Arama sonuçları

TEDMEM: Milli Eğitim Akademileri neden kuruluyor?

TEDMEM: Milli Eğitim Akademileri neden kuruluyor?

Bu hafta Meclis’te görüşülmesi beklenen Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) taslağı 3’ü geçici olmak üzere toplam 42 maddeden oluşuyor. Ancak bu taslak eğitimciler başta olmak üzere toplumun birçok kesimi tarafından eleştiriliyor ve taslak ile ilgili raporlar hazırlanıyor. Bu raporlardan birini de Türk Eğitim Derneği’nin (TED) düşünce kuruluşu TEDMEM yayımladı. Raporda dikkat çekilen noktaların başında Milli Eğitim Akademisi’nin kurulmasıyla birlikte öğretmen yetiştirmek üzere kurulan eğitim fakültelerinin işlevsiz hale getirileceği, bu fakülteleri yüksek puanlı öğrencilerin tercih etmesi için bir teşvik olmayacağına vurgu yapılarak, kanun teklifinin mevcut haliyle öğretmenlik mesleğinin toplumsal algısını yüceltecek bir bakış açısı yansıtmaktan uzak olduğu belirtildi. Ayrıca bu teklifle birlikte 18 sayfadan oluşan teklifin 4 sayfasının “öğretmen adaylarına uygulanacak disiplin cezaları ile bu cezalara karşılık gelen fiil ve davranışlar”dan oluşmasının da dikkat çektiği ifade edildi.

İşte TEDMEM raporundan öne çıkanlar:

Öğretmen ve yöneticilerin kişisel ve mesleki gelişimleri için beşer yıllık dönemleri içeren bireysel mesleki gelişim planlarının hazırlanması önemli olmakla birlikte öğretmenlerin yatay ve dikey mesleki gelişim ihtiyacı öğretmenlik kariyer basamaklarıyla ya da öğretmenlerin sınıf için uygulamalara ilişkin performanslarıyla ilişkilendirilememiştir.

Ne öğretmenler için tanımlanan uzman öğretmen ve başöğretmen olma şartlarında ne de metnin tamamında dünyada kariyer basamaklarının önemli bir bileşeni olan lisansüstü eğitime ilişkin herhangi bir ifade bulunmamaktadır. Bu durum öğretmenlerin mesleki gelişim ve kariyer basamaklarına ilişkin kurgusal eksiklikler olduğuna işaret etmektedir.

MAAŞ ARTIŞI İÇİN UNVAN DEĞİŞİKLİĞİ

Mevcut haliyle kariyer basamaklarına ilişkin yapılan düzenlemeler öğretmenlerin maaş artışı için unvan değişikliğine gidilmesinden başka herhangi bir sürece hizmet etmemektedir. Öğretmenlik mesleğinde uzmanlık ve başöğretmenliğin tam olarak ne ifade ettiğinin ve uzman öğretmenlerde/başöğretmenlerde olması beklenen yeterliklerin ne olduğunun açıklığa kavuşturulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

 Zorunlu eğitim çağındaki her öğrencinin nitelikli ve adil eğitim alma hakkı Anayasa ile güvence altına alınmıştır. Bu hakkın ihlali sonucunu doğuran her konuda kapsamlı tedbirler alınmalıdır. Kanun teklifinde yer aldığı haliyle “öğretmenin görevini yerine getirmedeki yetersizliği” de tedbir alınması gereken konuların başında gelmektedir. Eğitim öğretimde hesap verebilirliğin sağlanması için yetkinlik ve sorumlulukların net bir biçimde tanımlandığı çoklu veri kaynaklarına dayanan bir performans değerlendirme sistemi gereklidir.

ÖZEL ÖĞRETİM KURUMLARI ÖĞRETMENLERİ

Kanun teklifi özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlere yönelik bir düzenleme içermemektedir. Özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin eskiden olduğu gibi taban maaş haklarının tanımlanması ve bu kurumlarda çalışan öğretmenler için gerçekleştirilen vergi ve SGK ödeme oranlarının devlet okullarında çalışan öğretmenlerle eşitlenmesine yönelik düzenlemelerin de Kanun’da yer alması önemli görülmektedir.

MİLLİ EĞİTİM AKADEMİSİNİN KURULMASI

İlk defa 1989 yılında gündeme gelen Millî Eğitim Akademisinin görev ve yetkileri çoğunlukla “hizmet içi eğitim” odağında iken bugün “öğretmen yetiştirme” ana odak haline gelmiştir.

• Millî Eğitim Akademisinin Eğitim Fakültelerine benzer bir rol üstlenmesi öğretmen eğitimindeki yetki ve sorumluluklara ilişkin rol karmaşası ve çok başlılık olmak üzere çeşitli problemlere yol açabilir.

• Çeşitli kamu kurumları bünyesinde yer alan “Akademiler” bir meslek diplomasına sahip kişileri yeniden yetiştirme iddiasında değildir. Örneğin; Millî İstihbarat Akademisi istihbarat, güvenlik ve strateji alanlarında lisansüstü eğitim ve bilimsel araştırma faaliyetleri yürüterek Türkiye’de istihbarat alanının bir bilim dalı olarak yerleştirilmesi ve geliştirilmesine katkı sunmayı hedeflerken, Türkiye Adalet Akademisi ise avukatlık mesleği üzerine inşa edilen meslekler olan hâkim ve savcıları yetiştirmek üzerine kurulmuştur.

SESSİZLİĞE NOT DÜŞMEK

• Kanun teklifinin Genel Gerekçe metninde “Nitelikli bir eğitim için nitelikli öğretmen yetiştirme modelinin kurulması zorunluluk haline gelmiştir.” ifadesi Eğitim Fakültelerinin nitelikli öğretmen yetiştiremediğinin açık ifadesidir. Millî Eğitim Akademisinin öğretmen adaylarına Türkiye’nin dört bir yanındaki 97 Eğitim/Eğitim Bilimleri ve binlerce akademisyenin sağlayamadığı veya kazandıramadığı hangi bilgi, beceri ve yeterlikleri kazandırarak öğretmen niteliğine katkı sunacağı anlaşılamamaktadır. Öte yandan, YÖK’ün ve Eğitim Fakültelerinin bu süreçteki sessizliği eğitim tarihine not düşülmelidir.

• Millî Eğitim Akademisi için belirlenen “öğretmenlik mesleği hazırlık eğitimi” hariç her bir görev tanımlaması için Millî Eğitim Bakanlığının hali hazırda bünyesinde yer alan Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü ve yerelde İl/İlçe Millî Eğitim Müdürlükleri kapsamında bu görev tanımlarına doğrudan hizmet eden birimleri ve personeli vardır.

SÜRE GERÇEKTEN AZ MI?

Kanun Teklifi Genel Gerekçe metninde “Eğitim fakültelerinde öğretmenlik uygulamalarının diğer ülkelerden daha az süreye sahip olduğu ve verimli geçmediği” ifade edilmektedir. Gerekçe Metninde Türkiye ile karşılaştırılan ülkeler arasında yer alan İtalya, İspanya ve Fransa gibi ülkeler PISA 2022’de alt sıralarda yer almaktadır. Bu durum öğretmenlik uygulaması eğitimlerinin süresi kadar uygulamanın niteliğinin de önemini göstermektedir. • Türkiye’de Eğitim Fakültelerinde toplam 144 saat öğretmenlik uygulaması eğitimi verilmektedir.

Üst sıralarda yer alan Japonya, Güney Kore, Finlandiya gibi ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’deki öğretmenlik uygulaması süreleri bu ülkelerden büyük ölçüde farklılık göstermemektedir. Ancak, öğretmenlik uygulaması eğitimleri adayların karşılaşabilecekleri gerçek sınıf ortamlarına dair daha fazla deneyim kazanmaları için önem arz etmektedir. Türkiye’de de öğretmen yetiştirme süreçlerinin en kritik bileşenlerinden biri olan öğretmenlik uygulaması eğitimlerinin hem nitelik hem de süre açısından iyileştirilmesi gerekmektedir. Bu iyileştirme sürecinin YÖK ve MEB arasında sıkı bir koordinasyon sağlanarak mevcut uygulama sonuçlarının kapsamlı bir analizi üzerinden gerçekleştirilmesi daha makul bir yeniden yapılandırma stratejisi olarak değerlendirilmektedir.

NEDEN TERCİH ETSİNLER?

• Millî Eğitim Akademisi bünyesinde verilecek hazırlık eğitimi ile öğretmen olarak istihdam edilme süreçlerine yeni basamaklar eklenmiştir. Bu düzenleme kapsamında, hazırlık eğitimi (ilave 1,5-2 yıl) ile birlikte toplamda yaklaşık 6 yıllık bir eğitimi başarıyla tamamlayan adayların öğretmen olarak istihdam edilmesi mümkün hale gelmektedir.

Öğretmenlik mesleğine girişte böylesi zorlayıcı bir yaklaşım sergilenmesi ve Sayın Millî Eğitim Bakanı tarafından yapılan “güncel öğretmen ihtiyacının 68 bin olduğu, bundan sonra her yıl 6-8 bin civarında öğretmen ataması yapılacağı ve öğretmen olmak isteyenlerin tercihini buna göre yapması gerektiği” şeklindeki açıklamalar Eğitim Fakültelerini tercih etmek için bir sebep bırakmamaktadır.

En başarılı öğrencilerin öğretmenlik mesleğini seçmeleri konusunda teşvikler geliştirilmesinin konuşulması gerekirken bu kararın sonuçlarının Eğitim Fakültelerini ve burada görev yapan personelin istihdam edilebilirliğini kısa ve uzun vadede nasıl etkileyeceği detaylı bir şekilde analiz edilmelidir.

• Kanun teklifinde “hazırlık eğitimine alınacakların belirlenmesi” başlığı altında yer alan ifadelerle pedagojik formasyon eğitimi ve KPSS’nin akıbeti ile ilgili öngörü oluşturmak mümkün görünmemektedir. Eğitim Fakültesi mezunları ile eğitim alanında muhtemelen hiçbir ders almamış diğer alan mezunları için tasarlanacak eğitimlerin amacı, kapsamı ve hedeflerinin birbirinden tamamen farklı olması gerekirken, bu farklılıkların göz ardı edilerek toptancı bir yaklaşımla bu eğitimlere “Hazırlık Eğitimi” denmesi pedagojik açıdan anlaşılır ve rasyonel bir yaklaşım olarak değerlendirilememektedir.

SINAVIN FARKLILAŞMASI

Hal böyle olursa hazırlık eğitimine girişte ÖSYM tarafından yapılacak sınavın da mevcut durumda “Eğitim Bilimleri” ve “Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi”ni içeren KPSS’den farklılaşması gerekecektir. Bu çelişkili durum dahi, Akademi’nin görev tanımları arasında yer alan “öğretmenlik mesleğine hazırlık eğitimi”nin niteliğini ve amacını ciddi şekilde sorgulamaya açık hale getirmektedir.

•Millî Eğitim Akademisinin kurulması, yeni derslikler, eğitici personel, materyal, destek hizmetleri gibi birçok ilave maliyeti beraberinde getirecektir. Ayrıca, farklı şehirlerden gelerek hazırlık eğitimine katılacak öğretmen adaylarının, eğitim sürecinde verilecek mali destekle (her ay 18.650 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda yapılacak ödeme) konaklama, ulaşım, yemek gibi masraflarını nasıl karşılayacakları öngörülememektedir.

ÖĞRETMEN YETİŞTİREN FAKÜLTELER

• Genel Gerekçe metninde sorun alanlarından biri olarak tanımlanan öğretmen niteliğinin geliştirilmesi için kamu bürokrasisine bir yenisini eklemek yerine sistem düzeyinde öğretmen yetiştiren programların kontenjanlarının sınırlandırılması, bu programlara öğrenci seçiminin farklılaştırması ve eğitim fakültelerindeki öğretmen yetiştirme programlarının yapısında köklü değişikliklere gidilmesi yönünde daha sistematik adımlar atılmalıdır.

ZORLUKLARI AŞMANIN YOLU

Sonuç olarak, YÖK’ün nitelik kaygısı gözetmeksizin ihtiyacın çok üzerinde öğretmen yetiştirmesiyle sonuçlanan politikaları, MEB’i niteliğin garanti edilemediği ve doygunluk sınırını çoktan aşmış bir öğretmen adayı havuzundan en nitelikli öğretmenleri seçme konusunda ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Ancak bu zorlukları aşmanın yolu palyatif bir çözümle kamu bürokrasisine bir yenisini eklemek değildir. Millî Eğitim Akademisi kurulmasına ihtiyaç duymak, MEB ve YÖK arasındaki koordinasyonsuzluğun en büyük göstergesidir.

SEN YAPAMAZSAN BEN YAPARIM

Ülkenin nitelikli öğretmen ihtiyacı “sen yapamazsan ben yaparım” mantığıyla değil ekosistem yaklaşımıyla ele alınmalıdır. Öte yandan, YÖK tarafından öğretmenliğin toplumsal statüsüne zarar veren, öğretmenliğin herkesin yapabileceği bir meslek olarak algılanmasının zeminini oluşturan pedagojik formasyon eğitimine ilişkin atılan adımların ve öğretmen ihtiyacından bağımsız sayıda öğretmen adayı yetiştirilerek yakın gelecekte en az bugün görevde olan öğretmen sayısı kadar atanamayan öğretmen olacağı gerçeğinin ülkemiz için ağır ekonomik, politik ve sosyolojik bedellere yol açması muhtemeldir.

BU SORUMLULUK KİMİN?

Bu durumda, şimdiye kadar biriken sorunlar zincirinin sorumluluğunun öğretmenlik diplomasına veya sertifikasına sahip “atanmayı bekleyen” öğretmen adaylarında olmadığı açıktır. Öğretmen yetiştirme ve atama sistemini tıkanma noktasına getiren bu yanlış politikalar, her zaman siyasi partilerin seçim beyanlarına giren ve sonuçlandırılamayan YÖK’ün sistem içindeki rolünün yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır

 

 

09-07-2024


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş