çok daha düşüktür. Bu yaş grubunda korona virüse yakalanma riski yetişkinlerin yaklaşık yarısı kadardır.

5-15 yaş arasında bir çocuk korona virüs enfeksiyonuna yakalandığında hayatını kaybetme riski yüz binde birdir (enfeksiyon fatalite hızı). 65 yaşındaki bir kişi için bu risk yüzde bir olup 5 yaşındaki bir çocuğun riskinin 1000 katıdır.

TRAFİK KAZASINDAN DAHA DÜŞÜK

Toplum geneline bakıldığında, bir çocuğun koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetme ihtimali milyonda iki civarındadır (mortalite)  Bu, Türkiye’de bir çocuğun trafik kazası nedeniyle hayatını kaybetme riskinden çok daha düşüktür.

HASTALIĞI YAYANLAR ÇOCUKLAR MI?

Hastalığın toplumda yayılmasına katkıda bulunanların ağırlıklı olarak yetişkinler olduğu görülmektedir. Eldeki veriler bulaştırıcılığın yaşla birlikte arttığını göstermektedir. Enfeksiyonu bulaştırma ihtimali yetişkinlere göre, 12 yaş altı çocuklarda daha düşük; 6 yaş altı çocuklarda ise çok daha düşüktür. Eve virüsü getirenlerin ağırlıklı olarak yetişkinler olduğu görülmekte, COVID-19 geçiren çocukların hastalığı büyük oranda birlikte yaşadıkları yetişkinlerden aldığı anlaşılmaktadır.

OKULLAR SALGININ MERKEZİ Mİ?

Okullar salgının ana yayılma merkezi değildir ve okullarda görülen vakalar toplumdaki yayılmanın bir yansımasıdır. Pandeminin başından beri okulların açık olduğu ülkelerde yapılan çalışmalar şunu net bir şekilde göstermektedir.

Okulların kapanması COVID-19 yayılımını azaltmamakta; açılması ise COVID-19 vakalarını artırmamaktadır. Okullar bu salgında salgının ana yayılma merkezi değildir ve okullarda görülen vakalar toplumdaki yayılmanın bir yansımasıdır. Hastalanan öğrenci ve öğretmenler, virüsü evinden ya da sosyal hayatından kapmakta, hastalığın okulda yayılımı sınırlı kalmaktadır. Yayılım olduğunda da, bu ağırlıklı olarak öğretmenden öğretmene bulaşma şeklinde gerçekleşmektedir. Öğrenciden öğrenciye bulaşma ise çok nadir görülmektedir.

EK RİSK YARATIYOR MU?

Okullarda ve bakım ortamlarında çocuklarla bir araya gelmek öğretmenler ve diğer personel için ek risk yaratmamaktadır. Öğretmenler de toplumdaki diğer yetişkinler gibi ağırlıklı olarak virüsü yetişkinlerden almakta ve yine yetişkinlere bulaştırmaktadırlar.

OKULA GÖNDERMEMEK KORUYOR MU?

Son olarak, çocukları okula göndermemek onları COVID-19’dan korumamaktadır. Okulların açık olduğu ülkelerde hastalanan çocukların büyük kısmının virüsü evlerindeki bir yetişkinden ya da restoran, düğün, vb. diğer kalabalık ortamlardan aldığı görülmüştür. Yani çocuklar okullarda başka çocuklarla birlikteyken, evlerinde ve diğer yetişkinlerle olduklarından daha güvendedirler.

Bu bilgilerin ortaya konduğu ülkeler ilkokullarda sınıf mevcutlarının 25-30 olduğu, ilkokullarda Şubat 2021’e kadar maske takılmayan, mesafe korunmayan Almanya, İngiltere, Hollanda gibi ülkelerdir. Yani ülkemizde sınıflar seyreltilerek sınıf mevcudu 25’in altına getirildiğinde Türkiye ile karşılaştırılabilir ortamlar olduğu görülmektedir.

AVRUPA ÜLKELERİ NE YAPTI?

Aralık - Şubat döneminde bir çok Avrupa ülkesi yüz yüze eğitime ilkokullar da dahil olmak üzere ara vermiştir. Şubat 2021’den itibaren okulların açıldığı Avrupa ülkelerinde uygulamalar daha sıkılaştırılmış olmakla beraber çeşitlilik göstermektedir.

Örneğin, Almanya’da ilkokullarda sınıf mevcudu 15’in altında tutulmakta, öğrenciler artık maske takmakta ve öğrenciler ve öğretmenler COVID-19 için hızlı test ile haftalık olarak taranmaktadır. İngiltere’de ilkokullarda sınıflarda seyreltilme yapılmamakta (sınıf mevcutları yaklaşık 25-30), öğrencilerden halen maske takması istenmemekte, sadece öğretmenlere haftada iki kez hızlı test yapılmaktadır. Sınıfta bir kişinin COVID-19 pozitif çıkması durumunda tüm sınıf 14 gün karantinaya girerek evden eğitime devam etmektedir.

Hollanda’da ilkokullar her zamanki mevcudu ile devam etmekte (şehirlerde her sınıfta 25-30 öğrenci), öğrenciler ve öğretmenler sınıfta maske takmamakta ve test yapılmamaktadır. Ancak sınıfta bir COVID-19 vakası çıkması durumunda tüm sınıf karantinaya girmektedir. 5 gün sonra test yapıldığında sonucu negatif çıkan öğretmen ve öğrenciler okula dönebilmektedir.

Fransa’da öğretmenlerin yanı sıra öğrenciler de artık maske takmakta, bazı okullarda isteyen öğrencilere test olanağı sunulmaktadır. Sınıflar seyreltilmemektedir (sınıf mevcutları 20-25 arasında).

PENCERELERİ DÜZENLİ AÇIYORLAR

Tüm bu ülkelerde Ağustos 2020’den beri pencereler düzenli olarak açılarak sınıflar havalandırılmaktadır; özel havalandırma sistemi bulunmamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü de salgında okulların açık kalması gerektiğine dair görüşünü belirtmiştir.

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ NE DİYOR?

Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi’nin okulların kapanması konusundaki uyarıları:

1) Daha hızlı bulaşan varyantların varlığında dahi okulların toplumdaki bulaşmaya belirgin etkisi olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur.

2) Sadece okulları kapatarak pandemiyi kontrol altına alamazsınız.

3) Toplumda vaka sayıları artıyor olsa dahi fiziksel mesafe, maske, el hijyeni ve havalandırma gibi önlemleri yaş dönemlerine uygun bir şekilde uygulanmasıyla okulların açık kalmasını sağlayabilirsiniz.

4) Okulların kapanmasına en son çare olarak başvurulmalıdır.

5) Okullar ilk açılan yerler olmalıdır.

 6) Çocuklar ve gençler onların hayatını etkileyen bu tür kararların alınmasında ve uygulanmasında, önceliklerin belirlenmesinde söz sahibi olmalıdır.

ÇOCUKLARDA HANGİ KAYIPLAR OLUŞUYOR?

Okulların kapalı kalması çocukların ruhsal, sosyal ve bedensel sağlığını son derece olumsuz bir şekilde etkilemekte, zihinsel, sosyal ve bedensel gelişimlerinde geri dönüşü olmayan kayıplara yol açmaktadır. Çocukların bir seneyi aşkın bir süredir eğitimden uzak kalması çocukların fiziksel, sosyal ve zihinsel gelişimini sekteye uğratmakta, hatta geriletmektedir.

KEMİKLERİ ERİYOR, HASTALIK RİSKİ ARTIYOR

Evde tutulan çocukların kasları ve kemikleri erimekte, vücut yağ oranları artmakta, bu da orta ve uzun vadede kanserler, diyabet gibi hastalıkların riskini artırmaktadır. Akranları ve diğer yetişkinlerle etkileşimi kısıtlanmış çocukların zihinsel gelişiminde duraklama, hatta gerileme yaşanmaktadır. Bu durum özellikle okul öncesi ve ilkokul çağında ön plana çıkmaktadır. Eğitime ara verilmesi öğrenme olanaklarını daraltmakta, bilişsel gelişmi aksatmaktadır. Çocuklar ve gençlerin hem fiziksel hem de ruh sağlıkları bozulmaktadır.

ÖMÜR SÜRELERİ 1 YIL KISALIYOR

Okulların kapalı kaldığı süre ne kadar uzun olursa bu zararların telafisi o kadar imkânsız hale gelmektedir. Sadece eğitim kaybı nedeniyle ülkemizdeki 5 milyon ilkokul çocuğunun her birinin ömür beklentisi bir yıl kısaldığı hesaplanmaktadır.. Uzun vadede bu durum 5 milyon yaşam yılı kaybı anlamına gelmektedir. Yüz yüze eğitimin durdurulmasından en fazla zararı gören kesim; zeka gelişimi, sosyal ve fiziksel gelişim açısından kritik dönemde olan okul öncesi ve ilkokul çocukları, sosyoekonomik şartlar nedeniyle köy ve beldelerde yaşayan çocuk ve gençler, düzenli eğitim ve rehabilitasyona ara verilmesi durumunda ciddi ve kalıcı kayıplarla karşılaşan özel ihtiyaçları olan çocuk ve gençlerdir.

UZAKTAN DERS YAPMAK AMACA ULAŞTIRIYOR MU?

Okul öncesi ve ilkokul çağı çocukların uzaktan ders yapması bu eğitimin amacına ulaştığı anlamına gelmez. Her ne kadar resmi makamlar okulların kapanmasını ‘uzaktan eğitime geçildi’ şeklinde duyursa da özellikle ilkokul seviyesinde internet üzerinden yapılan derslerin eğitim ve öğretim amacına hizmet etmediği bilinmektedir. Uzaktan yapılan derslerin katılım koşulları dikkat ve öğrenme süreçlerini yeterince desteklememekte, bu nedenle öğretme ve öğrenmenin gerektirdiği beraberlik ve iş birliği koşulları yüz yüze eğitimdeki düzeyde sağlanamamaktadır.

Ayrıca, her seviyeden milyonlarca çocuk ve gencin evlerinde uzaktan derslere sağlıklı bir şekilde devam etmek için gereken internet erişimi, cihaz (bilgisayar ya da tablet) ve oda gibi şartları bulunmamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı EBA - Eğitim Bilişim Ağı ile uzaktan eğitimi uluslararası bir başarı hikayesi gibi sunsa da farklı kaynaklara göre öğrencilerin yüzde 12 ila yüzde 32’sinin buna erişimi yoktur.

OKULA DÖNMEME RİSKİ ARTIYOR

Özellikle kırsal bölgede yaşayan, ana dili Türkçe olmayan ve orta-düşük sosyoekonomik düzeyden ailelerin çocuklarının kayıpları en fazla olmakta, kapanma süresi uzadıkça okula bir daha dönmeme riskleri çok fazla artmaktadır.

Türkiye, kuzey yarım kürede yer alan OECD ülkeleri arasında ilkokulları açık ara en uzun süre kapalı tutmuş ülkedir. Ortaokul lise seviyesinde ise Slovakya’dan sonra ikinci en uzun süre kapalı tutmuş olandır. Bu durum Türkiye’de on yıllardır süregelen ‘eğitimin değersizleştirilmesi’, politikasının bir sonucudur.

Eğitimin içkin değeri unutulmuş, toplumda sadece iş edinmek için alınması gereken diplomadan ve girilmesi gereken sınavlara hazırlıktan ibaret olarak görülmeye başlanmıştır. Ayrıca, okulların kapalı kalmasından en fazla zarar görenler, toplumun en zayıf ve en az temsil edilen dezavantajlı grupları olan çocuklar, kadınlar ve yoksul ailelerdir. Güçlü pozisyondaki paydaşlar kısa vadede okulların kapalı kalmasından belirgin bir zarara uğramadığı için okulların kapalı kalmasının zararları gündeme gelmemektedir.

TOPLUMSAL ZARARLARI DA VAR

Evde kalmanın çocuklar için riskleri ağır ihmal, istismar, artan açlık, işçi olarak çalıştırılma, erken yaşta evlendirilme, örgün eğitimden tamamen kopma, Türkçe öğrenmek için önemli bir dönemin kaçırılmasıdır. Çocuk istismarı artmakta ve buna karşılık istismarı tespit olanağı azalmaktadır. Türkiye’de zaten sınırlı sayıda çocuğun erişebildiği okul öncesi eğitim durdurulduğunda çocuklar evde sosyal gelişimi ve zeka gelişimini kısıtlayıcı bir ortamda kalmakta, ekran maruziyetleri artmaktadır. Bu durum, nörogelişimsel açıdan hali hazırda gri bölgede olan çocukların durumunun ağırlaşmasına sebep olacak, öğrenme güçlükleri, gelişme gerilikleri, otizm, dikkat etksikliği ve hiperaktivite gibi sorunlar yaşayan çocukların sayısında artış getirecektir.

SORUMLULUK ANNELERE KALDI

Okulların kapanması ile anneler, özellikle ilkokul ve ortaokul çağındaki çocukların anneleri çocuklarının eğitimi konusunda yoğun sorumluluk almak zorunda kalmışlardır. Ancak Türkiye’deki annelerin yüzde 92’si lise mezunu dahi değildir; yüzde 36’sının okuma yazması yoktur. İnternet, bilgisayar, tablet gibi altyapı eksiklikleri bir yana, annelerin eğitim durumu bu iken çocuklarının evde eğitimini desteklemesi mümkün değildir. Bütün bunlar Türkiye’de okullaşma oranlarının ciddi bir düzeyde azalmasına yol açacaktır. Türkiye, özellikle kız çocuklarının okullaşma oranlarını artırmak için on yıllarca çaba harcamışken pandemi döneminde okulların kapalı tutulması tüm bu çabaları silip atmakta, ülkeyi onlarca yıl geriye götürmektedir. Okulların kapalı kalması ayrıca kadın istihdamını azaltmaktadır. Ekonomik gücü azalan ve bakım yükü artan kadınlar daha fazla hane içi duygusal ve fiziksel şiddete maruz kalmaktadır.

OKULLAR NE ZAMAN KAPANABİLİR?

Okulların kapanması ne zaman gündeme gelebilir? Dünyadaki tüm otoriteler arasında şu noktada bir fikir birliği bulunmaktadır: Kapanmada öncelikle daha fazla bulaştırıcı daha az elzem sektörlerden başlanmalıdır. Yani her sektör hakkında şu soruları sormalıyız.

Bu sektörün açık kalması salgının yayılımını ne kadar artırmaktadır?

Bu sektörün açık kalması toplumsal hayatın devamlılığı için ne kadar elzemdir?

Bu sektör ya da ortam kapandığında zedelenebilir gruplar ne kadar zarar görür?

Bu üç soruyu cevaplayıp, bir sektörün kapanma ve açılmada ne kadar öncelikli olduğuna karar vermemiz gerekir. Sektörün yayılıma etkisi teknik bir soru iken, toplumsal hayatın akışı için önemi toplumun önceliklerini ve değerlerini yansıtır. Nitekim hiçbir pandemide ve durumda tam kapanma mümkün olamaz ve önerilemez.

Hastaneler, eczaneler, elektrik ve su dağıtım şebekeleri, gıda üretim ve satış sektörü gibi bazı alanların devamlılığı en tehlikeli salgınlarda dahi elzemdir.

EĞİTİM İÇİN BU SORULARI SORMAK GEREK

Eğitim için de bu iki soruyu sormamız gerekir.

Okullar salgın yayılımını ne kadar artırmaktadır? Tıbbi araştırmaların gösterdiği üzere, özellikle okul öncesi ve ilkokulların salgın yayılımına etkisi son derece düşüktür.

İkinci soru ise, eğitimin toplumsal hayatın devamlılığı için ne kadar gerekli olduğudur. Eğitim önemli, okullarda bulaş az ve çocuklar düşük riskte ise okullar EN SON kapanan ve İLK açılan yerler olmalıdır.

Okullar içinde kapanma liseler, ortaokullar ve ilkokullar sırasını takip etmelidir. Temel prensip ilkokulların daima açık tutulmaya çalışılmasıdır.

Tüm sektörler kapandığında, sağlık gibi elzem sektörler dışında tüm yetişkinler evlerde kaldığında hala vaka sayılar düşmezse, ancak o zaman ilkokulların kapanması gündeme gelmeli ve birkaç hafta ile sınırlandırılmalıdır.

Kapanma kadar açılma süreci de önem taşımaktadır. Okullar, özellikle ilkokullar, diğer sektörlerden önce, İLK AÇILAN yerler olmalıdır. Diğer sektörlerden önce açılma okulların, özellikle ilkokulların salgının yayılmasında belirgin rol oynamadığını topluma göstermek açısından önemlidir.

OKULLARIN AÇILMASI KARARI NASIL ALINIR?

Yerel düzeyde vaka sayıları ve test pozitiflik oranlarına göre okulların açık tutulması kararının nasıl alınabileceği konusundaki önerilerimiz şöyle: (İl ve ilçe bazlı okul açılma ve kapanma kararlarına esas oluşturacak kriterler ve okullarda alınacak önlemler Kaynak: www.okullariacalim.org’nin 27.02.2021 tarihli çalışmasından genişletilerek uyarlanmıştır.)

Okul öncesi kurumlar ve ilkokulların açık tutulması veya kapatılması kararı yerleşim birimindeki vaka sayısından bağımsız olarak ele alınmalıdır. İl veya ilçedeki tüm sektörler kapandığı halde vaka sayıları hala kontrol alınamıyorsa ve hastaneler ve yoğun bakımların kapasitesinin aşılmasından endişe ediliyorsa, ancak o zaman okul öncesi kurumlar ve ilkokulların kısa süre ile kapalı tutulması gündeme gelebilir. Okullar bir ilde EN SON kapanan, diğer sektörlerden ÖNCE, İLK açılan kurumlar olmalıdırlar.

 Öğrencilerin ve aşılanmamış öğretmenler hızlı test ile haftalık tarandığında ve sınıf mevcudu 15’in altında olacak şekilde seyreltildiğinde açık tutulabilir.

 
PANDEMİ SÜRESİNCE TÜM OKULLARDA SÜREKLİ ALINACAK ÖNLEMLER

 - Pencereleri açarak sınıfları ve öğretmenler odasını havalandırın. (Derste 20 dakikada bir, teneffüste sürekli)

 - Öğretmenler bina içinde daima maske taksın.

- HES kodu takibi yapın, temaslı ya da hastalık belirtileri olan çocuk, öğretmen ve idareciler okula gelmesin.

- Eller sabunla yıkansın.

 

OKULLARIN AÇIK KALABİLMESİ İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER

Okulların tüm kademelerde mümkün olan en fazla günde sağlıklı bir şekilde açık tutulması için iki alanda acilen ilerleme sağlanması gerekmektedir:

A) ÖĞRETMENLERİN AŞILAMASININ EN KISA SÜREDE TAMAMLANMASI

Aşılama Yüz yüze eğitim veren öğretmenler, eğitimin ve eğitim verdiği öğrencilerin özelliklerine göre yüksek riskten düşük riske doğru sıralanarak en hızlı şekilde aşılamaları tamamlanmalıdır.

1) Özel eğitim merkezlerinde çocuk ve gençlerle yakın temasta olan öğretmenler ve diğer görevliler (özellikle 12 yaş üstü olan ve maske takamayabilen gençlerle çok yakın temasta oldukları için)

2) Köy okulları öğretmenleri (tam sınıf eğitim verdikleri için)

3) 12. sınıfa yüz yüze eğitim veren öğretmenler

4) 8. sınıfa yüz yüze eğitim veren öğretmenler

5) İlkokul öğretmenleri

6) Ara sınıflara eğitim verecek öğretmenler

7) Okul öncesi öğretmenleri ve görevlileri

8) Okullardaki diğer çalışanlar

Sahadan gelen bilgiler köy okullarında, ilkokullarda ve özel eğitim merkezlerinde çalışan öğretmenlerin büyük oranda aşılandığına işaret etmektedir. Bu durum köy ve belde okullarının neden kapalı, 8 ve 12. sınıfların neden açık olduğu sorusunu gündeme getirmektedir.

Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıklarının kademelere göre öğretmenlerin ne kadarının aşılandığı bilgisini kamuoyu ile paylaşması gerekir. Öğretmenlerin aşılanması yüz yüze eğitim için ön şart değildir. Dünyada yapılan araştırmalar yüz yüze eğitim veren öğretmenlerin, özellikle ilkokul öğretmenlerinin, meslekleri nedeniyle toplumdaki diğer yetişkinlerden daha fazla risk altında olmadığını göstermektedir. Öğretmenler yaptıkları iş son derece kritik olduğu, korona virüse yakalanmaları durumunda öğrencileri haftalarca eğitimden uzak kalacağı için öncelikli olarak aşılanmalıdır. Ancak okulların şartları ile ilgili endişelerin giderilmesi ve vaka sayılarının çok yükseldiği dönemlerde dahi öğretmenlerin iç rahatlığı ile eğitime devam edebilmesi için öğretmen aşılamasının en kısa zamanda tamamlanması gerekir.

Aşılamada gecikme yaşanacaksa yüz yüze eğitim veren 8. ve 12. sınıfların öğretmen ve öğrencilerine haftalık rutin test ile vaka taraması yapılmalıdır.

 
B) BAZI EKSİK VE YANLIŞ UYGULAMALARIN DÜZENLENMESİ VE DENETLENMESİ

İlkokullar açık olduğu dönemde ciddi bir şekilde uygulanması gereken bazı önlemlerde eksiklikler olduğu bilgisi sahadan bizlere ulaşmaktaydı. Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın koordinasyon içinde şu alanlarda acilen uygulamaları düzenlemesi ve denetleme mekanizması getirmesi gerekir.

1) Yakın temaslı çocukların ve gençlerin okullara gönderilmemesi için temas takibi ve ‘filyasyon’ uygulamasının geliştirilmesi.

2) Gerek ‘filyasyon’ uygulamasında, gerekse aile hekimlikleri ve hastanelerde belirti gösteren çocukların mutlaka test edilmesi, çocuklar için test kriterlerinin net bir şekilde belirlenmesi ve uygulanması.

3) Okullarda HES kodu uygulamasının daha sıkı bir şekilde uygulanması ile pozitif ya da yakın temaslı öğrenci ve öğretmenlerin okullara alınmaması.

 4) Pencereleri açılmayan sınıfların derslik olarak kullanılmaması için gerekli denetim yapılması.

5) Ders süresince 20 dakikada bir 2-3 dakika sınıfların hem pencere hem kapı açılarak havalandırılması, teneffüs boyunca sınıfın havalandırılması.

6) Okulda görev yapan tüm yetişkinlerin bina içinde olduğu sürece maskelerini çıkarmaması, burun, ağız ve çeneyi kapatacak şekilde kullanmaya dikkat etmesi.

7) Öğretmenler odasına aynı anda girecek öğretmen sayısının sınırlanması, pencerelerin düzenli açılması, yeme içme gibi maskeyi indirmeyi gerektirecek faaliyetlerden kaçınılması, bunların sıkı bir şekilde denetlenmesi.

8) Yerel düzeyde karar vericilerin kapanma kararını bölgedeki epidemiyolojik göstergeler ve uygulanan önlemler çerçevesinde belirlemesi.

 9) Yazın okulların açık kalmasının gündeme alınması ve yaygın telafi dersleri yapılması.

10) Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlıklarının okullarda görülen yetişkin ve öğrenci vakalar ve okul içi bulaşmanın olup olmadığı, varsa ne ölçüde olduğu konusundaki verileri şeffaf bir şekilde toplumla paylaşması.

ÖĞRETMEN SAYISI ARTIRILMALI

Bunlara ek olarak, hasta veya temaslı olmaktan dolayı görevine devam edemeyen öğretmenlerin yerine öğretmenlerin görevlendirilmesi için istihdam sorunları giderilerek öğretmen sayısı artırılmalıdır.

Pandemi döneminde hiçbir sektör için sıfır risk yoktur, okullar da bundan muaf değildir. Okullarda COVID-19 vakalarına hazırlıklı olmak gereklidir.

Uluslararası deneyimler, bir okul dikkatle koordine ettiği, planladığı ve gerekli hazırlıkları tamamladığı durumlarda bile okullarda vakaların olabileceğini göstermiştir. Bunu göz önünde bulundurarak etkin ve doğru planlama yapmak, öğrenci – veli – çalışan bileşenlerini buna göre bilgilendirmek önemlidir. Türkiye şimdiye kadar pandemi yönetiminde kolaya kaçarak okulları kapalı tutmuştur. Çocuklarımız ve gençlerimizin sağlığı ve geleceği ekonominin devamına kurban edilmiştir. Salgının başından beri bazı sektörlerin güvenli yerler oldukları için değil toplumsal hayatın devamı için elzem kabul edildikleri için açık tutulduklarını görüyoruz.

En son yapılan 3 haftalık kapamada bile 43 alan istisna kabul edilmiş ve açık tutulmuştur. Okulların özellikle okul öncesi ve ilkokulların diğer yerlere göre daha güvenli olmasına rağmen önemli görülmedikleri için açılmalarına öncelik verilmediği kanaatindeyiz. Bizim artık ülke olarak okullarımızı bu açık kalması gereken toplum için elzem yerler sınıfına almamız gereklidir. Çocuk ve gençlerden daha fazla fedakârlık istenmemelidir.

Ya çocukların, ailelerin ve öğretmenlerin güvenliği, ya da çocukların okula gitmesi gibi sahte bir ikileme düşmemeliyiz. Devletin devletliğini yapmasını, gerekli tüm önlemleri alarak öncelikle okul öncesi eğitim kurumlarını, ilkokulları, köy ve belde okullarını ve özel eğitim merkezlerini, ikinci olarak ortaokulları, üçüncü olarak liseleri güvenli olarak açık tutmasını talep ediyoruz.

OKULLARI KAPATMAK TERCİH Mİ?

Türk Tabipleri Birliği’nin raporu okulların “tehlikeli” alanlar olarak görülmekten çıkarılması gerektiğini gösteriyor. Üstelik de okullar kapalı tutulurken, bazı eğitim kurumlarının yüz yüze eğitime devam ettiklerini de unutmamak gerekiyor. Bunların başında da bazı dini vakıf ve derneklerin kursları geliyor.

Bugün hepimizin yanıtını istememiz gereken soru; “Okulların kapatılması bir tercih mi?” olmalı. Vaka sayısı artınca bunun tek önlemi olarak okulların kapatılmasının artık “normal-olağan” kabul edilmesi ne kadar doğru?

 

 

 

 

30-05-2021


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş