Arama sonuçları

Yüz yüze öğretemediğinizi bu müfredatla uzaktan nasıl öğreteceksiniz?

Yüz yüze öğretemediğinizi bu müfredatla uzaktan nasıl öğreteceksiniz?

Yüz yüze öğretemediğinizi bu müfredatla uzaktan nasıl öğreteceksiniz? ODTÜ Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Soner Yıldırım, yeni öğretim yılının da uzaktan ve sadeceleştirilmemiş bir müfredat ile devam etmesi durumunda herkesin paniklemesi gerektiğini söyledi. Yıldırım, “Sadeleştirilmemiş bu müfredatla uzaktan öğretim devam edecekse hepimiz panikleyelim. Daha yüz yüze öğretemediğiniz şeyi nasıl uzaktan öğreteceksiniz?” dedi.

YÜZ YÜZE ÖĞRETEMEDİĞİNİZİ BU MÜFRADATLA UZAKTAN NASIL ÖĞRETECEKSİNİZ?

Yıldırım pervinkaplancom instagram yayınına konuk oldu. Okullarda yüz yüze eğitime geçilmeli mi? Okullar nasıl açılmalı? Seyreltilmiş sınıf ve ders programı nasıl yapılmalı?  Eğitim 'uzaktan' sürerse öğrenme kayıpları nasıl telafi edilecek? Bu ve daha fazla soruyu yayında Yıldırım ile konuştuk.

Okulların açılması konusunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) tek bir çözümü olamayacağını söyleyen Yıldırım, şöyle dedi:

ÇOCUKLARI OKULA GETİREBİLMEK İÇİN HER ŞEYİ YAPMALIYIZ

“Bizim pek çok çözüm düşünüp bölgesel çapta pek çok çözümü devreye sokmamız gerekiyor. Devlet herkesten akıllıdır, çünkü devlet herkesin aklını alır. Şimdi devlet, liseye, köye, okul öncesine, konservatura göre, her gruba göre farklı çözüm üretecek. Çocukları okula getirebilmek için her şeyi yapmamız lazım. Okulları 24 saat de açık tutabiliriz, yeter ki isteyelim. Okul tabanlı çözüme gitmek zorundayız. Okullarda görsel kütüphaneler oluşturmalıyız. Atıl hale getirdiğimiz öğretmenleri kullanmalı, motive etmeliyiz.”

TEKNOLOJİ FONDÖTEN GİBİDİR, YIKADIĞINIZDA SİVİLCİLER ÇIKAR

Yıldırım yüz yüze yapılanların online ortama taşınmasının başarısızlıkla sonuçlanacağını vurgulayarak, şunları söyledi:  “Online’ı kurallarına göre oynayacağız. Sadeleştirilmiş, ana hatlarını önce çıkaran, basitleştirilmiş bir müfredatla bunu yapacağız. Ama unutmayın teknolojinin etkisi fondöten gibidir. Yüzünüzü yıkadığınızda sivilceler ortaya çıkar. Siz her şeyi online’a yönlendirirsiniz bunun bedelini ödersiniz.”

İşte ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Soner Yıldırım’ın sorularımıza verdiği yanıtlar:

ÖĞRENME KAYIPLARI NE OLACAK?

Geçtiğimiz öğretim yılında Kovid-19 nedeniyle 23 Mart’tan itibaren uzaktan eğitim modeline geçildi ve dönem bu şekilde tamamlandı. Bu süreçte biz çocuklar akademik açıdan geri kalıyor mu sorusuna velilerin takılmamalarını, bu eksiklerin giderilebileceğini söyledik. 2020-2021 öğretim yılı ise 31 Ağustos’ta yine uzaktan başlıyor. Bu kez artık öğrenme kayıplarını konuşmanın zamanı geldi mi?

Sizin de söylediğiniz gibi biz 23 Mart’ta uzaktan eğitime başladığımızda dönem içinde bayağı yol almıştık. Üniversitede de pandemiden dolayı ara vermeseydi 6 haftamız kalmıştı. Aynısı MEB için de geçerli. Ama şimdi yeni döneme başlayamıyoruz neden? Biz yeni döneme eylül ayında başlayacakmışız gibi motive olduk, ama şimdi belki de tüm dönemi online yapma tehlikesiyle karşı karşıyayız. 1. Sınıflar, 8. Sınıflar, 9. Sınıflar, 2. Sınıflar bile kendi aralarında problem yaşıyorlar. Üniversiteye giriş sınavında ortalamamız hala 5-10. Yüz yüze öğretemediğimiz şeyi bir de online’da öğretmeye çalışıyoruz. Benim de beklentim şuydu, bir an önce müfredatın sadeleştirilmesi gerekiyordu. Öncelikli olarak geliştirmemiz beceriler, eğer olur da tekrar online eğitimde şu becerileri geliştirmemiz gerekiyor deniliyordu, bence geç kaldı. Ben de haksızlık yapmayayım MEB’e ama ben de onlardan bir açıklama duymadım henüz. Bu dönemin böyle geçirilmemesi gerekiyordu. Yazdan önce de demiştim eminim müfredat sadeleştirilecek diye. Bizim 40 soru üzerinden ortalamamız 20 olsa başarılıyız derim, bunu online’e taşıyarak daha da kötü hale getiriyoruz. Diyelim ki 21 Eylül’de seyreltilmiş sınıflarla başlanacak, bütün müfredat aynı olacak.

TEKNOLOJİNİN FONDÖTEN ETKİSİ VAR

Problem öğrenci sayısı mıydı, değildi. Odak kayması var ve hatırlarsanız demiştim teknolojinin eğitimde fondöten etkisi var. Bugün ayıpları kapatır ama ertesi gün yüzümüzü yıkadığımızda onları görmek zorundayız. Bugün Ankara’da özel bir okul beni davet etti, dediler ki öğretmenlerimizle bir araya gelip sohbet eder misiniz, dedim tabii ki. Öğrenci sayınız kaç dedim, 60 öğrenci. Sınıflar 10 kişilik. Peki bu okul neden kapalı?

TEK BİR ÇÖZÜM OLAMAZ

Bir önceki programda demiştik ülke çok büyük, birçok Avrupa ülkesinin iki katı öğrencimiz var. 1 milyon öğrenciyi işe almış MEB’in çözümü tek olamaz. Bir eğitim seferberliği çok iyi olur, atanamayan öğretmen sayısını çok net bilmiyorum ama herhalde en az bir yarım milyon vardır. Bizim eğitim fakültemizin son sınıf öğrencileri uygulamaya bile gidemiyorlar, böyle öğretmen olacaklar. Biz bu insanları organize etsek bunların hepsi çocukları küçük gruplar halinde eğitebilir. Mesela Hollanda gibi bir ülke kapı kapı gezip materyalleri öğrencilere bırakıyor. Ülke çok büyük haklısınız, ama öğretmen sayısı da çok büyük.

BÖLGESEL ÇAPTA ÇÖZÜMLER DEVREYE SOKULABİLİR

Bizim pek çok çözüm düşünüp bölgesel çapta pek çok çözümü devreye sokmamız gerekiyor.

Köy okulları bile kapalı, orada vaka yok ki. Köy çocuğu zaten eğitime aç ki, bari eğitim açığını kapatsın. Oradaki öğretmen öğretmenlik yapamıyor, çocuk okula gidemiyor. Çok yüksek riskli bölgeler var biliyorsunuz, İstanbul, Ankara, İzmir. Sağlık Bakanlığı açıklama yaparken her bölgeye göre, haritaya göre açıklama yapılması gerekiyor. Hiç okula getiremediğimiz çocuk kaç olabilir, beş gün getirebildiğimiz kaç olabilir?

BAŞARI TIKLANMA İLE ÖLÇÜLEMEZ

MEB de bence bu krizi çok iyi atlattı ama tıklanmayla başarıyı bilemeyiz. EBA’ya hiç giriş yapmamış yüzde 60 rakamı çok korkunç, bu rakam lütfen geçiştirilmesin. İnsanlar ilk başta krizi yönettiler, iyi yönettiler bence ve atlattılar. Çünkü sokağa çıkma yasağına rağmen EBA TV yayına sokuldu, hem de çok kısa sürede. Ama bundan sonrasını düşünmedik, teknoloji mutluluğuna düşüverdik. Halbuki eğitim çok hisle ilgili bir şey.

YÜZ YÜZE ÖĞRETEMEDİĞİNİZİ UZAKTAN NASIL ÖĞRETECEKSİNİZ?

Siz 3 milyon öğrenciye matematiği bir matematik öğretmenine anlattırırsanız olmaz. Acil dönemlerde biri kurtarır ama kriterleri hatırlayalım, geçen dönem not vermiyorduk ve o dönemden sorumlu değildik. Peki bu dönem ne yapacağız? Bu seneki üniversite giriş sınavları ve LGS sınavları bileni bilmeyenden ayırmadı. Normalde ilk 3 bine girecek çocuk 5 bin 6 binlere çıktı, 5 bine girecek çocuk üstlere tırmandı. Çünkü başka kapsamdan sorular soruldu, bu riski bir daha alabilecek miyiz? Henüz paniklenecek bir şey yok, okul daha başlamadı. Ama bu müfredatla devam edilecekse hepimiz panikleyelim, daha yüz yüze öğretemediğiniz şeyi nasıl uzaktan öğreteceksiniz?

UZAKTAN EĞİTİMİN TELAFİSİ DE UZAKTAN OLACAK

Telafi eğitimi 31 Ağustos-21 Eylül tarihleri arasında uzaktan yapılacak. Yani uzaktan eğitimin telafisi de uzaktan. Bu yeterli olacak mı? Bunun anlamı çocukların önüne geçtikleri sınıfın ders kitaplarını koyarak yollarına devam etmelerini beklemek mi? Ya da geçtiğimiz ikinci dönemin konuları ile yeni sınıfının konularının içine sıkıştırılarak işlenebilir mi? Öğrenme kayıplarını yok sayarak üst sınıfa devam edilebilir mi?

Şöyle bir açmaz var, herkesin kafasını karıştıran. Geçen dönem çocuğumuz 5. Sınıftaydı, yarısını yapamadı, bu sene 6’dan mı başlayacak, 5’i mi bitirecek? Hayır, 6’dan başlayacak. Bir konunun öğretimindeki en büyük faktör çocuğun ne bildiği. Öğretilecek şeyler çocuğun bildiği şeylerin ya türevidir ya da onlarla ilişkilidir derler.

ÖĞRETMENİN ÖNÜNDEKİ ENGEL MÜFREDAT

Öğretmenler, nelerin öğretileceğini ve geçen dönem nelerin işlenmediğini biliyorsunuz. Ona göre bunu şekillendirmek durumundasınız, ama önünde çok büyük bir engel var, müfredat. MEB müfredatı sadeleştirmeli, bunu öğretmenler de biliyor. Okullar başarılı gözükmüyor, MEB başarılı gözükmüyor. Bunda diretmenin anlamı nedir anlamadım. Bir tıp öğretmeni dedi lisede çok fazla biyoloji öğretiliyor, gerek yok ki, biz zaten öğreteceğiz diye. Lisede o kadar yüksek fiziğe ne gerek var, çocukların da bir kısmı yapamıyor zaten. Bilim adamı mı bunlar, ne bilir lisedeki çocuk bunu nasıl öğrenir? MEB bunun farkındadır ve bunun farkındadır ve bunu basitleştirecektir dedik, cevap geldi.

OKUTURSUNUZ AMA YAZAMAZ

Birinci sınıfa okumayı uzaktan yapabilirsiniz ama yazmayı yapamazsınız. Çocukların kasları gelişecek gelişmeyen çocuğun yazarken canı acısa annesi anlamaz, öğretmen hemen anlar bunu, müdahale eder. Benim derdim bunlar, EBA’ya kaç kişi tıklamış değil.

HER DERS UZAKTAN OLUR MU?

Hangi eğitim kademesinde ne tür uzaktan öğrenme uygulamaları olmalı? Her ders uzaktan verilebilir mi? Uzaktan öğretim ile gerçekleştirilemeyecek faaliyetler, verilemeyecek kazanımlar neler olacak? Hangi ders ya da faaliyetler öncelikli olarak yüz yüze olmalı? Bu dersler nasıl belirlenmeli?

Anlamamızı basitleştirmek için şu açıklamayı yapayım, dersin adına takılmayın, her derste farklı şeyler öğretiriz. Bazen tanımlar, kurallar, aşamalı problem çözme yöntemi, uygulamalar. Kavram öğretimi senkron yapılamaz, çünkü insanların en sıkıldığı şey ders dinlemek. Peki senkronun canlı derse etkisi yok? Burada soru cevap yapıyorsanız, uygulama veya dönüt veriyorsanız çok iyi. Eğer uzaktan eğitim yapacaksa ve canlı yapacaksam bunu dönüt vermek, uygulama vermek ve öğrenci etkinliklerini sürdürmek için yapabiliyorum. Şimdi yarısı okula gelse, yarısı gelmese, farklı bir durum olacak. EBA TV’de öğretmenler ağırlıklı olarak akıllı tahtanın önünde konu anlatıyor.

UZAKTAN EĞİTİM NASIL ETKİLİ OLUR?

Uzaktan eğitim daha çok etkileşimli videolar ya da iyi tasarlanmış basılı materyaller üzerinden etkili oluyor. O zaman EBA’nın etkinliğini ölçelim. Şimdi bu hataların peşinden koşmayalım, bence iyi yönetildi o kriz, hiçbir itirazım yok. Ama o çözümü alıp uygulamaya koyarsak olmaz. Devlet herkesten akıllıdır, çünkü devlet herkesin aklını alır. Şimdi devlet, liseye, köye, okul öncesine, konservatura göre, her gruba göre farklı çözüm üretecek. Yani 3,5-4,5 milyon ilkokul çocuğuna tek bir kişi matematik anlatmayacak. Biz iyi örnekleri bölgesel olarak keşfettikçe onları yaymaya çalışacağız. Çocuklar YouTube’u çok kullanıyor mesela, bir sürü akademi var. Çocuk YouTube’a girip bu işi farklı videolardan öğrenmiyor, o işin en iyisinden öğreniyor.

ÖĞRETMEN EN İYİ OLDUĞU KONUYU ANLATIR

Öğretmenler de her konuda iyi değil, onları buna göre kullanmalıyız. 8 öğretmen varsa o müfredatı aralarında paylaşmalılar ki çocuk da EBA’da en iyi içeriği alsın. O zaman durum öğretmen EBA’da öğretebiliyor mu, ona kalıyor. Öğretmenlere şimdi diyelim ki “Bu dönemin tamamını online yapabiliriz, o yüzden şimdi oturup bölümleri paylaşacağız, kim kendini hangi konuda en iyi hissediyor.”

BÖLGESEL ÇÖZÜMLER OLUR MU?

Okul tabanlı çözüme gitmek zorundayız, okullara görsel kütüphaneler oluşturmalıyız, pek çok öğretmen atıl kaldı şu anda ve hepsi çok değerli. Öğretmenlerimiz eğer böyle bir sorumluluğun altına sokulurlarsa çok motive olurlar. Onlar da ‘Yeni bir öğretim moduna geçtik, bende bu beceriler yok, yapabilir miyim?’ diye düşünecekler. Artık teknoloji o kadar zor değil, buradaki en zor şey koordinasyon. Bazı öğretmenler fizikte mekaniği çok iyi anlatır, bazısı elektriği. Bunun bir çözümü var. Yüz yüze yaptıklarımızı onlinea taşırsak daha da başarısız oluruz. Online’ı kurallarına göre oynayacağız. Sadeleştirilmiş, ana hatlarını önce çıkaran, basitleştirilmiş bir müfredatla. Bunu niye yapıyoruz, çünkü öğrenmenin şöyle bir döngüsü var. Çocuğu motive etmek için başarı gerekir. Başarı duygusunu tadarsa motive olur, katılımı artar, öğrenme artar, bu da öz yeterliliği besler. Müfredatı neden sadeleştiriyoruz, çocuğun başarı duygusu artsın diye. Şu anki müfredat çocuğa başarısızlık, öğrenilmiş çaresizlik yaşatıyor. Gerekirse atanmayan öğretmenleri ücretli kullanabiliriz, bunlar çok büyük maliyetler değil, ama bu çok insan odaklı ve çocuğa dokunan bir çözüm. 3-5 çocuğu bir apartmanda toplayıp birlikte ders yapmak tık sayısından daha kıymetli. Çocuk ders çalışma huyunu, okula karşı motivasyonunu kaybediyor. Ekran kullanma, oyun oynama, bunları kazanıyor.

BAZI AİLELER ÖZEL ÖĞRETMEN TUTACAK

Burada fırsat eşitliğinden bahsediyoruz da, köy çocuğunun köyde olması zaten eşitsizlik. Orada da vaka yok, bir şey yok, herkes yürüyerek mahallesindeki okula gidiyor zaten, bunları niye kapatıyoruz o zaman?

EN ACİL KİMİN YÜZ YÜZE EĞİTİME İHTİYACI VAR?

Yüz yüze eğitimde öncelik hani grupta olmalı? Kademeli olarak en acil hangi öğrencilerin ihtiyacı olacak?

Buna pedagojik cevap vereyim, bir sağlıkçı buna karşı çıkabilir. Yaş ne kadar büyürse çocuğun kendini yönetme gücü o kadar artar, o yüzden uzaktan eğitimde en avantajlı gruplar yaşı büyük olanlar. Burada önemli olan alt yaş gruplarının okula çekilmesi. Ama bakın sizin 7. ve 8. Sınıf çocuklarınız ergenlikteler. Bu çocuklar ekranda kamerada kendini gördüğünde nefret eder açmaz bir daha. Sınıfta sürekli aynaya bakmıyor, ama online kamera var. Bu gruba da özen göstermek gerekiyor. 7. ve 8. sınıfı lütfen kamera açma konusunda zorlamayın. Lise 1’lerde de, lise öğrencisi olmak ben büyüdüm demektir. O grup için de sosyal olarak bir arada olmak çok önemlidir. Ergenlik kızlarda büyük oranda tamamlanmıştır, erkekler büyük yol kat etmiştir. Uygulamalı dersleri online yapamazsınız, çocuk okula seyreltilmiş gelecekse deneyler, gözlemler ve sosyalleşme için gelecek. Çünkü sosyalleşme öğrenmenin çok önemli bir parçası, bunu bireysel yapamazsınız. Okul öncesi, 1, 2, 3, 4, gelebildikleri kadar bu çocuklar gelsin.. Lise 1’deki öğrencileri mümkün olduğu kadar bir araya getirin, onlar yeni bir kimlik kazanıyorlar. 12. sınıflar dershane eğitimi alıyorlar biliyorsunuz, bizde son sınıf eğitimi yok, orada bir veryansın yapacak durum yok.

KOVİD İLE OKUL ZAMANI ÇOK DEĞERLİ OLDU

Hassas gruplar belli. Okul zamanı Kovid zamanında o kadar değerli oldu ki bunu konu anlatımıyla harcamamalıyız. Ben bunun Türkiye’de tek bir merkez tarafından yapılması taraftarıyım, mümkün olduğunca çok örnek yarışmalıdır, doğal seçilim de böyle olur. Tabana inip öğreten okul, öğreten öğretmen yapalım. Uçan, zıplayan vs. bunların öğrenmeye katkısı olmadığı kanıtlandı, iyi yapılandırılmış konular önemli. Onlar küçük yaştaki çocuklarla oyun oynamak için önemli. Öğretmenlerimiz bu üretimde hata yapabilirler, ama kendileri de hatalarını kendileri düzelteceklerdir. Öğretmen-öğrenci arasında bir duygu bağı olacaktır, herkese tek bir öğretmen öğretirse bu kalmaz. EBA’nın yanında öğretmenler de kendi materyallerini üretmeli, o zaman açıköğretimi ya da 970’lerdeki mektupla yapılan eğitimi niye eleştirelim? Bunun tek iyi örneği sanırım Susam Sokağı. Hem okul öncesi öğrenciler için, üniversite öğrencileri bile kaçırmıyor. Oradaki olay ama tamamen oyun, orada matematik, fizik öğretmeye çalışsalar onlar da başarısız olurdu. “Okullar açılmayacak” lafları da çocukları çok panikletti.

KIZ ÇOCUTKLARI BÜYÜK RİSK ALTINDA

Sürecin en büyük kaygılardan birisi de okul terkleri. Hem OECD hem Dünya Bankası raporlarında okul terklerini artıracağı belirtiliyor. Kovid nedeniyle yüzde 60’ı 12-17 yaş arasında yaklaşık 6.8 milyon öğrencinin okulu terk edeceği tahmin ediliyor. Özellikle kız çocukları, ergenler, işçi çocuklar ve mülteci çocuklar. Bu çocukların eğitimin dışına çıkmamaları nasıl sağlanır?

Ben kız çocuklarını çok büyük riskte görüyorum, kız çocuklarının okullaşması siyasal, dini nedenler gibi durumlarla hep sorun oldu. Biz bunu en iyi zamanda bile düzeltemedik. Şu anda çocuklarını okula göndermek istemeyenlerin eline büyük bir fırsat geçti.

ÇOCUK İSTİSMARI TAKİBİ

Çocuğa yönelik istismarın belirlenmesinde okullar önemli. Güvenli ev ortamına sahip olmayan çocuklar nasıl korunacak?

Çok önemli bir yere parmak basıyorsunuz. Türkiye’de siz bu çocukların yüzdesine yüzde 5 deseniz 1 milyon çocuk eder. Bu çok kritik, o yüzden çok düşünmemiz, çok alternatif düşünmemiz lazım. Çocukları okula getirebilmek için her şeyi yapmamız lazım. Okulları 24 saat de açık tutabiliriz, yeter ki isteyelim.

OECD, Dünya Bankası başta olmak üzere uzaktan eğitim ile ilgili tüm raporlarda “öğrenme kayıpları telafi edilemez hale geliyor” uyarısı var. Ne yapılacak?

Bence bu raporlar doğru tespit yapıyor. Bunlar veriye de dayanıyor, çok önemli. Üretim sektörünün parametreleri çok önemli ve IT çok önemli bir sektör. Biz 1900’lerin başında okulları fabrika gibi tasarladık, sıralardı, müfredattı. Sanayi devriminin insanları mutluluğa ulaştıracağına çok inandık ve okulları da sanayi devriminin bir uzantısı olarak tasarladık. Ama bu eğitimin çözümden çok sorun yarattı. Şimdi de teknolojiye adam yetiştiriyoruz, her okul Google ofisi gibi olacak diye. 1900’lardaki bu tutum şimdi de 2000’lerde uygulanırsa daha kötü olabilir. Herkes teknolojiye adam yetiştirmek zorunda değil.

İNSAN ODAKLI TASARIM GEREMİYOR

Akıllı tasarım, insan odaklı tasarım gerekiyor. İleride doktorlara ihtiyaç kalmayacak deniliyor mesela, akıllı sistemler daha iyi tanı konuyor diyorlar. Örneğin bizim tanıdığımız birisinin eşi çok ağır bir hastalığa yakalandı ve kurtulamadı. Eşi de dedi, doktor bize bunu hiç hissettirmedi. Makine olsa diyecekti “Şu kadar ömrün kaldın” diye. Her şeyi doğru yerine koymamız gerekiyor. Mesela geleceğin mesleği öğretmenlik. Hiçbir zaman hiçbir şeyle yer değiştirmeyecek. Uzaktan eğitimde de çok teknoloji peşinde koşunca neler olduğunu şimdi görüyoruz. Teknolojinin fondöten etkisi var demiştim, şimdi de yüzümüzü yıkamak zorundayız.

BUNUN BEDELİNİ ÖDERSİNİZ

Bu sorunlar nasıl aşılır?

Müfredat sadeleştirilseydi ve bundan bir ay önce öğretmenler okullarda toplansaydı bence bu sorun aşılırdı. Okula gelmenin tamamen yasak olabileceği durumda belli toplanma alanlar ve öğrenci sayıları belirlenirdi ve öğrenciler gelirdi. Ama siz her şeyi online’a yönlendirirsiniz bunun bedelini ödersiniz. Üniversiteler de psikolojiyi de online yapalım dedi mesela, nedir bu bir uçtan uca gitmek? Çocuklar liseyi bitirdiklerinde hiç online eğitim almamaları da çok garip, üniversite de aynı şekilde. Bir uçtan bir uca. Her şey online. Ama lütfen abartmayın, herkes için değil online. Nasıl yüz yüze herkes için değilse. Bireysel farklılıklarımız var. Herkese uyacak bir elbise dikemezsiniz, koca bir ülkede. Hollanda, daha küçük popülasyonu olmasına rağmen neden kapı kapı geziyor? Dünyanın üçüncü büyük manavı bu ülke. En büyük manav Amerika, en gelişmiş ülke Amerika değil mi? Bu insanlar neden bu alanda bir sürü insan yetiştirirken biz en kötü olduğumuz alana, teknolojiye odaklanıyoruz? O işletim sistemlerine bağlıyız, daha akıllı ve ülkenin yapısına uygun teknolojiler geliştirilmesi gerekiyor. Biz şu an hiçbir meslek becerisi, görgüsü, dünya bilgisi olmayan mezunlar veriyoruz. Döner sorarlar “12 yıl ne yaptın arkadaş?” Belki her öğrenciyi tıp fakültesine girecek gibi yetiştiremiyorsun, akademik başaramıyorsun ama bari trafiğe dikkat edecek, yerlere tükürmeyecek bireyler yetiştirin, bari bunu başarın.

Şunu unutmasın veliler, çocuklar müfredatın gerisinde kalsa da çok önemli değil, hayattan geri kalmasınlar.

 

Petek SAMATYALI

19-08-2020


Etiketler

Paylaşın arkadaşlarınızı da bilgilendirin

Paylaş