Arama sonuçları

Z Kuşağı: Neden yurtdışına gitmek istiyorlar?

Z Kuşağı: Neden yurtdışına gitmek istiyorlar?

Z Kuşağı: Neden yurtdışına gitmek istiyorlar? Son yıllarda Z kuşağı olarak nitelendirilen ve üniversite çağına gelen gençlerin büyük çoğunluğu yurtdışını tercih etmeye başladı. Başta yabancı özel liseler olmak üzere geçmiş yıllarda mezunlarının yüzde 30’u eğitim için tercihlerini yurtdışında kullanırken, bugün bu oran yüzde 60-70’lerin üzerine çıktı. Peki neden bu gençler Türkiye’den çıkmak istiyor? Hayattan ne bekliyorlar?  Siyasi kimlikleri var mı? Aileleri önemli mi? Nasıl bir lider istiyorlar? Her ülkenin farklı bir Z kuşağı var mı? Türkiye’nin Z kuşağı “mahallelere göre” değişiyor mu? Onlara ulaşmak kolay mı? Eğitim sisteminden beklentileri nedir?

Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 30’unu Z kuşağı oluşturuyor. Ancak Z kuşağı her ülkeye göre farklı özellikler gösterse de ortak noktaları eşitlik ve adalet. Türkiye’de de farklı “mahallelere göre” değişen bir Z kuşağı var. Birbirine benzedikleri ve ayrıldıkları noktaları bulunuyor. Rol modelleri ise her mahallenin “tarihi.”

Z KUŞAĞI: NEDEN YURTDIŞINA GİTMEK İSTİYOR?

Konumuz Z kuşağı. Bugünlerde çok sık konuşulmaya başlandı, aslında uzun süredir onlar hakkında araştırmalar yapılıyor, başta eğitim ve iş dünyasının bu gençler için neler yapması gerektiği konuşuluyor. Ancak biz yeni keşfetmiş gibiyiz. Bazı temsilcileri üniversite çağına gelen bu kuşak tıpkı Y kuşağı gibi apolitik olmakla, bencillikle eleştiriliyor. Ancak ‘sessiz’ diye nitelendirilen bu kuşağın temsilcileri istediklerinde seslerini çok da iyi duyurabiliyor.

NE KADAR TANIYORUZ?

Peki biz bu kuşağı ne kadar tanıyoruz? Hele eğitim kurumları bu kuşağı acaba tanıyor mu? Kuşaklar arası nasıl iletişim kuracağız. Tüm bu soruları ve daha fazlasını pervinkaplancom instagram yayınına konuk olan ve 20 yıldır bu konuda çalışan kuşak araştırmacısı Evrim Kuran ile konuştuk. Kuran’ın Türkiye’nin 5 kuşağını anlatan Telgraftan Tablete ve Z kuşağını farklı araştırmalarla mercek altına aldığı Z: Bir Kuşağı Anlamak isimli kitapları bulunuyor.

Kuran’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

TÜRKİYE NÜFUSUNUN YÜZDE 30’U Z KUŞAĞI

Kısaca bize Z kuşağını tanımlar mısınız? Nedir Z kuşağı, biz hangi yıllarda doğanlar için bu tanımı kullanıyoruz?

Aslında kuşakları tabi ki bir segmentasyon aracı olarak kullanıyoruz ve belli bir yılda başlatıp bitirmek ölçümlerde hayatımızı kolaylaştırıyor. Ama hep şunu söylüyorum bir tanıma, bir harfe hapsetmek çok olası değil. Her ne kadar benim de bu alanda kitaplarım, yayınlarım, çalışmalarım olsa da aslında Türkiye’nin belli bir yıl aralığında doğan bir grup insanından bahsediyoruz. Eğer Z diyecek olursak, siz Google’larsanız karşınıza bir sürü kültürde, farklı ülkede, farklı sosyo-politik yapılarda, farklı yıl aralıkları çıkabilir. Ama Türkiye’de uzun yıllardır yaptığım çalışmalara baktığımda 2000’den sonra doğanlardan yani 2000 – 2019 arası doğan bir nüfustan bahsediyordum. O zaman bunlar tabi daha yeni yeni dünyaya geliyorlardı bu kuşak. Şimdi seçmen de olmaya başladılar. Dolayısıyla 2000’den sonra Türkiye’de nüfusumuzun %30’u Z kuşağı diye tanımlanabilir. Ama 2019-2020 ile beraber artık Z kuşağını dahil etmiyoruz. Doğum yılları farklı olarak açıklanmıyor. Yani bu pozitif bilimlerin bir konusu değil. Bu her ülkenin her coğrafyanın kendi tarihsel dinamikleri ve kendi gelişim dinamiklerine göre belirleyebileceği bir şey. Eğer siz kaynaklarınızı sürekli Batı dünyasından referans alırsanız yani Amerika’daki, İngiltere’deki kaynaklara bakarsanız onlar bizden tüm kuşakları 5-6 yıl önce başlatabilirler.

YIL ARALIKLARINA TAKILMAYIN

 Benim naçizane ricam ve önerim şu olabilir: Lütfen yıl aralıklarına bu kadar takılmayın. Türkiye’de konuşulması gereken şey Z kuşağı hangi yıl doğdu, Y kuşağı hangi yıl doğdu, ben hangi kuşağım benim yükselen kuşağım var mı, burçlar gibi bir şey mi bu? Yani bu yerden, bu halden çekmemiz gerekiyor bu konuyu. Bir taraftan şöyle düşünüyorum, gerçekten sosyal medya bir yandan çok hayatımızı kolaylaştırıyor. Sizin yayınlarınız gibi kıymetli yayınlarla belki kendimizi daha bilimsel yaklaşımlarla ifade etme fırsatı buluyoruz ama pek çok platformda hala çok yanlış şekillerde hatta çok tehlikeli biçimlerde ele alındığını görüyorum. Buna dikkat etmek lazım. Aslolan Türkiye’nin gençlerini konuşmak. 20 yıldır bu alanda çalışıyorum ve benim, Türkiye’nin gençleri ve Türkiye’nin gençlerini seven bir genç ülke olmasına dair bir meselem var. Y kuşağı daha gençken de bu çalışmaları yapıyorduk. Şimdi Z kuşağı bundan sonra gelen başka bir kuşak olacak, onunla ilgili de öngörüler var tabi ki. Ama dünyadaki değişiklikleri ve geleceğe kısmen de olsa hazırlanabilmeyi kolaylaştırıyor, dünyadaki değişiklikleri daha rahat kavramayı kolaylaştırıyor. Mesela; tarihsel çalışmalara bakarsanız ki kuşak prensiplerinde tarih tekerrür eder kendini. Bu da çok sosyolojik bir gerçeklik. Çünkü ihtiyaç hasıl oluyor önceki dönemdeki eksiklikleri sonraki dönem ihtiyaç hasıl olduğu için gidermeye çalışıyorsunuz.

ÖNEMLİ TARİHSEL DEĞİŞİKLİKLER OLUR

Aslında 2000, 2020 her 15-20 yıllık döngülerde önemli tarihsel değişiklikler olur. Bakın Wuhan’da bir adam yarasa yediği için bu durumda değiliz biz. Ekolojik bir dengeyi bozduğumuz için vahşi bir şekilde kentleştiğimiz için ve vahşi kapitalizm oyunlarına yenildiğimiz için bugün bu şekildeyiz. Dolayısıyla bu da kuşak çalışmalarının bir parçasıdır. Yani hiç kimseye Nostradamusçuluk oynamıyorum, ben astrolog falan değilim. Ben tarihi araştıran ülkelerin, toplumların geçtiği dönemleri araştıran ve toplumların nasıl kuşaktan kuşağa değiştiğini araştıran biriyim. Ama temel odak alanım elbette gençler.

HER ÜLKENİN STANDART BİR Z KUŞAĞI YOK

Gelelim “Savaşmadan Savaşanlar” tanımına. Ne demek istiyorsunuz bununla? Z kuşağının özelliklerinden biraz bahsedersek “Savaşmadan Savaşanları” da daha net tanımlamış olabiliriz diye düşünüyorum.

Öncelikle şunu söyleyeyim bu konuda kitap da yazdım ve özellikle bu alanda bir araştırma da yaptım bu tuzaklara hep birlikte düşmeyelim diye. Hiçbir ülkenin standart bir Z kuşağı yok, hiçbir toplumun hiçbir coğrafyanın. Yani dünyanın her bir tarafında kuşaklar yaşadıkları topluma ve yaşadıkları zamana benzerler. Bizim Kuzey Amerika kıtasında yaşadığımız zamanla Orta Doğu coğrafyasında yaşadığımız zaman birbirinden bütün küreselleşmenin vahşiliğine rağmen birbirinden ziyadesiyle farklı olduğu için biz kuşakları topluma göre değerlendirmeliyiz.

TÜRKİYE’NİN DE BİRBİRİNDEN FARKLI Z KUŞAĞI PROFİLİ VAR

Türkiye’de birbirine pek benzemeyen biz Z kuşağı profili var. Bunu söylemek lazım. Ama nüfusun %30’u, 25 milyon Z kuşağı var Türkiye’de ama farklı mahallelerde yaptığımız araştırmalarda birbirlerine pek benzemedikleri yanlar var, birbirlerine çok benzedikleri yanlar da var. Hatta dünyanın diğer Z kuşaklarına çok benzedikleri yanlar da var. Nasıl olmasın ki? Bu kadar küresel bir köyde. Küreselleşmenin tabi ki etkileri var. Türkiye’de dertleri birbirinden farklı mahalleler ve mahalleden mahalleye gittiğinizde Z kuşağının beklentileri ve dertleri değişiyor. Ama bir tane ortak paydaları var. O da adalet bekliyorlar. Adalet ve eşitlik beklentileri var. Şimdi adalet ve eşitlik beklentisini dünyada demokrasisi gelişmiş bir İskandinav ülkesinde ya da Kanada gibi bir Kuzey Amerika ülkesinde birinci tanım olarak kullanmazsınız Z kuşağını tanımlarken. Başka tanımlara ihtiyaç duyarsınız. Ama Türkiye’de zaten toplumsal birliktelik, barış, adalet teması çok güçlü bir kuşak. Ama Türkiye’de bu dertleri daha fazla olduğu için sınav sisteminden istihdama varan ölçekte büyük dertlerinin adres edilmediği için bu kuşak zenginiyle yoksuluyla adalet istiyor. 

TÜRKİYE’DEKİ Z KUŞAĞININ FARKLILIKLARI NEDİR?

Ortak noktaları eşitlik ve adalet. Peki Türkiye’deki Z kuşağının farklılıkları nedir?

Dünyada aslında ortak noktaları bu. Aslında kavramsal birliktelikleri var. Örneğin çok duyarlılar, toplumsal duyarlılıkları çok yüksek. Bunu İsveç’te büyüyen bir çocuk parlamentonun önüne gidip iklim krizini protesto ederek ifade edebiliyor. Türkiye’de büyüyen bir çocuk dislike ederek protesto edebiliyor. Sadece iletişim araçları ve oyuncakları farklı. Bu anlamda farklılaşıyorlar. Ama Türkiye’de Z kuşağının farklı mahallelerdeki hallerine bakacak olursak problem çözme yöntemleri farklı, direnç, dayanıklılık seviyeleri farklı. Ne yazık ki yüksek sosyo-ekonomik seviyedeki ailelerin Z kuşakları problem çözme konusunda daha geride düşük sosyo-ekonomik seviyedeki ailelere göre.

AİLE NE KADAR ETKİLİ?

Aileden mi kaynaklı?

Tabii. Çok doğal olarak. Çünkü çok yüksek seviyede helikopter ebeveynlik, koruyucu ebeveynlik yaptığımız için problem çözme yetileri gelişmiyor. Halbuki bu yaş grubunun tolerans seviyesinin gelişebilmesi için ufak ufak problem çözmeye başlaması lazım. Mesela nedir problem çözmek? Mesela evde problemler vardır çözülmesi gereken. Nedir bunlar? Odalar toplanmalı, yatak toplanmalı. Bulaşıklar yıkanmalı, masa açılmalı. Mesela evde daha fazla iş bölümü yapmaya, sorumluluklara daha çok dahil edilmeye çok fazla ihtiyacı var aslında Z kuşağının. Dolayısıyla bizim araştırmalarımıza göre arka mahallelere gittikçe ki Türkiye’nin çok çeşitli illerinde yüz yüze yaptık bu araştırmayı. Dayanıklılıkları yani resilience’ları, yılmazlıkları biraz daha artıyor. İki mahallede bir problemle karşılaştığında ne yaparsın dendiğinde yüksek sosyo-ekonomik grup da düşük de öfkelenirim diyor. Yani aslında öfkeli bir kuşak. Ama öfkesini ifade etme biçimi birbirinden farklı. Önemli olan ifade etme biçimleri ve araçları değişiyor. Bunlara apolitik diyorlar. Asla değil. Sadece tarzları farklı. Y kuşağına da apolitik diyorlardı gördük. Sadece politikayı, siyaseti ele alış biçimleri farklı. Mesela küresel iklim krizine karşı durmak son derece politik bir hareket. Ben kendi kuşakdaşlarımda hiç küresel iklim krizine karşı duran bir örgütlenmeye gidelim diye bir şey duymadım. Çok büyük belirsizlik var Türkiye’nin Z kuşağının karşılaştığı. Sınav sistemlerinden tutun da hadi sınavda başarılı olduklarını varsayalım, Cumhuriyet tarihinin en yüksek üniversite mezunu işsizlik oranına sahip dönemindeyiz. En şahane okullara göndersek bile bu çocukları mezun olduktan sonra kuvvetle muhtemel işsiz. Bir işe girerse de zaten yatırım geri dönüş oranı çok zayıf. Çünkü ucuz bir iş gücünü oluşturuyor gençler hangi okulu bitirirse bitirsin…

KAYGILI BİR KUŞAKTAN MI SÖZ EDİYORUZ?

Peki kaygılılar mı?

Çok kaygılılar. Bu yüzden de hepsi kendi mahallesinden, kendi bulunduğu yerden yırtmaya çalışıyor. Yüksek gelir grubunda Türkiye’den gitme motivasyonu çok yüksek. Önümüzdeki yıllarda göreceksiniz, şu an yüksek sosyo-ekonomik seviyede lise çağında ayrılışlar görülüyor. Önümüzdeki yıllarda daha da artacağını öngörüyorum. Çünkü araştırmalarımız bunu işaret ediyor. Düşük sosyo-ekonomik seviyede de bir yukarı mahalleye gitmek istiyor. Bulunduğu eksenden “yırtmak” istiyor kabaca onların tabiriyle söylüyorum. Bir çocuk bulunduğu yerde mutlu değilse, ah bu gençler biz hiç böyle değildik eskiden deme lüksümüz yok. Gelecek kuşaklara sorumluluğumuz var. Ve eski kuşaklar olarak bu çocuklar gelmeden evvel biz bu sorumluluğu yerine getiremedik. Bu sorumluluğu şu anda sırtlanmak durumundayız böyle düşünüyorum.

EN ÇOK NEDEN KAYGI DUYUYORLAR?

Kaygıları sadece kendi geleceği ile mi yoksa ülke geleceği ile de ilgili mi?

Hayır sadece kendi gelecekleri ile ilgili değil. Hatta öngörüm de şuydu: Z kuşağı ile beraber manevi ve lokal değerlerin artacağını ve lokalleşmeye doğru gideceğimizi araştırmalar bize gösteriyordu. Tam da böyle oldu. Bu küresel dünyada lokal değerlerimize, lokal üretimlere, ülkenin kendi kaynaklarına daha fazla sahip çıkmakla yükümlü olduğumuzu anladığımız bir pandemi süreci geçiriyoruz. Bu yüzden yüksek hassasiyeti olan bir kuşak. Bir kere duygusal bir kuşak. Derin duygusal diyoruz biz bu jenerasyona. Dolayısıyla zaten küresel hassasiyetleri de yüksek. Adalet de oradan geliyor. Herkes için adalet diyen bir kuşak. Örneğin sınıf ortamında sadece kendisinin başarılı, mutlu olması, ödüllendirilmesi yetmiyor.

SİYASİ KİMLİKLERİ VAR MI?

Herhangi bir siyasi kimlikle tanımlıyorlar mı kendilerini?

Hayır, bu yüzden Z kuşağına apolitik deniyor. Halbuki politik olmak nedir ki? Bence hayatta her şey politiktir. Eşimizle, sevgilimizle konuşma biçimlerimiz de politiktir. Politik olmak demek bir siyasi partinin partizanı olmak demek değildir. Politik olmak demek bu dünyada bir meselen olması demek. Ben son derece politik buluyorum bu kuşağı. Örneğin; topluma, çevreye, dünyaya zarar veren şu markanın ürününü kullanmam demek kadar politik bir duruş var mı? Son derece politik buluyorum.

MAHALLEYE GÖRE ROL MODELLERİ DEĞİŞİYOR MU?

Türkiye’deki Z kuşağının rol modelleri var mı? Mahalleye göre rol modeller değişiyor mu?

Evet, değişiyor. Arka mahallelerde daha ziyade bugün yaşamayan tarihi karakterler, hatta dizi karakterleri falan rol model. Bu çok büyük bir eksiklik. Bir genç ergenlik dönemini tamamlayana kadar rol modele ihtiyaç duyar. Yetişkinlikte rol model almaya başlarsak kendimize bu kişilik gelişimimizle ilgili zorlanacağımız anlamına gelebilir. Rol modeli alıp kapatacağımız bitireceğimiz zaman aslında ergenliktir. Yüksek sosyo-ekonomik seviyelerdeki rol modeller ise çok hibrit ve karışık. Biraz yabancı bilim adamı var. Biraz sanatçı, biraz sporcu var. Ama mesela çok az akademisyen, çok az bilim insanı, çok az girişimci yani yeni çağın rol modellerinden çok az insan var. Çünkü hikayelere erişimleri yok. Bence daha fazla rol modele ihtiyaçları var.

TARİHİ ROL MODELLERİ VAR

O zaman iki taraf da tarihi rol modellere gidiyorlar. Mesela muhafazakar gençliğe göre değişiyor mu?

Evet, iki tarafta da tarihi rol modeller var. Her mahallenin kendi tarihi rol modelleri var. Ama yüz yıldır, iki yüz yıldır ya da beş yüz yıldır bu coğrafyadan rol model alabilecekleri çağdaş figürler çıkmaması ilginç.

AİLELERİ HAYATLARINDA NE KADAR ÖNEMLİ?

Ailelerini ne kadar önemsiyorlar?

Anne babayı rol model alma eğilimi çok yüksek. Anne-baba bağlılığı diğer kuşaklara göre daha yüksek. Çok farklı sosyo-ekonomik seviyelerde bütün mahallelerde böyle. Bence anne-baba rol model alınmamalı. Anne baba arkadaş değil, rol model değil bir miktar otorite figürü ve kural koyucu. Bu kuşağın özgürleşmesi için mutlaka farklı rol modellere ihtiyacı var. Rol modeli televizyonlarda, belgesellerde, internette, kitaplarda görecekler. Ebeveynler, çok ekrana bakıyor, çok dijital benim çocuğum kaygılarına girmesinler. Bu dönem özellikle pandemiden ötürü okulların açılmaması ve kuşağın en kritik yaşlarda hayatı iyice uzaktan yönetmek zorunda bu yüzden bir parça daha ekran süreleri uzayabilir. Çünkü burada belki bir rol modelle, iyi bir fikirle veya ilham veren bir hikayeyle karşılaşabilirler.

EĞİTİM KURUMLARI VE Z KUŞAĞI

Eğitim kurumları bu kuşağa ne kadar hazırdı? Nasıl bir eğitim istiyor bu kuşak? Bu kuşak için nasıl bir eğitim modeli olması gerekiyor?

Sıkılıyorlar, onlar için her şey çok sıkıcı. Ben hak veriyorum sıkılmalarına çünkü müfredat aşkımız çok büyük bizim. Müfredatı yetiştirmek, hep içerik, malumat hep bilgi vermek falan çok önemli. Halbuki ben artık hep öğretmen, eğitici, eğitmen gibi kavramların da değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Artık ilham veren rehberlere ihtiyaçları var. Bilmediğinde birlikte araştırabilecek. Böyle okullar ve eğiticiler yok değil. Ama Türkiye’de sayısı çok az. Çünkü sistem meselesi bu sistem ne girerse o çıkıyor. Sistem zaten buna izin vermiyor. Özel okullarda da birbiri arasında çok fark olduğunu görmüyorum. Çünkü onlar da sınav ve müfredat aşkına yeniliyorlar. Aslında eğiticilerin olumlu öğrenme deneyimleri yaşatması gerekiyor. Birlikte öğrenme, aktif bir öğrenme modeli artık çok önemli. Dijital de bunun için harika bir fırsat. Ama sizin sınıftaki didaktik modelinizi gerek dijital ortamda devam ettirmeniz, sizin çağdaş bir eğitici olduğunuz anlamına gelmiyor. Örneğin; benim oğlum sevmedi uzaktan öğrenmeyi. Çünkü bu çocukların fiziksel temasa ihtiyacı var. Z kuşağı, Y kuşağından bu anlamda biraz daha farklı. Dijitalin içine doğdukları için eksiklikleri fiziksel dokunuş olduğu için Buna daha fazla ihtiyaç duyuyorlar. Mesela alışveriş hareketleri de böyledir. İnternette kıyaslarlar ama gidip fiziksel almayı tercih ederler. Bu yüzden okulların şuandaki büyük bir gelişim alanı bu. Eğitim olarak Türkiye’de birçok şeyin değişmesi gerekiyor. Belki de COVID-19’un etkisi buna bir kapı açacak. Ama Türkiye’de hala her evde internet olmaması ve televizyondan eğitimin kalabalık ailelerde tek televizyon olmasından ötürü sorun olması, varsıl ile yoksul arasındaki farkın ne yazık ki giderek açılması aşılması gereken sorunlar.

EN ÇOK SAĞLIK BAKANINI BEĞENDİLER

COVID-19 salgınından ötürü yapılan sokağa çıkma yasağı döneminde bir araştırma yaptık demiştiniz. Bu dönemde gençlerin en çok beğendiği lider ya da figür çıktı mı ortaya? Kimi beğendiler?

Biz o dönem sokağa çıkamayan 20 yaş altıyla bir araştırma yaptık. Arka mahallelerde de yaptık ama burada epey sokağa çıkıyorlardı. Yani regülasyon tanımıyorlar, çünkü evinde öyle bir imkanı yok.  Evde uzun süre kalıp vakit geçirecek araçları yok. Yine bu dönemde yaptığımız araştırma kapsamında yüksek sosyo-ekonomik gruplarla da temasa geçtik. Bu dönem iletişiminden en çok etkilendiğin lider kim diye sorduk. Birinci sırada Sağlık Bakanımız çıktı. Nisan ayında yaptığımız bir araştırmadır. Ben bunun partizanca değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu çok önemliydi. Çünkü benim yaralanmaya açık liderlik, kırılgan liderlik diye tanımladığım bir liderlik biçimi. Türkiye’de pek alışkın değiliz. Hep bağıran, yüksek sesle konuşan liderler sözünü dinletti. Çünkü evlerde de şirketlerde de Türkiye’nin genelinde de ama Sağlık Bakanı’nın çok doğal bir iletişimi olduğunu düşünüyorum o dönemde. Kriz iletişiminin iyi olduğunu düşünüyorum.  Zorla şaka, espri yapmak gibi tuzaklara düşmedi. Yeri geldi meslektaşları için gözyaşı döktü, basın toplantısında bir gazeteci genç kızımızdan özür diledi. Bunu herhangi bir partizanca tavırla söylemiyorum. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum çünkü kuşağın saçma sapan bir partizanlığa girmeksizin, sahici, samimi çabalara karşı cevap verdiğini söylemek istiyorum.

NASIL BİR LİDER ARIYORLAR?

Kırılgan lider mi arıyorlar? Sert liderler hakkında ne düşünüyorlar?

Otantik, sahici ve samimi liderler istiyorlar. Sertse de sert ama babacan, söylediğini yapan olmalı. Geçenlerde Z kuşağı otoriter lider istiyor gibi bir araştırma yayınlandı. Bence alakası yok. Mesela sizin şaka yapmakla pek aranız yoksa sırf Z kuşağı seviyor diye şaka yapmayın. Çünkü olmuyor, tutmuyor. Neyseniz öyle kalın. Otantisite çok önemli Z kuşağı liderliğinde. Otokratik liderlerin işinin çok zor olduğunu düşünüyorum. Buyurgan, üsttenci yazarların, eğiticilerin, siyasilerin öyle olmaz böyle olur diyenlerin işi zor. Geleneksel medyanın da tam da bu sebepten ötürü bu kuşakla daha da kan kaybedeceğini düşünüyorum.

Şu anda Türkiye’ de 5 kuşak mı bir aradayız?

Evet, 6.sı doğmaya başladı. Amerikalılar kısa artlar koyuyorlar ama önemli olan kuşak arketipleridir. Bazı kuşaklar önceki dönemlerde de değişik aralıklarda gelmişlerdir. Biz onlara tekrar kuşaklar deriz. 2019-2020 itibariyle aramıza katılmaya başlayan, Amerikalılar onlara Alfa kuşağı dediler bile. Ama biraz araştırmalarla göreceğiz nasıl olduklarını. İçine doğdukları dönem ideoloji, fikir, prensip, bilgi ve bilimin yükseleceği bir dönemdir. Ben bu kuşak için Bilgi Çağı, Bilim Çağı, Idea Çağı’nın insanları olacaklar diyordum. En nihayetinde de şuanda pandemiyle beraber dini kuruluşlardan ziyade bilime yüzümüzü dönmüş bulunmaktayız.

İLK KEZ 6 KUŞAK BİR ARADA

Tarihte ilk defa 6 kuşak bir arada. Peki nasıl anlaşacaklar birbirleriyle? Bu kuşaklar arasında iletişim nasıl kurulacak?

Herkesi olduğu gibi kendi hali ve kendi bağlamıyla görerek kurulacak. Türkiye için çok zor biliyorum. Çünkü görmek anlamak, anlamak sevmektir. Biz çok sevgi dolu bir toplum değiliz ne yazık ki. Sevgi dini, sevgi dilinden gelen kadim Anadolu bilgeliğinden gelen ama son özellikle iki üç kuşaktır bunları feci halde unutmuş bir toplumuz. Bunları yeniden hatırlarsak gayet kolay işimiz. Kimse kimseyi değiştirmeye çalışmayacak. Z kuşağı böyle davranalım bunlar için bu Bebek Bombardımanı kuşağı ona da şöyle davranalım. Hayır böyle değil. Herkes kendi şartlarını kendi doğduğu dönemi ve diğerlerinin doğduğu dönemi olduğu hali ile kabul edecek. Benim hep anahtar cümlem şudur: “Seni kendime ait yargılarla değil, sana ait gerçeklerle görüyorum.” Eğer siz bir kuşağı onun zamanının gerçekleri ile görebilirseniz, ona “mal ergen” diye köşe yazısı yazmazsınız. Birbirimizin bağlamını iyi anlamamız lazım. Bence zamanın ruhunu okumak çok önemli.

Z kuşağı iş dünyasına girmeye başladı mı? 

Belli sektörlerde başladılar. Mesela perakende sektörü ve bazı mavi yaka üretim hatlarında çalışıyorlar. Güzel çalışıyorlar, çalışmayı seven bir kuşak diyebiliriz.

BU KUŞAK MEMUR OLMAK İSTEYECEK Mİ?

Peki X’ler Y’ler gibi KPSS’ye girip memur olmak isteyecek mi bu kuşak?

O tuzağa düşebilirler tabii. Y’lerde kamuda çalışma eğilimi çok arttı. Ama ne yapsın çocuklar o büyük bir işsizlik ve belirsizlik söz konusu oldu ki. Birkaç sene önce yaptığımız araştırmalarda bir anda kamu öyle bir yükseldi ki bütün sektörlerin önüne geçti.  Türkiye’de Y kuşağı ciddi şekilde memur olmaya heveslenmeye başladı. Olmasın demiyorum ama 21. Yüzyılda, o kadar çok alternatif varken ve dünyanın bürokrasiden daha başka daha anlamlı ihtiyaçları varken yetkinlik sahibi insanların çok da memur olmasını istemiyorum ben açıkçası. Bunlar hep gelecek kaygısından kaynaklanıyor. Dünyanın her yerinde bugün aynı belirsizlik kaygısı yaşanıyor. Bu yüzden belirsizlik artık bizim bir uzvumuz, bir organımız gibi sahip çıkmamız gereken bir şey. Belirsizliğe yenilmememiz gerekiyor.  Bana sürekli mesajlar geliyor ebeveynlerden hangi bölümü seçerse işsiz kalmaz diye. Böyle bir bölüm yok artık. Hangi bölüme girdiği fark etmez, sizin şuan yapmanız gereken tek şey tolerans seviyesini yükseltmeniz. Belirsizliği yönetmek konusunda kasları güçlü bir evlat yetiştirin gerisi önemli değil.

TERSİNE MENTORLUK NEDİR?

İş yerlerinde bir süredir Tersine Mentorluk yapılıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok önemsiyorum. Zaten Türkiye’deki ilk tersine mentorluk programlarını tasarlayan kişiyim. Şuanda da pek çok kuruma tersine mentorluk programı yapıyorum. Hatta bu sene ilk defa bir Sivil Toplum Kuruluşuna tersine mentorluk tasarladık. Ben de bizzat içinde çalışıyorum ve benim de genç mentorlarım var. Muhteşem bir sistem olduğunu düşünüyorum. Hem tasarladığım hem de sonuçlarını ölçtüğüm için. Çok sürdürülebilir, son derece ekonomik, tamamen iç kaynaklarımızla yönetebildiğimiz ve birbirinden öğrenmeyi inanılmaz kolaylaştıran, zengin bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Bütün Türkiye’de yapılsa keşke. Başta TBMM’de olmak üzere.

TÜKETİM ALIŞKANLIKLARINI DEĞİŞTİRECEKLER Mİ?

Tüketim alışkanlıklarını nasıl değiştirecekler? Anti tüketim akımı yaratabilirler mi?

 Yaratabilirler, yaratıyorlar da. Yıllar önce bir gazlı içecek markasında toplantı yapıyorduk. Demiştim ki öyle bir kuşak geliyor ki sektörünüzde pazar paylarınızı etkileyebilir.  Çünkü iyilik, sağlık ve esenlik halinin, sağlıklı beslenmenin, ambalajıyla, içiyle, dışıyla dünyaya ve topluma zarar vermeyen ürünlerin çok daha revaçta olacağı, tüketim alışkanlıklarında ve beslenme alışkanlıklarında daha sade bir kuşak geliyor demiştim. Şimdi geldi onlar ve beni şuan okuyan Z kuşağı ebeveynleri anlıyordur ne demek istediğimi. Kılık, kıyafet alışverişinde de çok sadeleştiklerini söyleyebilirim. Marka tercihi zaten Y kuşağı ile birlikte düşmüştü bunlarda bir de vintage’lar, ikinci eller, sürdürülebilirlik ve yeniden değerlendirme ön planda. Minimalist eğilimi olan bir kuşak geldi. Dünyaya daha az zarar verecekler çünkü anladık ki süper kahraman gelmeyecek iş başa düştü diyorlar. Pandemi döneminde daha minimal yaşamayı biz de öğrenmiş olduk, Z kuşağı hiç zorlanmadı.

PARA İLE İLİŞKİLERİ NASIL?

Peki para ile ilişkileri nasıl?

Daha kesin sonuçlara ulaşmak için biraz daha zamana ihtiyacımız var bu konuda. Bu sene hem Y’leri hem Z’leri dahil ettiğimiz bir araştırmadan daha yeni çıktık. Eylül ayında açıklayacağız. Baktığımızda Z kuşağının paradan daha fazla önem verdikleri şeyler olduğunu görüyoruz. Para önemli ama en önemli şey değil. En önemli şey ne diye sorduğumuzda hayalindeki işi yapmak, kariyer, bir iş yapmak diyorlar. Korkuyorlar çünkü kaygılı çocuklar. Yüksek sosyo-ekonomik kesimde uluslararası eğitim fırsatları paradan daha önemli oluyor. Bu da Türkiye’nin dikkat etmesi ve çalışmalar yapması gereken konuların başında geliyor.

NEDEN YURTDIŞINA GİTMEK İSTİYORLAR?

Neden Z kuşağı Türkiye’den gitmek istiyor?

Bu konu ile ilgili bir araştırma yapıyoruz. Dünyanın dört bir tarafından 3.250 göçmen ile çalıştık. Sene sonu bu konuda daha rahat konuşacağım. Bu isteklerinin adalet ve eşitsizlikle çok alakalı olduğunu düşünüyorum. Yoksa aileden uzak kalması vs. o kadar kolay değil. Ama sınıfların arası git gide açılan bir ülkede toplumsal hassasiyetleriniz de yüksekse yapacak pek bir şeyiniz kalmıyor. Adalet ve eşitsizliğin içindeki en önemli konu da liyakat. Ülkede liyakat sorunumuz var. Türkiye’de hem kamu da hem özel sektörde şöyle bir algı yerleşmiş durumda; layık olan değil, sadık olan, birilerini tanıyan, birilerinin bir şeyi olan bir yerlere geliyor. Dolayısıyla bu fırsat eşitsizliği bu gençleri ülkenin dışına itiyor.

Popüler olmak istiyorlar mı?

Hayır istemiyorlar. Sosyal medyayı kullanma biçimleri çok farklı. Popüler olmak değil, keyifli, anlamlı bir deneyim yaşamak istiyorlar. Bilakis sosyal medyada kendilerini ifşa etmekten hiç hoşlanmıyorlar. Y kuşağı hatta anneleri, babaları gibi değiller.

Peki önümüzde seçimler olmasaydı bu kadar çok konuşuyor muyduk bu Z kuşağını?

Hayır. 2013’te nasıl Y kuşağını Gezi ile beraber hatırladıysak, burada da Z kuşağını hatırladık. Bunlar seçim öncesi taktiksel hareketler. Yakında zaten unuturlar. Seçimden bir 15-20 gün önce yine hatırlarlar. Bazı siyasi liderlerin bu kuşakla ilgili çalışmalar yapıyoruz demelerine inanmıyorum. Taktiksel şeyler var ama stratejik bir çalışma yaptıklarına inanmıyorum siyasi partilerin. Gençlik kollarıyla da olmaz. Bence yapılması gereken siyasi partilerin içinde, kamuda, yerel yönetimlerde bizzat gençlerin kendileri çalışmaları gerekiyor.

29-07-2020


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş