YURTDIŞINDAKİ TÜRK BİLİM İNSANLARI: DOÇ. DR. SADİ VURAL
Japonya’da master ve doktora ABD ve Avrupa’dan daha kola. Bu sözler yurtdışında eğitim almak isteyen gençler için bir umut ışığı. Yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarında görev yapan Türk bilim insanlarını tanıtmak için TAF Network ile yaşama geçirdiğimiz Yurtdışındaki Türk Bilim İnsanları dizimizin bu haftaki konuğu Doç. Dr. Sadi Vural, yurtdışında eğitim düşünen gençlere bunun nasıl olacağını anlatıyor.
Japonya’da University of Osaka’da ders veriyor ve Japonya’nın ilk yüz tanıma şirketi Ayonixkuran Doç. Dr. Sadi Vural’un Japonya’da bir üniversitede hocalık ve kendi şirketini kurma hikayesinin başlangıcı ise “araştırmacı kişiliğinin” ortaya çıkmasından ve tesadüften kaynaklanıyor.
KÜTÜPHANEYE GİTMEK MASTER TEKLİFİ GETİRDİ
Üniversitede 3’üncü sınıfta yaz tatili için Japonya’ya gidiyor ve bir dersle ilgili kitap araştırmak için Osaka Üniversitesi’nin kütüphanesine giriyor. Kütüphaneyi soran bu yabancı genç, Japon hocaların ilgisini çekiyor. Derdini anlatıyor, kaynak kitap arayışına onlar da yardımcı oluyor. Sonra içlerinden biri “araştırmacı kişiliğini” sevdiğini, bir kitap için kütüphaneye gelmesinin kendisini etkilediğini söyleyerek, “Üniversiteyi bitirince gel master yap” teklifinde bulunuyor.
CEBİNDE 350 DOLAR İLE YOLA ÇIKTI
Ertesi yıl cebinde 350 ABD doları ile Japonya’ya gidiyor ve hem hocalık hem de kendi şirketini kurmasının yolu da açılmış oluyor.
Vural’ın gençlere tavsiyesi ise “Zorluklardan kaçmayın ve korkmayın.” Nedenini de şöyle anlatıyor: “Eğer kaçarsanız kendinize özgüveniniz yok olur. O özgüveni kaybetmemek için kendinizi sevin. Sevmezseniz ve yapabileceklerinizi küçük görürseniz olmaz. Beyninize saygı duyun ve beyninizin size neler sunabileceğini görün. İnanın beyin öyle bağlar kurar ki her şeyi aşmanızı sağlar. Yeter ki beyninizin sağlıklı düşünebilmesine izin verin.”
Gençlere Japonya’da master ve doktora eğitimini de tavsiye eden Vural, “Burs doktoraya geliyorsanız kolay ancak master biraz daha zor. Bence üniversiteyi bitirin, ve gelin. Her üniversite laboratuvarının kendi bütçesi var ve bu bütçe ile araştırma yapmak isteyenlere burs veriyorlar” diyor.
Doç. Dr. Sadi Vural ile ile röportajı TAF Network ekibinden Canan Altun pervinkaplan.com için gerçekleştirdi.
Japonya’da devam ettiğiniz kariyerinizi daha yakından tanımak istiyoruz. Lisans eğitiminizden başlayarak bize biraz bahsedebilir misiniz?
Lisans eğitimimi İstanbul Üniversitesi Elektronik bölümünde gerçekleştirdim. Üniversiteden sonra Japonya’ya geldim ve lisansüstü eğitim hayatıma başladım.
Neden tercihiniz Japonya oldu? Nasıl bu ülkeyi tercih ettiniz?
Üniversitenin 3. sınıfında bir yaz tatilinde Japonya’ya gitmeye karar verdim. Japonya dünyadaki en güzel ülke. Aynı zamanda da hem dil olarak hem kültür olarak Türkiye’den tamamen farklı bir ülke. Dolayısıyla da çok farklı kültüre ve dile sahip olan bu ülkeyi merak ettim. Yaz tatilinde Japonya’nın Kyoto şehrine geldim. Daha sonra da orada tesadüfen tanıştığım üniversite profesöründen master teklifi almam Japonya’ya yerleşmem neden oldu.
Bu teklifi nasıl aldığınızı anlatabilir misiniz? Hangi özelliğiniz bu teklifin yapılmasına neden oldu?
Japonları anlamak çok zor gerçekten de. Yaz tatilimi geçiriyordu. Üniversitede çok zor bir ders vardı; bütün öğrencilerin sınıfta kaldığı, üç dört kişinin zor geçtiği bir ders. Japonya’daki üniversitede o derse ait kitaplar olup olmadığını merak ettiğim için mühendislik fakültesi kütüphanesine kitapları incelemeye gitmiştim. Tabii yabancı bir öğrenci kütüphaneyi soruyor. Japonlar kibar bir millettir, siz bir şey sorduğunuz zaman yardım etmeye çalışırlar. Mühendislik kitabı sordum diye üniversitedeki dört beş hoca toplanmışlar, bana yardım etmek için, benim neden o kitabı sorduğumu anlamaya çalıştılar. Oradaki hocalar ile konuşurken, bir hoca araştırma ruhumu çok sevmiş ve bana üniversiteyi bitirince yanlarında master yapmak ister miyim diye sordu. Böyle bir şey aklımda hiç yoktu, ben sadece yaz tatili için gelmiştim. Üniversiteyi bitirdikten sonra da çalışmayı düşünüyordum. Teklifi alınca ne parayı düşündüm ne de başka bir şeyi ve ‘tamam’ dedim. Türkiye’ye dönünce hemen hazırlıklara başladım.
Japonya’ya gittiğinizde dil problemi yaşadınız mı?
Japonya’ya gelmemin bir sebebi de dil değişikliğidir. Üniversite hayatım boyunca hep İngilizce gördüm. ABD’ye gitseydim yine İngilizce olurdu ama ben farklı bir dil öğrenmek istiyordum. Japonya’ya gelince bir Anadolu insanı olarak insanların ne kadar kibar olduğunu, yolların ne kadar temiz olduğunu ve ne kadar gelişmiş olduklarını gördüm. Japonya benim ilk yurtdışı deneyimimdi ve bunları görünce çok etkilendim. Bu ülkede her şeyi yapabilirdim ama dil ayrı bir konuydu. Hocam, İngilizce biliyorsam burada hiç sorun olmayacağını ve yardım edeceklerini söylemişti. Ama kesinlikle hataymış. Bunu ben iki sene içerisinde Çinlilerin AA aldığı derslerde, ben düşük notlar alıp master eğitimimi tamamladığımda anladım. Demek ki; dil çok önemliymiş. Bütün kaynaklar, her şey Japoncaydı. Hiçbir zaman İngilizce kaynak yoktu. Böyle olunca Japonca öğrenmeye mecbursunuz. Ben Japonca kitabın içeriğini anlamaya çalışırken karakterleri anlamak için de zaman harcıyordum. Bir kelimenin anlamını anlamayıp da sabahlara kadar karakterlerin anlamını anlamaya çalışırdım.
Yine de dil öğrenmekten korkmayın, yurtdışına çıkın der misiniz?
İnanın dil büyük bir bariyer. Mesela bir matematik formülünü ya da yeni bir şeyi öğrenirken insan ilk başta belli bir yerde takılır. Ama çok zorlayıp bir üst basamağa geçtiğiniz zaman her şey rahatlar. İşte dil öğrenmek de bunun gibidir. Yani dilden korkacaksanız hiçbir şey yapmayın. Mutlaka üstüne gidin ve dili öğrenin. İnsan beyni aynı anda hemen hemen 22 dili öğrenebilecek kapasiteye sahiptir. O yüzden hiç korkmayın.
Şu an yüz tanıma sistemleri üzerine bir şirketiniz var. Elektrik-elektronik mühendisliğinden bu alana nasıl yöneldiniz?
İnsan öyle bir şey ki; bu kuyuya düşünce artık bu kuyudan hayatı boyunca çıkamaz. Ben bir yandan çok şanslıyım, bir yandan da çok şanssızım. Şanslı olduğum şey yüz tanıma gibi bir konuya girdim. Şanssız olduğum şey ise bu konuya girdim ve artık çıkamam bir daha. Bizim yanımızdaki araştırma laboratuvarında bir Taylandlı öğrenci engelli insanlar için sadece göz işaretleri ile çalışabilen bir sistem üzerine çalışıyordu. Ben bunu görünce, Türk beyni nihayetinde, sadece gözü değil yüzü tanıyan; yüzünden cinsiyetini ve milletini tanıyan bir sistem olsa diye düşündüm. Dünyada farklı yaşta ve cilt renginde insanlar var diye düşündüm ve bunu yapmaya karar verdim. İnsan doğası bu farklılıkları algılıyor madem, ben neden yapamıyorum diye düşündüm. Bu nedenlerden dolayı araştırmaya başladım.
Japonya’da nasıl şirket açtınız ve zorluklarla karşılaştınız mı?
İlk olarak Japonya’da bir yabancısınız. Şirketi açmak sorun değil ama onu işletmek, o teknolojiden para kazanmak ve sürekli teknolojisinin yenilenmesi gerektiği bir işte ayakta durmanız imkansız. Hele de Japonya gibi teknoloji üreten bir ülkede yabancı olduğunuz için size iş vermeyen ve güvenmeyenler nedeniyle birçok problem çıkıyor. Bir şirket açmak, özellikle bir teknoloji şirketi açmak gerçekten zor. Kendimi sadece iş konusunda ispatlamam 10 senemi aldı.
Ayonix‘i başarılı kılan hangi özelliğiydi, bu zorluklarla nasıl başa çıkabildiğinizi bize örnek olması açısından anlatır mısınız?
Aslında bu konuyla, öğrenciliğimde buraya gelmem arasında birçok benzerlik var. O zaman burs almadan, cebimde uçak parası hariç 350 $ ile geldim ve eğitimime devam etmek için çalışmak zorundaydım. Şirket de aynen böyle oldu, hiçbir yerden yatırım almadan sıfırdan başladım. İlk başlarda her şeyi kendim yapıyordum, sonra bir mühendis aldım, birkaç araştırmacı arkadaşla birleştik ve devam ettik. 1 ay iş yapamazsan, bir şey satamazsan firma batar. Bu yüzden o rahatlığımız yoktu ve yapmak zorundaydık. Bence başarıyı bu getirdi. Yani; mecburiyet ve zorunluluk. Eğer zorunluluk varsa yaparsınız, ama rahatlık da varsa… Yani hem zorunluluk hem rahatlık olmalı.
Yani o zorlukların içinde onlardan kaçmadan kendimizi geliştirelim diyorsunuz?
Asla kaçmayın. Eğer kaçarsanız kendinize özgüveniniz de yok olur. O özgüveni kaybetmemek için kendinizi sevin. Sevmezseniz ve yapabileceklerinizi küçük görürseniz olmaz. Beyninize saygı duyun ve beyninizin size neler sunabileceğini görün. İnanın beyin öyle bağlar kurar ki her şeyi aşmanızı sağlar. Yeter ki beyninizin sağlıklı düşünebilmesine izin verin.
Hocam şirket işlerinin yanı sıra Osaka Üniversitesi’nde de dersler veriyorsunuz, o süreç nasıl ilerliyor?
Osaka’da masterdan sonra çalışma hayatına geçtim. 2010 yılına kadar sürekli yayınlar çıkardım ve firmada bazı işler yaptım. 2010 yılında bu yayınları verip, doktoramı almaya karar verdim ve bu bölümde 35 yıldır görülmeyen bir hızla 1 yılda doktoramı aldım. Hocam bana, ‘Madem bu kadar hızlı doktora aldın gel, üniversitede kal ders ver’ dedi. Japonya’da doçentliğinize üniversitedeki hocalar karar verir. 30 profesör doçentliğim için el kaldırdılar ve onayladılar. Böylece doçent oldum.
Peki 2010 yılında bir yandan Ayonix ile ilgilenirken, nasıl 1 yılda doktora aldınız? Epey imkansız görünüyor.
Aynen öyle, hiç kolay olmadı. Doktora yaparken bir hata yaptığınızda 2 sene uzuyor. 30 tane profesörden biri ‘hayır’ derse alamıyorsunuz. Doktora alırken 3 yayın çıkarmanızı ve 6 tane konferansa katılmanızı istiyorlardı. Bu da neredeyse 9 yayın demek. 9 yayın çok yoğun çalışarak 3 senede yapılabilecek bir şey ama ben 1 senede istiyorum dedim. Hocam da o zaman getir 3 yayını dedi. Ben de öyle yaptım. Çok yoğundu ama kuralları baştan koyarak düzgün bir şekilde çalışırsanız kesinlikle alırsınız. Yani bu sadece burada böyle değil; ABD’de, İspanya’da veya herhangi bir ülkede bunu almak istiyorsanız hocanızla bazı pazarlıklar yapmanız gerek. Ama bu pazarlıktan önce tabii ki eliniz dolu olmak zorunda.
Disiplinli ve planlı çalışmak diyorsunuz yani. Osaka Üniversitesi’ne gelmek isteyenler için ne yapmalarını önerirsiniz?
Aslında üniversitelerin sizden istediği bir şey yok. İnsanlarda böyle genel bir yanılgı var. ‘Yurtdışındaki üniversiteler bizden hangi özellikleri ister?’ diye soruyorlar ama önemli olan ‘Öğrenci o üniversiteden ne istiyor?’ Üniversiteler de bunu soruyor. Öğrenci hangi konuda çalışmak istiyor? Önemli olanlar bunlar aslında.
Burs imkanları nasıl Japonya’da?
Şöyle; doktoraya geliyorsanız kolay ancak master biraz daha zor. Bence üniversiteyi bitirin, gelebiliyorsanız mastera gelin. Her üniversite laboratuvarının kendi bütçesi var ve bu bütçe ile araştırma yapmak isteyenlere burs veriyorlar.
Avrupa veya ABD’ye göre Japonya’da yüksek lisans ve doktora yapmak daha mı kolay?
İnanın çok kolay. Başka ülkelerden buraya çalışmaya gelenleri tanıyorum, onlar da böyle söylüyor. Bir ABD veya bir Avrupa ülkesinde imkanlar Türkiye gibidir çok değişmez, ama Japonya ayrı bir cennet. Bir defa sosyalleşme hat safhada. Tüm sosyal etkinliklerinizi rahatlıkla yapabilir, aynı zamanda iyi de çalışabilirsiniz. Aylık bir bütçeleri var, 10.000 $ kadar. Bu kullanılmamışsa hoca gelip bir ihtiyacınız olup olmadığını sorguluyor. Senin bilgisayarın eskimiş, ihtiyacın yok mu, bir masa alalım gibi şeyler söyleyip sizin eksiklerinize yatırıyor bütçeyi.
Ssosyal hayat aktif dediniz. Oraya değinelim biraz, sizin sosyal hayatınız nasıl?
Ben genelde şirketten çıktıktan sonra farklı yayınlar okumaya çalışıyorum, haftada 3-4 kez spora gidiyorum, hava güzel olduğunda şirkete bisikletle gidiyorum, kışın kaplıcalara ya da arkadaşlarla topluca kayağa gidiyoruz. Bahar geldiğinde ilk kez dalmaya gideceğim. Bir de bu aralar İspanyolca’ya kafayı taktım onu öğreniyorum.
Şu an laboratuvarınızda açık pozisyon var mı, başvurmak isteyenler nereden takip edebilir?
Üniversitenin sayfasında ilan vardır, oradan başvuru yapabilirsiniz veya bana ulaşarak yapmak istediklerinizi yazarsanız yardımcı olabilirim. Siz üniversitenin adına değil, ne yapmak istiyorsunuz ona karar verin yeter.
Yüz tanıma sistemleri konusuna geri dönecek olursak, bu alanın Türkiye’de gelişmesi için neler yapılabilir veya şu an neler yapılıyor?
Ben şu anki yöntemlerle bu alanın Türkiye’de gelişebilmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. İnsanların bir şeyler üretilmesi için ülkede dengeli ekonomi ve yeterli imkanlar olmalı. Ayrıca bizim laboratuvarlarda yabancı öğrencilerimizin sayısı çok. Tayland, ABD, Kanada gibi farklı ülkelerden geliyorlar. Onlarla ortak bir çalışma yürütüyoruz. Fakat Türkiye’de bu karma ortam pek yok. Karma olması için iyi bir ekonomi lazım. Mesela bizim üniversitenin yıllık bütçesi 50 bin dolar. Bu bütçeyle istediğin öğrenciyi getirebilirsin. Şu an 75 doktora öğrencisi alındı. Türkiye’de de bu şartlar olursa gelişim olabilir. Bir diğer nokta; yüz tanıma sistemiyle biz insan beynini anlamaya çalışıyoruz. Bunun için de fazlaca tıbbi cihaza ihtiyaç var. MR cihazı örneğin. Üniversitelerde, hocalarda, politikada bakış açısı değişirse Türkiye mükemmel bir şekilde gelişebilir.
Teşekkür ederiz hocam. Bir de Bilim İnsanlarıyla 5 Soru 5 Cevap köşemiz var.
Yeni ortamlar, yeni insanlarla tanışmak beni çok heyecanlandırır. Çünkü bence insanın hayatında değişiklikler olmalı. Sabah kalktığımda yeni bir şey olmalı hayatımda.
Heyecanınızı ne öldürür?
Monotonluk, rutine giren işler ve isteksiz insanların etrafımızda artması. Bunlar motivasyonu yok eden şeyler.
Hangi mesleği yapmak istemezdiniz?
Galiba avukatlık yapmak istemezdim çünkü kurallara bağlı olmayı sevmiyorum. Mühendislik ya da medikal gibi kurallarını sizin bulacağınız şeyleri severim.
Kahramanınız kimdir?
Türkiye’deki kahramanım Türkan Saylan. Onun bakış açısı, düşünce yöntemi, insanlara yaklaşım tarzı çok profesyoneldi. Dünyada ise Güney Afrika Başkanı Nelson Mandela. O da insanlık için bir akım başlattı, bu yüzden çok severim.
Hayat felsefenizi hangi slogan veya cümleyle özetlersiniz?
All the best. Yani, her zaman en iyisi. Bir şeyi ya tam yapın ya hiç yapmayın. Ya en iyisi olun ya da o işe hiç girişmeyin.
Bu röportajın Youtube yayınını izlemek için buraya tıklayın
Doç. Dr. Sadi Vural ile ile röportajı TAF Network ekibinden Canan Altun pervinkaplan.com için gerçekleştirdi
03-03-2017