Eşitlik kalktığında eğitim hak değil ayrıcalık haline geliyor
Eşitlik kalktığında eğitim hak değil ayrıcalık haline geliyor. Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan uzaktan eğitimin eşitsizlikleri daha da derinleştirdiğini söyleyerek, en az 6 milyon öğrencinin uzaktan eğitime erişemediğini dile getirdi. Aydoğan, “Erişenlerde de devam oranı yüzde 15-20 arasında. Öğrencilerin eğitimden kopuşları durdurulmalı” dedi.
pervinkaplancom instagram yayınında konuğumuz Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan oldu. Eğitimin en temel Anayasal hak olduğuna değinen Aydoğan, “Ama eğitimde eşitlik kalktığında bu temel hak olmaktan çıkıp, ayrıcalık haline geliyor” dedi.
EŞİTLİK KALKTIĞINDA EĞİTİM HAK DEĞİL, AYRICALIK HALİNE GELİYOR
Aydoğan, uzaktan eğitime erişim sorununun bir an önce çözülmesi gerektiğini, hem öğrencilere hem öğretmenlere ihtiyaç duydukları tüm cihazlar ve internet erişiminin devlet tarafından ücretsiz sağlanması gerektiğine değindi. Uzaktan eğitim süreci nedeniyle çalışan ebeveynlerden birisine de ücretli izin verilmesi gerektiğini anlatan Aydoğan, il ve ilçelerde de salgının gidişatına göre eğitimin yol haritasının belirlenmesi için izleme kurullarının oluşturulması gerektiğini söyledi. Aydoğan isteklerinin yüz yüze eğitime geçmek olduğunu ancak bunun için hijyen başta olmak üzere eksiklerinin giderilmesi gerektiğini bunun yolunun da bütçe ayrılmasından geçtiğini belirtti.
İşte Aydoğan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar:
MEB UZAKTAN EĞİTİM İÇİN HAZIR MI?
Öncelikle 16 Mart’tan okulların kapandığı günden bu güne 6 ayı aşkın bir süre geçti. Ve eğitim Sen olarak çok sayıda saha çalışması, yüz yüze görüşmeler ve çalıştaylar gerçekleştirdik. Ancak çok net olarak şunu ifade ettik ve bunu yaşamaya devam ediyoruz maalesef MEB bu kadar uzun bir süre geçmesine rağmen hala yüz yüze eğitime ve uzaktan eğitime hazırlıklı değil. EBA ile ilgili sorunlar da öngörülmeli ve her türlü önlem alınmalıydı. EBA çöküşünü Bakan arz talep ilişkisi üzerinden ifade etti. Eğitim en temel haktır arz talep ilişkisi üzerinden değerlendirilemez. Ve zorunlu eğitim 12 yıl. Bu 12 yıllık süre içerisinde tüm öğrencilerimizin eğitim hakkından ve gerekli önlemleri almaktan sorumlu Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Bunu hatırlatmak gerekiyor. Ayrıca öğrencilerimizin ve öğretmen arkadaşlarımızı yoğun girişi nitelikli bir uzaktan eğitim hizmeti sunulduğu için değil eğitime yönelik hizmet ve arayışlarından kaynaklı.
ÖĞRETMENLERE FARKLI PROGRAMLAR
Öğretmen arkadaşlarımız okul idarecileri tarafından farklı çevrim içi programların kullanılması yönünde zorlanıyor. Bir başka programı bulmak öğretmenin görevi değil, ayrıca farklı çevrimiçi platformları kullanmak hem öğretmen arkadaşlarımızın hem de öğrencilerimizin güvenliği açısından da çok büyük bir sorun. Yine bu kadar uzun süre içerisinde mutlaka MEB çevrimiçi lisanslı yazılım programlarını temin etmeliydi ve hala bu konuda bir çalışma yapılmadığını görüyoruz.
ERİŞİM SORUNU OLAN ÖĞRENCİ SAYISI NEDİR?
En son UNİCEF raporları ve PISA raporları üzerinden de değerlendirdiğimizde şu anda öğrencilerimizin neredeyse 3 öğrencimizden 1'inin, en az 6 milyon öğrencinin uzaktan eğitime erişimi dahi söz konusu değil. Ve yine salgında sadece New York'ta 1,5 ay içinde 270 bin cihaz ücretsiz olarak öğrencilere ulaştırıldı. Yine 6 ayı aşkın bu kadar uzun bir zaman geçmesine rağmen öğrencilerimizin internet erişimi ve gerekli cihazların devlet tarafından sağlanmamış olması açıklanamaz ve kabul edilemez bir durum.
ÖĞRENCİLERİN UZAKTAN EĞİTİME DEVAMI NEDİR?
Eğitim Sen olarak bir uzaktan eğitim çalıştayı gerçekleştirdik. Çalıştaya ülkenin her yerinden arkadaşlarımız katıldı. Şunu ifade ettiler, uzaktan eğitime erişim imkânına sahip olan öğrencilerimizin de takibi, devamlılığı ve sürekliliği yüzde 15-20 arasında. Arkadaşlarımızın yüzde 93.8'i uzaktan eğitime erişebilen öğrencilerimizin de uzaktan eğitimden nitelikli bir şekilde faydalanamadığını ifade etti. Öncelikle şu anda uygulanan uzaktan eğitim programı değil, uzaktan eğitim çok uzun yıllardır Türkiye'de de dünyada da uygulanan bir program, uzun erimli, aşamaları, hedefleri olan bir program. Şu anda aslında dünya genelinde bu program acil uzaktan öğretim programı olarak ifade ediliyor, acil durumlarda kısa erimli hayata geçirilmesi gereken bir program.
MİLLİ EĞİTİM BAKANI İLE HANGİ KONULAR GÖRÜŞÜLDÜ?
Geçtiğimiz hafta Milli Eğitim Bakanı ile de bir görüşme gerçekleştirdik. Hem çalıştay sonuçlarımızı paylaştık hem de mutlaka acil uzaktan öğretimin yeniden yapılandırılmasına ilişkin bir merkez oluşturulması gerektiğini, alanın özneleriyle, uzmanlarıyla birlikte bu sürecin eğitim sendikalarıyla birlikte yürütülmesini ifade ettik. Çünkü şunu çok net olarak gördük salgının başından itibaren, tek taraflı bilgi aktarımının, videolar üzerinden, çekimlerin çevrimiçi platformlara çevrimiçi bir şekilde yüklendiği derslerin öğrencilerimizin hayatında hiçbir karşılığı yok. Öncelikle öğrencilerimizin eğitimden kopuş sürecinin durdurulması gerekiyor. Devamında mutlaka devamlılığının sağlanması gerekiyor. Düşünebiliyor musunuz hala devamlılık ve takip sistemi kurulmuş değil.
EBA SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ TAKİBİ YAPILAMIYOR MU?
Bu şekilde bir mekanizma şu ana kadar kurulamadı. Yine yaptığımız çalıştaylarda örneğin 70 öğrenciden sorumlu bir arkadaşımız, uzaktan eğitim süresi boyunca 2 veya 3 öğrenciyle devam edebildiğini söyledi. Yine 30 öğrenciden sorumlu arkadaşımız 1-2 öğrenciyle devam edebildiğini söyledi ki alandan doğru bu veriler devam ediyor. Her açıdan ciddi hem erişim anlamında sorunlar sürüyor, hem ders içeriklerinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili sorunlar sürüyor ve şu içerik bile göz önünde bulundurulmadı. Düşünün salgının başladığı ilk günlerde ve hala da bu duyguyu yaşıyor öğrencilerimiz, kendisine dair, ailelerine, arkadaşlarına, tüm sevdiklerine dair ciddi kaygılar yaşıyorlardı ve yaşamaya devam ediyorlar. Peki, nasıl başladı uzaktan eğitim? Sanki hiç böyle bir süreç yaşamıyormuşuz gibi, derslerin 30 dakikalık, 40 dakikalık aktarımlar üzerinden öğrencilerimizle tek taraflı paylaşıldığı bir süreç olarak. Şimdi bu şekilde bir uzaktan eğitim programının öğrencilerimizin hayatında bir karşılığı olamaz. Aynı şekilde çıktıların değerlendirilmesi, ölçme değerlendirme mekanizması da yaratılamadı. Yani özetle her anlamda şu anda uzaktan eğitim devam ediyor, eğitimde eşitsizliğin son derece derinleştiği günleri yaşıyoruz ancak hala gerekli önlemlerin alınmadığını da çok net bir şekilde görüyoruz.
SINAVDA TÜM KONULARDAN SORUMLU OLACAKLAR
Öğrencilerin hem yüz yüze eğitimden hem de uzaktan eğitimden sorumlu olacakları söylendi. Ancak erişim sorunu devam ediyor, ayrıca sadece UNİCEF verileri üzerinden de değil, MEB de verileri açıkladı. 9 milyon 600 bin öğrencinin uzaktan eğitime erişebildiğini ifade etti açıkladığı veriler üzerinden. 18 milyonu aşkın öğrencimiz var ve bu MEB verileri üzerinden de en az 6 milyon öğrencinin şu anda uzaktan eğitime erişemediği çok somut bir gerçeklik ve yine çözüm olarak da maalesef sadece 17 kitaplık bir set ifade edildi. EBA destek noktaları üzerinden bir çözüm sunuldu.
17 KİTAPLA SINAVA HAZIRLANILIR MI?
Şimdi özel okulda olan bir öğrenci ile kamu okulunda olan bir öğrenci, uzaktan eğitime de erişemediği bir durumda sadece 17 kitaplık bir setle nasıl sınava hazırlanabilir? Mevsimlik tarım işçisi olarak çalıştırılan öğrencilerimizin bulunduğu tarlalara, hafta sonu tatilini aileleriyle geçiren çocuklar şeklinde son derece yaşanılan eşitsizliği örten bir ifadeyle EBA destek araçları götürüldü. Şimdi çalıştırılan öğrencilerimizin sınava girmesi durumunda bu EBA destek araçları ne kadar hayatlarında bir karşılık bulacak? Bir karşılığı olabileceğini söylememiz mümkün mü? Ya da kırsal kesimde yaşayan öğrencilerimizin internet erişimi sorunu zaten devasa bir sorun. Sabah veya akşam geç saatlerde bu çocuklar EBA erişim destek noktalarına ve nasıl eşit koşullarda hazırlanmış olacak?
AİLENİN SOSYO-EKONOMİK DURUMU NE KADAR ETKİLİ?
Salgın döneminde. LGS sonuçları açıklandı biliyorsunuz, sosyoekonomik durumu daha orta ve üst düzeyde olan velilerle daha alt düzeyde olan yoksulluk-açlık sınırının altında yaşayan ailelerin çocuklarının aldığı puan arasında 120 puanlık bir fark oluştu. Ve yine en temel belirleyici test yabancı dil oldu, 3,53 oranında ve hepimiz yabancı dil noktasında yine özel okullarla kamu okulları arasındaki eşitsizliği görüyoruz. O yüzden LGS ile ilgili yine yaptığımız görüşmede de Sayın Bakan'la paylaştık. Her çocuğun istediği okulda eğitim görme hakkını esas alan bir sistem kurulmak zorunda.
SALGIN EŞİTSİZLİKLERİ DERİNLEŞTİRİYOR MU?
Aksi halde salgında bu eşitsizlik daha da derinleşecek ve öğrencilerimizin bireysel yaşantılarından, geleceklerinden bahsederken aynı zamanda ortak geleceğimizden bahsediyoruz. Almadığımız her önlem, alınmayan her önlem ortak geleceğimizi kaybetmemiz anlamına gelecek. Ve buradaki temel sorunlardan biri, okullaşma politikası. Israrla ve ısrarla öğrencilerin, velilerin birincil tercihi akademik liseler olmasına rağmen, okullaşma politikasını akademik liseler, fen liseleri, Anadolu liseleri noktasında kullanmamaya devam ediyor MEB. Yine her çocuğun istediği okulda eğitim görmesi en temel haktır, devletin sorumluluğudur, okullaşma politikasını mutlaka değiştirmek zorundadır.
ANADOLU, FEN VE SOSYAL BİLİMLER LİSELERİNİN SAYILARI ARTMALI MI?
Kesinlikle ve şunu da son MEB istatistiklerinde gördük. Özel ortaöğretim kurumlarının sayısı 2019-2020 istatistiklerinde 111 artmış durumda. Ancak hala devlet okullarının sayısının arttırılması, dersliklerin arttırılması noktasında da eğitime yeterli bütçe ayrılmama ısrarı sürdürülüyor. Mutlaka eğitime yeterli bütçe ayrılması gerekiyor, bu bir zorunluluk. Bu hayata geçirilmediği sürece öğrencilerimizin hem bugününü hem geleceğini kaybetmeye devam etme riskiyle karşı karşıyayız.
UZAKTAN EĞİTİM KIZ ÇOCUKLARI İLE ÇALIŞTIRILAN ÇOCUKLARI SİSTEM DIŞINA ATACAK MI?
Başta Afganistan ve Sudan gibi ülkeler olmak üzere, okulların uzun süre kapalı kaldığı ülkelerde okullara geri dönüş yaşandığında hem okul terki artıyor ve bu okul terkinin çocuk evliliklerinin artması ve çocuk işçiliğinin artması yönünde devam ettiğini görüyoruz. Aynı zamanda çocuklar, öğrencilerimiz köktenci grupların temel hedefi haline geliyor. BM'nin en son açıkladığı raporda, eğer eşitsizliklerin giderilmesine dair ülkeler önlem almazlarsa kız çocuklarının okullaşma oranında ciddi bir şekilde düşüş olacağı, özellikle de göçmen ve mülteci kız çocuklarının en az yüzde 50'sinin okuldan, eğitim süreçlerinden tamamen kopacağını ifade ediyor. O yüzden yüz yüze eğitimin başlaması için gerekli önlemlerin alınması da çok önemli, uzaktan eğitimde yaşanan eşitsizliklerin ve sorunların giderilmesi de çok yaşamsal. Buna ilişkin çok sayıda bilimsel veri var elimizde.
YÜZ YÜZE EĞİTİME KATILIM ORANI NE OLDU?
Öğrencilerimizin yüzde 90'ından fazlası için uzaktan eğitim devam ediyor. "Yüz yüze eğitim başladı" cümlesini kurmak maalesef mümkün değil. Okul öncesi ve birinci sınıf öğrencilerimizin sayısının da 2,5 milyonu aşkın bir sayıya ulaştığı bir durumda, sadece 1 milyon öğrenci şu anda yüz yüze eğitimde. Yüzde 50’den fazlası göndermedi.
YÜZ YÜZE EĞİTİM İÇİN OKULLARDA ÖNLEMLER ALINDI MI?
Bu kadar sınırlı sayıda öğrencimiz başlamasına rağmen maalesef en temel önlemlerin dahi yine yetersiz olduğunu gördük. Hem geçtiğimiz hafta içinde illerde arkadaşlarımızla yürüttüğümüz çalışmalarda da arkadaşlarımızın paylaşımları ve okulları ziyaret ettiğimizde de gördüğümüz tablo, hala okullarda başta temizlik görevlisi istihdamı olmak üzere çok ciddi eksikliklerin olduğu ve yine Milli Eğitim Bakanlığı biliyorsunuz Sağlık Bakanlığı ile birlikte bir rehber yayınlamıştı. O rehberin gerçekleşebilmesi için mutlaka ve mutlaka her okulda, her eğitim kurumunda sağlık görevlisi bulundurulması temel bir zorunlulukken bu gündeme dahi alınmadı. Ancak buradaki şu anki tablo, yüz yüze eğitime dairde hazırlıkların hala yeterli olmadığını gösteriyor. Kaldı ki şimdiye kadar çoktan eylül ayı gelmeden, öğreten ataması, temizlik, sağlık görevlisi ataması, okulların ihtiyacı olan tüm temizlik ve koruyucu malzemelerin eksiksiz olarak giderilmesi, mutlaka hayata geçirilmesi gerekiyordu. Ancak bu hazırlıkların hala yeterli olmadığını görüyoruz tüm yaşadıklarımız üzerinden.
BÜTÇE AYRILMADAN YÜZ YÜZE EĞİTİM BAŞLAYABİLİR Mİ?
Eğitime yeterli bütçe ayrılmadan yüz yüze eğitimin sağlıklı bir koşulda başlaması da mümkün değil, uzaktan eğitimde yaşanan sorunların da giderilmesi kesinlikle ve kesinlikle mümkün değil. O yüzden kesinlikle eğitime yeterli bütçe ayrılmak zorunda ve 90'ların sonlarında yüzde 30'lara yakın eğitime, eğitim yatırımlarına bütçe ayrılırken, 2002'lerde yüzde 17'ye düştüğünü ve 2020'de yüzde 4,65'e düştüğünü görüyoruz. Bu önlemlerin giderilmesi için mutlaka ve mutlaka eğitime yeterli bütçe ayrılması gerekiyor. Ancak yine buradaki temel sorun, bu kadar yaşamsal bir süreçten geçerken dahi ek bütçe talebini aylarca uyardık, aylarca ek bütçe ayrılmasının ne kadar yaşamsal olduğunu ifade ettik. Ancak gündeme dahi alınmadı. Maalesef hem MEB'in hem de tüm karar alıcıların ve siyasi iktidarın tercihini, okullardan, öğrencilerimizden, öğretmenlerden, eğitim emekçilerinden ve geleceğimizden yana kullanmama ısrarının sürdüğünü görüyoruz.
EĞİTİMDE EŞİTLİK KALKARSA EN TEMEL HAK AYRICALIK HALİNE GELİYOR
Aslında bunu çok uzun yıllardır yaşıyoruz. Kamusal eğitim yasalarda da düzenlenmiş durumda ve en temel tartışma, evrensel bir hak ve şunu da çok iyi biliyoruz. Eğitimde eşitlik unsuru ortadan kalktığında eğitim hak değil ayrıcalık haline geliyor. Ve eşitsizlik aslında her çocuk için derinleşerek sürüyor, ancak buna rağmen özellikle 2012'den sonra daha da hızlanarak kamu okullarına, kamusal eğitime ayrılmayan bütçelerin, kaynakların, özel okulların arttırılması yönünde desteklendiğini gördük. Eğitimin piyasalaşması, eğitimin satın alınabilir bir hizmet haline getirilmesi üzerinden bir süreç yaşatıldı. Aslında şu anda bu sürecin sonuçlarını yaşıyoruz hep birlikte.
PARASI OLAN DAHA İYİ BİR EĞİTİM Mİ ALACAK?
Kesinlikle ve az önce de ifade ettiğim gibi başta yoksul ailelerin çocukları olmak üzere bu eşitsizlik her çocuk için daha da derinleşerek sürüyor ve hepimiz aslında hem sağlık hem eğitimin ne kadar önemli olduğunu, kamusal eğitim ve kamusal sağlığın hepimizin aslında yaşamsal bir hakkı olduğunu bir kez daha yaşayarak görmüş deneyimlemiş olduk bu süreçte. O yüzden kamusal eğitim noktasında mutlaka ve mutlaka adım atılmak zorunda ve kamusal eğitim derken sadece ücretsiz bir şekilde eğitim hakkından da bahsetmiyoruz, öğrencilerimizin beslenme, barınma, ulaşım, tüm haklarından sorumlu devlet ve bu mutlaka hayata geçirilmek zorunda ve bu konuda önlemler alınmak zorunda. Örneğin şu anda yüz yüze eğitimin başladığı ve sağlık riskine neden olmadan devam ettiği koşullarda hem ulaşım hem de okulların tüm mekânsal olanakları, salgın riskine neden olmayacak bir şekilde hayata geçirilmiş durumda.
3 HAFTANIN SONUNDA YÜZ YÜZE EĞİTİM BAŞLAR MI?
Öncelikle şunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Yüz yüze eğitimin başlaması gerçekten çok önemli. Başlamadığı her gün, her öğrencimizin kopuşunu şu an velilerimiz de yaşıyor, bizler de yaşıyoruz. Ancak burada temel referans alınması gereken bilim insanlarının uyarıları ve bilimsel veriler. Aslında iki temel örnek var şu anda dünyada. Bilimsel verilerin hayata geçirildiği, fiziksel hareketliliğin azaltıldığı, bu konuda gerekli önlemlerin alındığı ülkelerde salgın yayılımının artmadan yüz yüze eğitimin devam edebildiğini görüyoruz. Ancak başta İsrail olmak üzere, gerekli önlemlerin alınmadığı ülkelerde ise öğretmenlerin, öğrencilerin hızlı bir şekilde karantina altına alındığını, okulların kapandığını görüyoruz ve İsrail ikici dalgayı bu şekilde yaşadı. Ve yine hem gerçekleştirdiğimiz çalıştaylarda ve en son yine Dünya Sağlık Örgütü'nün açıklaması çok net olarak şunu söylüyor: Sağlık riskine neden olmadan okulların açılması için, 100 bin kişide, kişi başına vaka sayısının yüzde 1'in altına düşmesi gerekiyor. Bu bizim ülkemizde ne anlama geliyor. Vakaların mutlaka ve mutlaka 700'ün altına düşmesi gerekiyor ki okulların sağlıklı bir şekilde açılmasından söz edebilelim. Ve bunun için de mutlaka enfeksiyon zincirinin kırılması gerektiği uyarısı yapılıyor net bir şekilde ve okulların açılabilmesi için bu fiziksel hareketliliğin azaltılması ve sağlık hakkının tüm yurttaşlar için eşit ve ulaşılabilir bir şekilde uygulanması gerekiyor.
BÖLGESEL ÇÖZÜMLER OLAMAZ MI?
Öncelikle aynı yaş grubundaki tüm öğrencilerimiz için eşit koşullarda adımlar atmak gerçekten çok önemli. Aylardır yaşanılan eşitsizliğin ne kadar kötü bir boyuta geldiğini birlikte yaşadık. Temel olarak referans alınması gereken eşit koşullarda açılması.
İZLEME KURULLARI OLUŞTURACAĞIZ
Hem yine Milli Eğitim Bakanı ile gerçekleştirdiğimiz görüşmede hem de yine kendi kurullarımızda arkadaşlarımızla yaptığımız tartışmalarla birlikte şunu ifade ettik ve bunu her hâlükârda uygulayacağız. Hem merkezi olarak hem il ve ilçelerde mutlaka izleme kurulları oluşturulmalı. İzleme kurullarında hem salgın yayılımı, vaka sayılarının artışını da değerlendiren hem de okullarda alınması gereken önlemleri birlikte değerlendiren bir yol haritasının oluşturulması gerekiyor. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bu konuda hızlı bir dönüş bekliyoruz. Bu dönüş gerçekleşmediği durumda Eğitim Sen olarak biz bu kurulları oluşturacağız. Tüm kentlerde, illerde, ilçelerde ne yaşanıyor, hangi sorunlar yaşanıyor ve hangi önlemler alınmalı ve bu izleme kurulları yine başta bilim insanları olmak üzere alanın tüm özneleriyle birlikte yürütülmek zorunda. Bu konuda bir adım atılması da şu an acil bir zorunluluk, hızlıca adım atılmak zorunda ve her durumda yine dediğim gibi bunu Eğitim Sen olarak da biz bu kurulları hayata geçireceğiz.
ÖĞRENCİ SADECE EBA VE TV KANALLARINA MI MUHTAÇ OLMALI?
Aslında çok sayıda yapılması gereken adım paylaştık. Hızlıca onları da paylaşmak istiyorum. Öncelikle uzaktan eğitime erişim sorununun bir an önce çözülmesi gerekiyor ve öğrencilerimizin ihtiyacı olan tüm cihazlar devlet tarafından ücretsiz karşılanmalı, ilk yapılması gereken bu. Erişim olmadığı sürece sorunların çözülmesinden söz edebilmemiz de mümkün değil.
ÖĞRETMENE VE ÖĞRENCİYE CİHAZ İLE ÜCRETSİZ İNTERNET GEREKİYOR MU?
Tüm öğretmen arkadaşlarımız kamu hizmeti veriyor. Nitelikli bir kamu hizmeti verebilmemiz için, öğrencilerimize nitelikli bir eğitim ulaştırabilmemiz için arkadaşlarımızın da yine ihtiyaç duyduğu tüm cihazların mutlaka ve mutlaka karşılanması gerekiyor ve şu anda yine temel sorunlardan biri internet sorunu. Çok sınırlı sayıda internet kullanımı üzerinden bir düzenleme yapılmış durumda, ancak bu da ihtiyacı karşılamıyor, öğrencilerimiz ve öğretmen arkadaşlarımız için mutlaka sınırsız ve ücretsiz internet kullanımı hayata geçirilmeli ve mutlaka öğretmen arkadaşlarımızın, öğrencilerimizin, velilerimizin sorun yaşadığında ulaşabileceği, 7/24 destek hattı, acil destek hattı kurulmak zorunda ve az önce de yine ifade etmiştim, bir uzaktan eğitim merkezi alanın tüm özneleriyle birlikte hayata geçirilmeli ve çok sayıda ders içeriği, öğretmen arkadaşlarımızın kullanabileceği, öğrencilerimize ulaştırılabilecek ders içerikleri hazırlanabilmeli, farklı farklı araçlarla ulaştırabileceğimiz bir şekilde düzenlenmeli bu ders içerikleri.
Yapılabilecek, atılabilecek her durumda somut adım var ve yine velilerin onayına bırakıldı biliyorsunuz yüz yüze eğitime başlama süreci. Velilerin onayına ya da tercihine bırakılması velilerin sosyoekonomik durumlarından bağımsız düşünülemez. Örneğin hangi veli çocuğunu okula göndermek istemez veya yüz yüze eğitimin başlamasını istemez? Böyle bir soruyu olumsuz yanıtlamak mümkün değil. Ne olabilir?
EBEVEYNLERDEN BİRİNE ÜCRETLİ İZİN HAKKI TANINMALI?
Çalışmak zorunda bırakılan veli sorun yaşayabilir bu konuda veya çocuğunu bırakacak kimsesi olmayan veli sorun yaşayabilir ve bu da şu anlama gelebilir. Gerekli ve yeterli önlemlerin alınmadığı durumda da öğrencilerin okullara gönderilmesinin zorunluluğu gibi bir durumla karşı karşıya kalınabilir. Bu da hem eğitim hakkı hem de sağlık hakkı açısından ciddi eşitsizliklere neden olmaya devam edecek, mutlaka ebeveynlerden birine ücretli izin hakkı düzenlenmek zorunda. İhtiyacı olan tüm öğrencilerimiz tespit edilip, düzenli olarak eğitim desteği, mali destek sağlanmalı, EBA erişim noktaları üzerinden ve çeşitli merkezler oluşturulduğu ifade ediliyor biliyorsunuz, çok daha küçük gruplar halinde EBA destek erişim noktalarının sayısının arttırılması yine temel bir zorunluluk, hayata geçirilmesi gerekiyor, tüm mahallelerde yaygınlaştırılması gerekiyor.
Öncelik öğrencilerimizin eğitim hakkı, eğitim emekçilerinin, öğrencilerimizin ve velilerin sağlık hakkı olmalı. Sürekli de bu vurguyu yaptık ancak, bunun için gerekli önlemlerin alınması için mutlaka yeterli bütçe ayrılması gerekiyor. Şu an bu sorunları konuşuyor olmamızın dahi gerçekten açıklanabilir hiçbir tarafı yok, açıklanamaz.
KOVİD-19 VAKASI GÖRÜLEN OKUL SAYISI NEDİR?
Şu ana kadar açıkladığımız okulların ve eğitim kurumlarının sayısı 682'ye ulaştı. Ancak yine şunu özellikle belirtmemiz gerekiyor. Biliyorsunuz Milli Eğitim Bakanı tanı konulan veya temaslı olan arkadaşlarımızın bulunduğu eğitim kurumlarını açıklamamızı istismar olarak nitelendirdi. Buradan bir kez daha belirtmek gerekiyor. Bizim şu anda yine ilk günden itibaren tüm çabamız, mücadelemiz Eğitim Sen olarak ülkenin her yerinde yüz yüze eğitimin sağlıklı koşullarda başlayabilmesi için ve gerekli adımları atmak için öncelikle sorunla yüzleşmek gerekiyor.
YÜZLEŞMEDEN ÇÖZÜM ÜRETMEK MÜMKÜN MÜ?
Öncelikle bir sorun olduğunu kabul etmek gerekiyor. Sorunla yüzleşmeden çözüm üretmek mümkün değil. Biz hem Eğitim Sen'liler olarak, hem eğitim ve bilim emekçileri olarak tarihsel ve toplumsal sorumluluğumuzun gereğini yapıyoruz. Okullarda gerekli önlemler alınmalı ki salgın yayılımı artmasın. Okullarda gerekli önlemler alınmalı ki yüz yüze eğitim sağlıklı bir şekilde başlayabilsin ve hem MEB'e bağlı eğitim kurumları hem de yükseköğretim kurumlarıyla birlikte öğrencilerimiz, öğretmen arkadaşlarımız, eğitim ve bilim emekçisi arkadaşlarımızla birlikte 30 milyonu aşkın bir sayıdan bahsediyoruz. Öğrencilerimizin ebeveynleriyle ve temas ettiğimiz tüm kesimlerle birlikte aslında memleketin tamamını, hepimizin sağlık hakkından, halk sağlığından konuşuyoruz. O yüzden bu önlemlerin alınması MEB'in temel sorumluluğu ve MEB'in açıklaması gerekirdi. Biz bu açıklamaları yaptığımızda MEB'in ne yapması gerekirdi? Hızlı bir şekilde bütün kamuoyuyla tüm kaygıları giderecek bir açıklıkta, şeffaf bir bilgiye dayanarak bu kurumlarda hangi önlemlerin alındığı, hangi gerekli çalışmaların yapıldığı ve tüm eğitim kurumlarında hangi çalışmaların yapılacağıyla ilgili açık bir şekilde bilgi paylaşılması gerekirdi ve bundan sonra da yine temel sorumluluklarından biridir. MEB ve Sağlık Bakanlığı, eğitim kurumlarını izlemek zorunda, takip etmek zorunda. Herhangi bir şekilde tanı veya temaslı olan öğrencimizin, bir eğitimci arkadaşımızın yaşadığı duruma ilişkin hangi önemlerin alındığını paylaşmak zorunda. Eğer bu konuda adım atılmazsa salgın yayılımını kontrol edebilmek mümkün değil. Bunu hepimiz biliyoruz.
KAYIPLARIN TELAFİSİ NASIL OLACAK?
Telafisinin söz konusu olması için biz bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Örneğin oluşturacağımız kurullarla, bir yandan tabii ki hem siyasi iktidarı, hem MEB'i, hem de il ilçe milli eğitim müdürlüklerini alınması gereken önlemleri hatırlatmaya ve uyarmaya devam edeceğiz ve neler yapılması gerekiyorsa biz müdahil olacağız hem öğrencilerimizin uzaktan eğitime erişimde yaşadığı eşitsizliklere dair hem de yüz yüze eğitimde yaşanan sorunlara dair. Aslında hepimizin şu an temel sorumluluğu geleceğe dair hayalleri olanların, vazgeçmeyenlerin geleceğe dair umutlarından, bir öğrencimizin dahi eğitimden kopuşunun, hayallerinin, umutlarının yok olmasına izin vermemek.
HAYIRSEVERLER ÜZERİNDEN EĞİTİM HAKKI OLMAZ
Hayırseverler üzerinden kamusal eğitim hakkı hiçbir öğrencimizin hayatında karşılık bulmaz ve bunu çok uzun yıllardır yaşıyoruz. Bu yüz yüze eğitimde yaşadığımız eşitsizliğin daha da derinleştiği bir fotoğrafı yaşıyoruz. Sadece az önce LGS'de oluşan 120 puanlık açıyı ifade ettim. Orada çıkan tablo bu eşitsizliğin zaten ne kadar derinleştiğini gösteriyor. Devletin temel sorumluluğu her öğrencimize eşit koşulları sağlamak, eşit imkânları sağlamak, bu bütünlükte bir mücadele sürdürmeye çalışıyoruz ve devam edeceğiz bu mücadele sürdürmeye. Bu sağlanmadığı durumda eşitsizliğin devam ettiği her koşulda kamusal eğitimin hayata geçtiğini söylemek mümkün değil ve ortak geleceğimizi kazanmak da mümkün değil.
16 Mart'tan bugüne geldiğimizde şunu gördük, MEB'in etkili, uygulanabilir bir stratejisi, bu strateji doğrultusunda bir planlaması ve yol haritası yok. Bu çok net bir gerçeklik olarak ortada. Peki, tercihin bizden, öğrencilerimizden yana olmadığını da görüyoruz. Ama bu tercihi değiştirecek olanlar da bizleriz, bu toplumun tamamıyız, bu ülkedeki tüm yurttaşlar ve çocuklar hepimizin çocukları.
27-09-2020